5

1716 Words
"Ara ara belki bulursun." Kendimi büyük salonda ki koltuğa atıp Theon'a uyuz edecek bir gülümseme attım. Geldiğimizden beri bir kızı arıyordu. Anladığım kadarıyla kız buna posta koymuştu. Yani evet enteresan bir durum, Kim Theon ve posta yemek. Demek ki arada benim gibi iradesi güçlü kadınlar çıkıyordu. "Sen niye çıktın odadan?" Sorduğu soruyu umursamadan ayaklarımı ortada ki sehpaya uzatıp arkama yaslandım. Dün geceden beri o odadaydım zaten. Resmen oda hapsi almıştım, sabah kahvaltımı bile odaya getirmişlerdi. "Senin ne işin var burada?" Jim'in sesini duyduğumda dönüp salonun girişine baktım. Jim yanında Jack ile gelmişti. Jack yamuk bir gülüş atıp göz kırptığında ben de onu taklit ettim. "Siz ne yapıyorsunuz?" Theon suratını buruşturarak bakışlarını Jack ile bende gezdirdiğinde alaycı bir ifadeyle gülümsedim. "Flörtleşiyoruz." Jim ve Theon kaşlarını çatmış bana bakarken Jack gülüyordu. Neyse ki zeka seviyesi yerlerde değildi de diğer iki gerizekalı aksine şaka yaptığımı anlamıştı. "Sen niye çıktın odadan?" Jim aynı soruyu tekrarlayınca göz devirdim. "Bir de kelepçeleyin yatağa falan. Evin içinde de mi dolaşamayacağım?" Jack kahkaha atarak yanıma oturup elini omuzuma atınca ters bir bakış attım. "Kelepçe işini ben hallederim." Jack’ın imalı konuşmasına karşı omuzumda ki kolunu ittirip koltukta ondan biraz  uzaklaştım. "Sen benden uzak dur." Ellerimi göğsümde bağladığım an kafasını eğip gülümseyerek yüzüme baktı. "O niye ya?" İşaret parmağımla alnından iterek onu kendimden uzaklaştırdım. Görev uğruna nelere katlanıyordum, üstelik daha başlamamıştım bile. "Potansiyel bir yavşaksın. Bence yeterli bir neden." Jack kahkaha atarken Jim tam karşımda ki koltuğa oturdu. "Biraz önce flörtleşiyordunuz. Ne oldu?" Gayet ciddi gibi görünüyordu. Acaba biraz önce yaptığım şakayı gerçekten ciddiye mı almıştı? "Sana ne?" Jim kafasını iki yana sallayıp Theon'a bakınca benim de bakışlarım ona kaydı. Hala telefonla uğraşıyordu. Yüksek sesli bir kahkaha atarak bana bakmasını sağladığımda alaycı bir ifadeyle konuştum. "Ya sen koskoca uyuşturucu baronusun, burada oturmuş ergenler gibi kıza telefonla mı ulaşmaya çalışıyorsun?" Theon bana öldürücü bir bakış attığında sevimli bir şekilde gülümseyip arkama yaslandım. Anlaşılan bu konulara çok fazla karışmamam gerekiyordu. Zaten çok da umurumda değildi ama canım sıkılıyordu işte. "Yalnız Hera doğru söylüyor." Jack gayet ciddi konuşunca istemsizce kaşlarım çatıldı. Bana katılıyordu ve yavşaklık olsun diye değil ciddiydi. "Ne yapayım amına koyayım? Kızı dağa mı kaldırayım?" Theon öfkeli bir şekilde telefonu masaya bıraktığında bakışlarımı odada gezdirmeye başladım. Bu konuya dahil olmamam gerekiyordu. Fikirlerin sana kalsın Hyerim. "Sen niye bu kıza taktın ki?" Jim konuştuğunda bakışlarım ona kaydı. İlk geldiğinde fark etmemiştim ama şu an yüzü bembeyazdı ve konuşurken halsiz olduğu belli oluyordu. Hasta falan mıydı acaba? "Ne bileyim sinir oldum lan. Gece gayet güzeldi sabah benden önce kalkmış gitmiş. Hayır normalde bunu benim yapmam gerekiyordu yani bir zoruma gitti." Şerefsiz. Sen kadınları yatakta bırakıp giderken sorun yok, onlar seni bırakınca ego yarıştır. "Kuyruk acısı yani." Mırıldanarak söylediğim şey karşısında tüm bakışlar bana dönünce yutkundum. O kadar sesli konuşmamıştım ki, nasıl duymuşlardı? "Ne dedin sen?" Theon bana öfkeyle baktığında şirin bir şekilde gülümseyerek kafamı iki yana salladım. "Hiiiç." Daha bir bok öğrenemeden beni kapının önüne koyacaklardı. Şu çenemi tutmayı öğrenmem gerekiyordu. "Evine git, çiçek falan al. Akşam yemeğine de çıkarabilirsin." Jack mükemmel fikirlerini sunduğunda göz devirdim. Gerçekten bir kadını böyle etkileyebileceğini mi sanıyordu acaba? "Olur mu ki?" Theon  hevesli bir şekilde sorunca gülümsedim. Gerçekten ahmaklardı. "Olmaz." Bakışlar tekrar bana döndüğünde avucumun içiyle alnıma vurdum. Karışmayacaktım ben! "O zaman sen bir fikir ver. Kadınsın sonuçta." Jack gülümseyerek bana bakınca omuz silktim. Theon'a yardım etmek istemiyordum çünkü büyük ihtimal kızı ertesi gün o, yatakta bırakacaktı. Tamamen hırs yaptığı için uğraşıyordu. "Çok biliyorsan söyle bir şeyler." Theon gözlerini kısmış bana bakarken gülümseyerek kafamı iki yana salladım. "Şimdi onu bırak da kız seni niye yatakta bıraktı? Onu söyle." İmalı bir şekilde konuşup bakışlarımı vücudunda gezdirdiğimde sinirli bir şekilde ayağa kalktı. Aferin Hyerim şimdi öldün! "Ben bunu öldürürüm he!" Theon üzerime doğru gelirken herhangi bir tepki vermeden öyle baktım. Neyse ki Jack araya girerek beni kurtarmıştı. "Bir dur amına koyayım ya. Kıza daraldın, bize patlıyorsun." Jack, Theon onu görmediği için bıyık altından gülüyordu. "Kızı nasıl ayarlar söyle. Yoksa bırakırım." Jack’ın açık tehdidinden sonra göz devirdim. "Ne bileyim ben kızı mı tanıyorum?" Jack, Theon'un tek kolunu bıraktığında şirince gülümseyerek arkama yaslandım. "Ama aklıma bir şeyler geliyor tabi." Jack, Theon'u oturtup yanına oturduğunda merakla bana bakmaya başladılar. "İlk önce şu andan itibaren kızı aramayı bırak. Sonra bu akşam takıldığı mekana git ve yanına bir kaç kız gelmesini sağla." Theon omuz silkerek gülümsedi. "Bunun için özel bir şey yapmama gerek yok. Zaten kendileri geliyor." Egosunu konuşturduğunda göz devirdim. "Her neyse. Gelenleri gönder yanında tutma. Kıza kaçamak bakışlar at. Sana sürekli baktığına emin olduktan sonra yanına git." "Başkasıyla takılsa daha çok kıskanmaz mı? Kadınları niye gönderiyor ki?" Jack yine muhteşem zekâsıyla konuştuğunda alkışladım. "Tabi öyle yapsın sonra kız da dün benle bugün başkasıyla tam bir şerefsiz desin suratına tükürsün." Anladığını belirten şekilde kafasını aşağı yukarı sallayınca bakışlarım bu konuşmalara hiç dahil olmayan Jim'e kaydı. Konuşmayı sevmiyor muydu acaba? Hep sessizdi. Göz göze geldiğimizde gözlerini devirerek bakışlarını kaçırdı. Hayır şu an ne yapmıştım acaba? Sanırım varlığım rahatsız ediyordu. "Jhoon bir şey dedi mi? Ne iş verecek bana? Ben sıkıldım burada. Adamları aldınız mı?" Ben soruları peş peşe sıraladığımda Jim gözlerini yumarak derin bir nefes aldı. "Jhoon hyung senin askerlik arkadaşın değil. Saygı ifadesi kullan." Evet çünkü tek sorunumuz namjoon'a bey demememdi. "Seni hala araştırıyor. Doğru söylüyorsan eğer seni Yoon hyung yanına yollar ama önce adamları konuşturup senin doğru söyleyip söylemediğin anlaşılacak." Bu iş kesin oldu. Adamları konuşursalar da farklı bir şey duymazlar çünkü yalan söylemiyordum. Tamam belki bu kumpasın temelini ben attırmış olabilirdim ama bu olayın kurbanı olarak gözüküyordum. "O zaman oldu bu iş. Adamları çabuk konuşturun canım sıkıldı benim burada." Yerimden kalktığımda Jim'in derin bir nefes aldığını duydum. Sanki yanakları kızarıyor gibiydi. Bir sıkıntı vardı ama anlayamıyordum. "Ne oldu sana?" Jack yerinden kalkıp Jim'in yanına gidince odadan çıkmak yerine ayakta bekleyerek onlara bakmaya başladım. Meraklı bir insandım neticede. "Bilmiyorum. Halsiz hissediyorum. Sanırım yaramdan dolayı." Jim'in yaptığı açıklama ile kaşlarım çatıldı. Yaralı mıydı? O kadar takip ediyordum bundan haberim yoktu. Benim de gözden kaçırdığım şeyler olabiliyordu demek ki. "Doktor çağıralım." Jack endişe ile telefonu eline alınca Jim kafasını iki yana salladı. "Gerek yok. Temizleyelim, ilaçları da içersem sorun kalmaz." "Temizlemek için de hemşire gerekli amına koyayım. Çağıralım işte." Jack telefonu tekrar eline aldığında yanına gidip telefonu elinden aldım. "Ben temizlerim." Normalde asla yapacağım bir şey değildi ama onlarla bir nevi aramı iyi tutmak işlerine yaramak zorundaydım. Böyle şeylerden anladığımı gördüklerinde sürekli beni çağırırlardı ve bu dev işime gelirdi. "Anlar mısın?" Kafamı olumlu anlamda sallayarak gülümsedim. "Hemşirelik okudum ben. Kurşun çıkarırım, dikiş atarım. Size her konuda yetenekli olduğumu söylemiştim." Duruşumu dikleştirerek gülümsediğimde şaşkınca bana baktılar. "Ne? Niye öyle bakıyorsunuz? Daha ne yeteneklerim var bilseniz. Silah söker takarım. Her türlü silahtan anlarım. On numara nişancıyım. Aynı zamanda çok iyi dövüşürüm. Çok iyi araba ve motor kullanırım. Pratik bir zekam vardır hemen çözü-" "Tamam anladık anladık." Jack lafımı yarıda kesip beni Jim'e doğru ittirince sendeleyerek üzerine düştüm. Jim şaşkınlıkla bana bakıyordu ve üzerinden kalkmam için her hangi bir müdahalede bulunmuyordu. Derin bir nefes alıp omuzundan destek alarak ayağa kalktım. "Adam yaralı yaralı. Niye üstüne istiyorsun?" Jack gülümseyerek kafasını iki yana salladı. "Yaralı olmasa sorun yok yani?" Beni şimdi öyle bir şey mi demiştim? Bu çocuk niye her şeyi yanlış anlıyordu? "Malzemeleri getirecek misin?" Bakışlarımı Jack'dan çekip Jim'e baktığımda oturduğu yerden bitkin bir şekilde kalktı. "Odama gelirsin. Uzanmam lazım." Gözlerimi devirip bıkkın bir nefes verdim. Şuracıkta hallederdim işte ne kıymetli canı vardı. Jack malzemeler getirdiğinde Jim'in kaldığı odaya girdim. Sanırım girerken kapıyı çalmam gerekiyordu çünkü Jim şu an soyunuyordu. Yani üstünü çıkarmış tam altını çıkarırken odaya girmiştim. O şaşkınca bana bakarken arkamı döndüm. "Soyunacak mısın? Giyinecek misin? Ne yapacaksan yap." "Hiç utanmıyor musun?" Sorduğu soru ile yüzümü buruşturarak kafamı iki yana salladım. Yani insanın kendini böyle tanımlaması ne kadar doğruydu bilmem ama pek utanma duygum yoktu ayrıca üstsüz erkek görmeyi her kadın gibi severdim. Yani elbette ki kaslı ve yakışıklı olanları. "Tuhaf bir kadınsın." Kafamı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım. Aklım hala biraz önce gördüğüm karın kaslarındaydı. Yarası neredeydi acaba? Kaslarına bakarken dikkat etmemiştim. Üst bölgede olmasını umut ediyordum böylece kaslarına biraz daha bakabilirdim. Yani bakmaktan ne zarar gelirdi ki? "Neden tuhaf bir kadın oluyorum? Utanmadığım için mi?" Yani utanılacak bir şey de yoktu zaten. Kadınlar televizyonda üstsüz erkek gördüğünde ağızlarının suyu akıyordu. Ya da plajlarda her yer üstsüz erkek doluydu. Cidden böyle bir şeyden utanmamı mı bekliyordu? "Hayır, uyandığını söylemediğin için tuhafsın. Kadınlar genelde yalan söyler ya." Belli ki çok fazla kadın tanıyordu ama henüz beni tanımıyordu. Gerçi tanımasını da istemezdim. Ben bile bazen kendimi tanıyamıyordum. "Dönebilirsin." Ona doğru döndüğümde üstünde tişört olduğunu gördüm. Tam olarak nerede ki yarasını temizleyecektim acaba? Yatağa oturup yanını patpatladığında elimde ki kutuyla yanına gidip oturdum. Sırtını bana dönerek hafifçe belini açtı. Kalçasının yaklaşık beş parmak yukarısında bir kurşun yarası vardı. Yara muhtemelen bir haftalık falandı ama dikişler zorlanmış görünüyordu. "Tişörtünü çıkarman gerek. Böyle rahat rahat yapamam." Titreyen vücudundan güldüğünü anlamıştım. Eğilip yüzüne baktığımda cidden gülüyordu. "Fırsatçı mısın acaba?" Yüzüme sahte bir şaşkınlık yerleştirip gözlerimi kocaman açtım. "Ne demek istiyorsun? Tabi ki fırsatçılık yapıyorum." Sesli bir şekilde gülmeye başladığında istemsizce dudaklarım yukarı kıvrıldı. Bir uyuşturucu baronuna yakışmayacak şekilde sevimli gülüyordu. "Hadi Jim-shii utanma,  tişörtünü çıkar ve bana kaslarını göster." Sahte bir şekilde gülümseyip geriye çekildim. Gülerek üzerinde ki tişörtü çıkarıp kafasını iki yana salladı. "Sen gerçekten delisin." Malzemeleri çıkarıp yarayı temizlemeye başladığımda ikimizden de ses çıkmıyordu. Yara iltihaplanmıştı ve muhtemelen acıyordu. "Wilson combat he?" Bir anda dönüp bana bakmasıyla duraksadım. Kaşlarını çatmış şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Yaradan, hangi silah modeliyle vurulduğumu mu anladın sen?" Kafamı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım. "İyi bir silah, severim." Ardından yüzüme üzgün bir ifade yerleştirdim. "Ama çok pahalı. " "Kimsin sen? Hemşirelik okuyan bir kız bunları nereden biliyor?" Omuzundan iterek dönmesini sağladım ve yarayı temizlemeye devam ettim. "Uzun yıllardır kuryelik yapıyorum ve daha bir sürü karanlık iş. Bu yüzden oldukça profesyonelim." Benden şüphelenmiş olamazdı. Zaten araştırdıklarında söylediğim her şey onaylanacaktı. İstihbarata girdiğimden beri kimliğimi koruyarak bir sürü mafya ile çalışmıştım. Onlara yardım ediyor gibi gözüksem de kuyularını kazmıştım. "Neden bu işlere girdin?" Saçma sorusu ile yüzümü buruşturdum. Aslında çok da saçma değildi ama bu işlerin içinde olan bir adamın soracağı bir soru da değildi. "Seviyorum. Eğlenceli. Sence de öyle değil mi?" Yarayı kapatarak ayağa kalktım. Antibiyotik içtiği takdirde bir şey olmazdı. Yüzüne baktığımda bir durgunluk gördüm. Ayrıca sorduğum soruya hala cevap vermemişti. "Teşekkür ederim." Yatağa uzandığında hiçbir şey söylemeden yavaşça odadan çıktım. Ani ruh değişiminin nedenini anlayamasam da sorun etmedim. Benden şüphelenmediğine emindim.    
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD