3

1176 Words
Başka şansım yok. Başka şansım yok. Derin bir nefes alıp elimde ki çantaya sıkıca sarıldım. Çalıştıkları şirketin kuryeliğini yapmak en başından beri zekice bir hareketti. Bu konuda kendimi tebrik ediyordum. Tabi şu an adrenalin yüklü olduğum için biraz gergindim. Planımın işe yaramasından başka şansım yoktu. Bana verilen telefonu kontrol edip kayıtlı numaraya mesaj attım. ' Konum  ve saat değişti. Yarım saat sonra eski tuğla fabrikası.' Mesajın kime gittiği hakkında bir fikrim yoktu. Beni orada karşılayan grubun as üyelerinden biri miydi onu da bilmiyordum ama her şekilde benimle görüşmek isteyeceklerdi çünkü bu gece onların hayatını kurtarıyordum. Çantayı sırtıma geçirip  motora atladım. Kusursuz bir plan yapmıştım ve olağan dışı bir durum olmadığı taktirde takır takır işleyecekti. Tek yapmam gereken doğal davranmak ve renk vermemekti. Üzerimde herhangi bir elektronik alet yoktu, sadece kuryeliğini yaptığım adamın verdiği telefon dışında. Bir tek benim için hazırlanan sahte kimlikle gidiyordum. Aslında her ihtimale karşı yanıma bir silah almak istemiştim ama geri olmayacağını da düşünüyordum. Eski tuğla fabrikasına geldiğimde motoru istop ettirip kafamda ki kaskı çıkararak saçlarımı serbest bıraktım. Etrafıma baktığımda herhangi bir hareketlilik yoktu, anlaşılan henüz kimse gelmemişti. Kaskı motora bıraktığımda dikkatle etrafta ki sessizliğe kulak verdim. Birileri vardı, hatta kalabalıklardı ama şu an çok uzaktaydılar. Yaklaşık on beş metre uzaklıkta. Biri hariç, bir kişi şu an arkamdan bana doğru yürüyordu. Derin bir nefes alıp duruşumu dikleştirdim. Arkamda ki her kimse yanıma kadar gelmesini bekledim. Çantama uzanan eli hissettiğimde hızlı bir hareketle uzanan eli tuttum ve ona doğru döndüm. Ben elini tutarken o silahını bana doğrultmuştu. Kim Theon, 27 yaşında. Yakışıklı ve karizmatik halleriyle genç kızların canını yakan bir piç. Ayrıca üretim aşamasıyla ilgileniyor. Bir kız kardeşi var ve Hollanda'da yaşıyor. Anne ve babası Fransa'da. Ailesinin burada hasar göreceğini düşündüğü için yurt dışında onlara konforlu bir hayat sunmuş. Şu an karşımda üretim aşaması ile ilgilenen Theon'u beklemiyordum. Genelde pek fazla sahalarda olduğunu bilmiyordum. Aslında hiçbir üyenin basit bir sevkiyat ile ilgilendiğini bilmiyordum. Ellerimi havaya kaldırarak yamuk bir gülüş attım. "Tamam sakin." Bakışlarım silaha kaydığında yüzümde ki gülümsemeyi silmedim. Eli tekrar sırtımda ki çantaya uzandığında bir iki adım geri giderek onu engelledim. "Biraz acele etmiyor musun? Bence önce silahını indir." Kaşlarını çatarak bana baktığında kafamı sola yatırarak şirin bir şekilde gülümsedim. Şu an o kadar gergindim ki belli etmemeye çalışırken kalp krizi geçirebilirdim. "Kimsin sen? Yer ve zaman neden değişti?" Havada ki ellerimi indirerek derin bir nefes aldım ve yüzümde ki gülümsemeyi silerek ciddi bir moda girdim. "Bir önce ki adreste kimse var mı?" Kaşlarını çatarak yüzümü inceledi. "Neden soruyorsun?" Kafamı iki yana sallayarak bıkkın bir nefes verdim. "Daha sonra sohbet ederiz. Sen soruma cevap ver." Bana bir adım yaklaşarak silahı kafama dayadığında kahkaha attım. "Sen benimle böyle konuşma cesaretini nereden buluyorsun?" Kafamı aşağı yukarı sallayarak yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirdim. "Biraz sonra o adreste ki adamlarını teker teker indirecekler ve esas deponun yerini öğrenmeye çalışacaklar. Tabi yine de sen bilirsin." Kaşlarını çatarak kafasını iki yana salladı. "Ne saçmalıyorsun sen?" Omuz silkerek motoruma yaslandım ve saatime baktım. "On beş dakikanız var. Yerinde olsam beni sorgulamak yerine adamlarımı geri çekerdim." Şaşkındı bir o kadar da öfkeli. Ellerini saçlarına götürerek derin bir nefes aldı. "Kimsin? Bunları nereden biliyorsun ve neden bana söylüyorsun?" Gülümseyerek kolumda ki saate tekrar baktım. "Adım Hera. Onların teslimatçısıyım. Seninle uzun uzun konuşmak isterdim ama 12 dakikan kaldı." Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda derin bir nefes aldı ve alt dudağının dişlerinin arasına aldı. "Sana nasıl güveneceğim." Sırtımda ki çantayı çıkararak içini açtım ve içinde ki paraları ona gösterdim. "Teslimat için alacağın para burada. Yani orada bir teslimatçı yok. Benim orada olmadığımı anlar anlamaz saldırırlar. Yani bu durumda tahminimden daha kısa zamanın olabilir." Elimde tuttuğum çantaya bakarken çantayı gülümseyerek kapatıp tekrar sırtıma taktım. "Kahretsin!" Bağırıp derin nefesler aldıktan sonra telefonu eline aldı ve arama yaptı. "Mesaj doğru teslimatçı burada. İki dakika içinde orayı terk edin." Telefonu kapatıp yüzüme baktığında yüzümü buruşturdum. "Neden iki dakika?" Önce şaşkınca baktı ardından göz devirdi. "Ne bileyim amına koyayım ya! Çabuk çıksınlar diye işte." Anladığımı belirten şekilde kafamı salladım. Elini bana uzattığı an elimi uzatarak sıktım. Sanırım yanlış bir şey yapmıştım çünkü aptalmışım gibi bana bakıyordu. "Çantayı istiyorum." Gülerek kafamı iki yana salladım. "O sonra. Önce beni buradan alıp götüreceksin ve olan biten her şeyi tüm arkadaşlarına anlatacağım." Kaşlarını çatarak elini elimde çekti. "Pardon da seni neden buradan götürüyorum?" Yüzüme sahte bir şaşkınlık yerleştirip etrafıma baktım. "Pardon da götünüzü kurtardım. Beni mi öldürsünler?" "Sahi sen neden yaptın böyle bir şeyi?" Bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde uzaktan bizi izleyen bir grupla göz göze geldim. Buraya yalnız gelmediğini en başından beri zaten bildiğim için şaşırmamıştım. "Tek tek anlatamam. Nereye gideceksek gidelim, orada anlatırım." Önce bir süre beni inceledi, tepeden tırnağa. Bakışlarıyla resmen taciz ediyordu ama ben sesimi çıkaramıyordum. Tamam ezilip büzülmeyecektim ama fazla da gider yapamazdım. "Benimle gel." Arkasını dönüp yürümeye başladığında seslendim. "Yalnız kızımı burada bırakamam." Bakışları elimle gösterdiğim motora kayınca kafasını umutsuzca iki yana salladı. "Aldırırız gel." Gülümseyerek onu onaylayıp peşinden yürümeye başladım. Görev emri çıkalı bir ay olmuştu ve ben bir aydır bu plan için uğraşıyordum. O adamların, Jhoon'un çetesine saldırması için bir sürü kaynak kullanarak ikna etmelerini sağlamıştım. Üstüne bir de işi benim üzerime yıkmaları konusunda da talimat verdirmiştim. Gerizekalılar, tüm saldırıyı bana yıkacaklarını sanırken, ben onlar sayesinde bu ekibe girecektim. Karışık ama işler plan. Zahmetli ama temiz. ... Theon beni depo tarzı bir yere getirir demiştim ama o beni tam tersi bir otele getirmişti. Elbette kendilerine ait bir otele. Bu oteli daha önce araştırmıştım genelde işleri buradan yürütmüyorlardı ama şu an burada ne işimiz vardı anlayamıyordum. Asansöre binip en üst katın düğmesine bastı. Sanırım benim açıklamamdan memnun kalmazsa beni aşağı falan atacaktı. Sesimi çıkarmadan asansörün durduğu katta indim. Ne tarafa gideceğimi bilmediğim için önden gitmesi için kenara çekildim. Bir odanın kapısına geldiğimde kapıda ki iki adam duruşunu dikleştirdi. Sanırım Jhoon buradaydı. "Arayın." Theon'un beni gösterdiğini anladığımda kaşlarım çatıldı. "Ne yani iki tane adam mı beni arayacak? Kadın falan yok mu? Eller bunlar beni." Theon önce şaşkınca bakıp ardından kahkaha attı. "Eller mi?" Kafamı olumlu anlamda sallayarak gayet ciddi bir ifadeyle ona bakınca kafasını umutsuzca iki yana salladı. "Ben arayayım istersen?" Yüzünde ki yamuk gülüş pek hoşuma gitmediği için kafamı anında iki yana salladım. "Ne oluyor burada? Kim bu?" Tanıdık sesi duymam ile gülümseyerek arkama döndüm. "Aa sen ara beni." Jim beni gördüğü için oldukça şaşkındı. Onu taklit ederek gözlerimi kocaman açarak gülümsedim. "Deli midir ne boktur?" Theon kendi kendine söylenince bakışlarımı ona çevirdim. "Bir kadınla nasıl konuşulması gerektiğini asla bilmiyorsun." Azarlar gibi konuştuktan sonra kollarımı iki yana açtım. "Hadi kim elleyecekse ellesin işim var benim." "Bunun burada ne işi var?" Jim, Theon'a merakla bakarken Theon omuz silkti. "Ben de bilmiyorum ki amına koyayım. Aldım geldim işte." Jim'in bakışları bana kaydığında yapmacık bir şekilde gülümseyerek havada olan kollarımı indirdim ve deri ceketimin fermuarını açtım. "İçeride anlatacağım." Ceketimi üzerimden çıkarırken ikisi de şaşkınca ne yaptığımı anlayamaya çalışıyordu. İçimde ki tişörtün eteklerinden tutarak bıkkın bir nefes verip bakışlarımı ikisinde gezdirdim. "Arayacak mısınız? Yoksa soyunayım mı? İşim gücüm var." İkisi kaşlarını çatmış bana bakarken alaycı bir ifadeyle gülümsedim. Elbette soyunmak gibi bir niyetim yoktu ama bir an önce konuşmak ve iş istemek istiyordum. Sonuçta onlar yüzünden işsiz kalmıştım ve peşimde tehlikeli adamlar vardı.    
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD