3.BÖLÜM: Davadan Sonraki İlk Darbe

1234 Words
Savcının ihaneti Adin'in hayatında aldığı ilk darbe değildi. Aksine Adin bugüne kadar pek çok darbe almıştı. Kaybettiği dava da Adin'in ilk yıkılışı olmamıştı. Adin Aladoğan zaten yıkımlardan oluşan bir enkazdı. O yüzden şimdi aslında canı o kadar da acımıyordu ama taze ihanet göğsünün orta yerine oturmuş bir türlü gitmiyordu. Adin annesi tarafından iki günlükken çöpün kenarına bırakılmış bir çocuktu ve şüphesiz hiçbir ihanet bu gerçeğin acıttığı kadar acıtamazdı. Acıtmasına acıtamazdı ama o darbeyle bu darbe arasında büyük bir fark vardı. Adin hayatında hiç annesine güvenmemişti ki. O daha önce güvendiği biri tarafından yıkılmamıştı hiç. Şimdiyse durum farklıydı. O, savcıya sonsuz güveniyordu ve ilk defa güvendiği dağlara karlar yağmıştı. Zaten yıkık dökük bir harabe olan kalbine şu an bu hiç iyi gelmiyordu. Salondaki koltuğunda girdiği çıkmazlarda kara kara pencereden dışarıyı izlerken kapısı çaldı. Normal şartlarda pek misafiri olmayan Adin bu duruma şaşırarak biraz da merakla kapıya yürüyüp dürbünden dışarıya baktı. Kapıdaki Mahir Karaca’ydı! Adin büyük bir öfkeyle kapıyı açıp konuşmaya başlayacaktı ki sağ taraftan çıkan siyahlar içindeki bir adam elini Adin’in ağzına sararak kendiyle birlikte içeriye çekti. Sonraki birkaç dakika ise Adin için şok içinde geçmişti. Önce kendini tutan izbanduttan çırpındığı için bir tokat yemiş ve neredeyse bilincini kaybetme noktasına gelmişti. Sonra o daha kendine gelemeden savcı yanındaki iki adamla çalışma odasına dalmış ve diğer delil dosyasını bulmak için odayı talan etmişti. Nihayet aradığını bulmuş savcı sevinçle yanlarına geldi. “Tamamdır dosya burada gidebiliriz.” Adin’in başındaki izbandutlardan biri dosyaya uzanırken diğeri Adin’i kaldırmış çıkışa yönelmişti bile. Bunu gören savcı panikle izbandutun diğer koluna yapıştı. “Dosyayı aldık işte, kızı nereye götürüyorsun?” Adam ters bir ifadeyle kolunu kurtararak cevapladı. “Abi kızı da istiyor dosyayla birlikte, bizimle gelecek.” Savcı Mahir Karaca duyduğuyla yıkılırken bir kere daha kendi canının derdine düştü ve Adin’in çırpınışları eşliğinde sürüklenmesine göz yumdu. ▪︎ ▪︎ ▪︎ ▪ Yolculuk sırasında oldukça tartaklanan Adin en sonunda bayılmıştı. Bilinci yerine geri geldiğinde ise sert ve pis bir zeminin üzerinde yatıyordu. Zor da olsa biraz doğrulup başını kaldırdığında asla görmek istemeyeceği bir manzarayla karşılaştı. Çete tetikçisi Cahit Kavas karşısında, ona hayatında görüp görebileceği en pis ifadeyle bakıyordu. “Oooo güzelim, sonunda uyandın demek!” Cahit ifadesini değiştirmeden avukata doğru adımlamaya başladı. Bu durum Adin’de büyük bir korku ve paniğe sebep oldu. Ayağa kalkacak takati olmasa da kendini zorlayıp ayağa dikilmesi Cahit Kavas’ın attığı sert tokatla boşa çıkmıştı. Bugün yediği kaçıncı tokattı bilmiyordu ama vücudunun daha fazla dayanacak gücü kalmamıştı. Tokatla sağa savrulan kafasını daha düzeltemeden Cahit’in eli saçına mengene gibi yapışıp onu kendine çekti. “Kimsin lan sen, ha kimsin lan! Sen kendini ne b.k sandın da bize dava açmaya kalktın or.spu?!” Bu bağırış Adin’in zaten çınlamakta olan kulaklarına hiç iyi gelmiyordu. Yetmezmiş gibi bir de saçları kökünden kopartılmak istenirmiş gibi çekiliyor, acısına acı katıyordu. Tüm acılarının içinde kendini zorlayarak cümle kurmaya çalıştı. “Bı.. bı..rak..k” Adin’in zorlukla kurduğu tek kelimelik cümle Cahit Kavas’ı daha da harladı. Öyle ki boştaki elini de kırarcasına Adin’in çenesine attı. “Bırakayım, bırakayım öyle mi? Sen benimle dalga mı geçiyorsun lan?! Mahvedicem seni, o davayı açtığına açacağına pişman olacaksın. Hani içeriye tıkmaya çalıştığın o 18 mafya var ya, sırasıyla hepsinin altına sokucam seni..” Adin, Cahit Kavas’ın söyledikleriyle daha büyük dumura uğrarken tam şu anda canını alması için Allah’a yalvardı. Sesi duyulmuş olacak ki Cahit’in sapkın söylemlerini içeriye giren adamların sesi böldü. Cahit lafının bölünmesine sinirle arkasını döndüğünde karşısında Çetin Yalçın’ı gördü ve az önce kaçan keyfi tekrardan yerine geldi. Adin ise karşısındaki adamı neredeyse tanıyamayacaktı. Bu gördüğü Çetin Yalçın’la ofisine gelen Çetin Yalçın arasında dünyalar kadar fark vardı. Öncelikle yüzü kan içindeydi; kaşı, dudağı adeta yüzünde patlayabilecek her yeri patlamış her tarafı kana bulanmıştı. Yürüyemiyordu, dik duracak hali bile yoktu. Adamların çekiştirmesiyle zorla eski binanın ortasına kadar getirilen Çetin bırakılır bırakılmaz yere kapaklandı. Bırakın vücudunu, Çetin Yalçın kafasını bile kaldıracak takati kendinde bulamıyordu. Adin korkuyla karşısındaki adamın haline bakarken bacağında da bir sargı olduğunu fark etti. O sargının da kaderi yüzüyle aynıydı, sargı bezi çoktan beyaz rengini kırmızıya bırakmıştı. Anlaşılan bugün Çetin Yalçın’ın kanı baya bir akmıştı ama işin kötü tarafı henüz daha akacak çok kanı vardı. İstanbul’u elinde tutan bu 18 mafya tabii ki onları satan adamı da unutmayacaktı. Çetin Yalçın’ı kanının son damlasını kadar kurutmak ise çetenin tetikçisi Cahit’e düşmüştü. “Vay Çeto vayy.. Demek bizi gammazlayarak yerimizi alacağını düşündün hee? Hem de kimle? Bu eksik etekli avukatla? Lan Çeto, sen ne zaman bu kadar salak oldun lan? Yanına kâr kalır mı sandın lan?!” Çetin Yalçın ağzında biriken kanı zorlukla tükürerek konuşmaya çalıştı. “Abi.. abi ku..lun kö..peğin ola..yım af..af..fet abi” Cahit elinin tersiyle Çetin’in suratına bir tokat yapıştırınca Çetin Yalçın tekrardan yere yapıştı. “Kes lan kes! Sen kimsin de benim köpeğim olacaksın? Olum sen benim b.kum bile olamazsın Çetoo. Sen bu saatten sonra sadece ölü bir or.spu çocuğu olabilirsin. Oktay, bıçağımı ver!” Cahit Kavas elini Oktay’a uzatmış bıçağı beklerken Çetin Yalçın durmadan yalvarıyor, Adin ise şokla ve kokuyla olanları izliyordu. Cahit eline verilen bıçakla sanki bunu her gün yapıyormuş gibi bir sakinlikle Çetin Yalçın’ın arkasına geçti. Çetin yüzünde öleceğini bilen çaresiz bir ifadeyle durmadan yalvarırken bu yalvarış Cahit’e daha çok zevk veriyordu. Sol elini Çetin’in alnına sarıp kafasını sabitlerken sağ elindeki bıçakla şah damarını kesmek sadece 4 saniyesini almıştı. Cahit, Çetin'in boğazını kesmişti! Ve bu olay olurken Adin gözünü bile kırpamadı. Her yana kanlar saçıldı, her tarafı kan kokusu sardı ama Adin bir türlü gözlerini kapatamadı, bırakın gözlerini kapatmayı Adin o an çığlık bile atamadı. Nitekim sıra ona geldiğinde Cahit’in gözlerini yine o sapkın ifade bürüdü. Bu ifade Adin’in canına okurken Cahit yavaşça avına yaklaşmaya başlamıştı bile. Adin ise ayağa kalkmaktan noksan, yerde geriye doğru sürünürken bir yandan Cahit’e yalvarıyordu. “Yapma nolursun.. bırak. bırak beni gideyim…” Adin’in cümlelerine hıçkırıkları karışırken bu Cahit Kavas’ı yine daha çok zevke getiriyordu. Cahit insanların acı çekmesinden zevk alan sadist bir adamdı. Zaten çetenin tetikçisi olması da buradan geliyordu. Bu iş onun için iş değil adeta bir hobiydi. Adin de gözündeki zevk alan pırıltıları görmüş, bi çare sürünerek kaçmaya çalışırken Cahit'in onu ayağından yakalayıp kendine doğru çekmesi ve üstüne çullanması saniyeler içinde gerçekleşti. Dava salonunda gördüğü ilk andan itibaren hayal ettiği olay gerçekleşmek üzere olan Cahit acele etmeden tadını çıkararak ve olabilecek en acı verici şekilde avukata sahip olmaya çalışırken Adin'e adeta can gelmişti. Az önce ayağa kalkacak gücü olmayan Adin şimdi var gücüyle debeleniyor ve adeta yumruk ve tekmeleriyle Cahit’in canını yakıyordu. İyice sinirlenen Cahit bulduğu ilk fırsatta bir tokat daha geçirerek bağırdı. “S.kicem lan seni. Öyle bi s.kicem ki on gün yürüyemeyeceksin or.spu! Oktay gel lan! Gel de tut şu or.spunun ellerini.” Ellerini mengene gibi saran Oktay’la hiç şansı kalmayan Adin daha şiddetli ağlamaya başladı. Ağlayışları neredeyse feryada dönüşürken Cahit memelerini canını acıtmak için sertçe sıkıyordu. En sonunda avukatın bağırışlarından iyice sıkılan Cahit kemerini çözmeye başladı. Bu hareketle iyice zıvanadan çıkan Adin bacaklarını kurtarıp daha şiddetli bir şekilde Cahit’i tekmeleyince iki adam daha gelip Adin’in bacakların yapıştı. Şimdi Avukat Adin Aladoğan üç adam tarafından sıkıca tutuluyor ve adeta Cahit’e sunuluyordu. Pantolonunun önünü açan Cahit avukatı ters çevirtip altındaki taytı iç çamaşırıyla birlikte dizine kadar sıyırdı. Adin hala rahat durmasa da onu tutan adamlar bütün hareketlerine mani oluyordu. Adin çığlıklar eşliğinde bir kez daha tam şu an ölmeyi diledi. Adin o gece ölmedi, ölmedi ama sesi duyuldu. Cahit amacına ulaşamadan eski binayı Adin’in çığlıklarını bile bastıracak bir ses sardı. Şüphesiz bu ses Adin’in kurtuluşuydu. “LAN ŞEREFSİZ CAHİT, KENDİNE ÖLÜMLERDEN ÖLÜM BEĞEN LAN!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD