Tefo aldığı haberle hemen adamlarını toplayıp yola çıkmıştı. Cahit iti bu hayatta en kabul edemeyeceği şeylerden birini yapmış, bir kadını deposuna kaldırmıştı.
Eski binaya girip Cahit’in ensesine çöktüğünde gördüğü görüntüyle gergin olan sinirleri daha da gerildi. Sadece birkaç dakika geç kalmış olsaydı iş işten geçmiş olacaktı.
Zamanlamasına şükredip üzerindeki ceketi yerde yatan baygın kadının üstüne örttü.
Sonrasında Adin uzun bir süre daha ayılamadı. Tefo onu abisinin evine getirip bir odaya yatırdığında, doktor gelip muayene ettiğinde de Adin ayılmadı.
Adin’in tekrar uyanması sabahı bulduğunda Tefo hala yatağın yan tarafındaki ikili koltukta başını bekliyordu.
Yataktaki solgun kadının gözlerini açtığını gören Tefo heyecanla ayağa kalkınca Adin ilkin ne olduğunu anlamayarak korktu. Kadının telaşla geriye doğru kaçtığını gören Tefo Cahit’e bir kere daha saydırdı.
"Dur, bacım dur. Sana zarar vermeyeceğim, sakin ol."
Dün yaşadığı travmadan sonra uzun süre sakinlik bedenine uğrayamayacak olan Adin'e bu sözler pek tesir etmedi.
"Korkma, burada güvendesin artık kimse sana bir şey yapamaz."
Adin ne kadar güvenmekte zorlansa da o haftayı Tefo'yla geçirmek zorunda kaldı.
Tefo'nun onu getirdiği ev çok büyük ve gösterişliydi. Evin içinde birçok hizmetli gün içinde işleri için ortalarda dolaşıyor, belli bir saatten sonra da malikanenin bahçesinde bulunan müştemilattaki odalarına dağılıyordu.
Adin burada geçirdiği bir haftada mutfak bölümünün çalışanlarıyla kaynaşmış, Makbule hanıma yemek yapmasında yardım etmişti.
Misafire yemek yaptırmak her ne kadar Makbule hanıma ters gelse de Adin laftan sözden zerre anlamıyordu. Utanmasa onu bile mutfaktan kovup kendi hakimiyetini sağlayacaktı da Allah'tan arada Tefo gelip duruma müdahale ediyordu.
Bir haftayı bomboş, evin içinde yatarak geçiremeyecek olan Adin de mecbur kâh evin aşçısına kâh evin bahçıvanına sarmış insanları canından bezdirmişti. Aslında Adin’in kötü bir niyeti yoktu ama bu evde çalışan insanlar misafirsin deyip tutturuyor hiçbir iş yapmasına müsade etmiyorlardı.
Eh Adin'e de mecbur çenesiyle yıldırıp istediğini almak kalıyordu. Sonuçta 4 yıllık hukuk fakültesini boşuna okumamıştı.
Eve geldiğinin ikinci günü arka bahçedeki havuzun başına rengarenk çiçekler ekmişti. Bahçıvan bu işe şiddetle karşı çıkmış hatta çiçekleri sökmeye kalkmıştı ama bu girişimi Adin’in pençelerini çıkarmasıyla başarısız oldu.
Adin bahçıvan o yokken gelip sökemesin diye çiçeklerin başına sandalye çekmiş, saatlerce nöbet tutmuştu.
Bahçıvan bu manyakla başa çıkamayacağını anlayınca durumu Tefo'ya anlatıp sorumluluğu üzerinden atmış daha sonra Adin'le ateşkes imzalamıştı.
Tabii Adin’in evde tek yıldırdığı çalışan bahçıvan değildi. Evdeki dördüncü gününde bir orduya yetecek kadar çok kurabiye yapmış sonra da zorla bahçede ve kapıda nöbet bekleyen adamlara dağıtmıştı.
Adamların nöbet başında bırak kurabiye yemeleri su bile içmeleri yasaktı ama bu yasak da Adin’e pek işlememiş; onu durdurmaya çalışan Tefo'nun hükmü Adin’in, ağzına 4 kurabiye birden sokmasıyla son bulmuştu.
Aslında Tefo evin halinden oldukça memnundu. Arslanlı malikanesine ilk defa renk gelmişti. 1.60’lık bu avukat tek başına herkesi etki altına almış neredeyse tüm kuralları yıkmıştı.
Şu ana kadar hiç rengarenk çiçeklere ev sahipliği yapmamış büyük bahçe şimdi rengarenk çiçeklerle doluydu. Evin mutfağında bile ilk defa çeşit çeşit tatlılar yapılıyordu ki abisi tatlıyı hiç sevmezdi.
Sahi abisi eve gelip evin halini görünce muhtemelen Tefo'yu bacağından tavana asacaktı ama şimdilik bunu göz ardı edebilirdi.
Nasıl olsa birkaç gün sonra Adin’i evine bırakmak zorunda kalacaktı o yüzden şimdilik evin renkli halinin tadını çıkarabilirdi!
—-
Arslanlı malikanesinde bir haftasını dolduran Adin nihayet 15 gün önce Tefo tarafından evine getirilmişti.
Tefo'nun güvenlik sebebiyle diyip onu bir hafta o evde durmak zorunda bırakması Adin için pek kabul edilebilir olmasa da yaşadıklarından sonra güvende olduğunu bilmek iyi gelmişti.
Tefo uzun boylu, beyaz tenli ama simsiyah saçları olan yakışıklı bir adamdı. Kafası hafif kırıktı ama Adin birlikte geçirdikleri sürede onu çok sevmişti.
Yaptığı iş Adin’in sonuna kadar karşıt olduğu bir işti ama yine de diğerlerinin taşlaşmış kalplerinin tersine Tefo'nun pamuk gibi bir kalbi vardı. Orda kaldığı süre boyunca Adin’in kendini iyi hissetmesi için her şeyi yapmıştı. Ayrıca evin diğer çalışanlarına karşı da her daim sevecen ve kibardı.
Şu an sevecen olduğunu düşündüğü adam muhtemelen eli kanlı bir katildi ama Adin’in buna yapacak bir şeyi ne yazık ki yoktu.
Evine ve tekrardan normal hayatına kavuşmasının ardından ilkin evinden çıkamadı. O büyük evde etrafında birçok insan varken bir şeyleri aşmak çok daha kolaydı ama Adin şimdi evinden yapayalnızken yaşadıkları karabasan gibi üzerine çöküyordu.
Tefo onu kurtarmasaydı başına gelecekleri her düşündüğünde aklına kaybedecek gibi oluyordu.
Bir haftayı daha bu şekilde tamamlayan Adin evden çıkma işini daha fazla erteleyemeyeceğini anlayınca bir sabah hazırlanıp ofisine doğru yola koyuldu.
Uzun bir iki haftanın ardından avukat hanımı gören Ela da oldukça sevinmiş hemen kahvesini yapmaya girişmişti.
Şimdiyse ofisinde oturmuş yine bir dosya üzerine çalışıyordu. Bu seferki dosyası çete davası kadar havalı olmasa da en azından can güvenliğini sarsmayacak sıradan bir dosyaydı.
Adin işine yoğunlaşmış davada nasıl bir savunma yapacağını düşünürken kapısına iki kez vuruldu.
“Adin hanım, bir beyefendi geldi sizinle görüşmek istiyor.”
“Neden randevu almamış?”
Patronunun normalde randevusuz çıkıp gelen insanlara sinir olduğunu bildiğinden çekingen sesiyle yanıtladı Ela.
“Acilmiş Adin hanım, acilen görüşmem lazım dedi.”
Adin incelediği dosyanın içine turp suyu sıkan bu adama şimdiden sinir olmuş bir vaziyette cevabını verdi.
“Al bakalım içeri, derdi neymiş beyefendinin öğrenelim.”
Ela dışarıdaki hippi tipin içeri girmezse sorun çıkaracağını bildiği için avukat hanımın bu cevabına sevinerek dışarıya çıktı. İki dakika sonra adam artık Adin’in tam karşısında oturur durumdaydı.
Adin ise adamın gelir gelmez önüne bıraktığı dosyayı içi kıyılarak inceliyordu. Şu an karşısında her ne kadar sağlıklı oturuyor olsa da geçen aya kadar 24 kemiği kırık bir şekilde hastanede yattığı, önündeki darp raporunda tüm detaylarıyla yazıyordu.
“Bunu kim yaptı sana?”
Adam nihayet beklediği sorunun gelmesiyle hevesle atıldı.
“Bozo, Bozo yaptı. Bütün kemiklerimi kırdı, tam bir ay pipetle beslendim. Ne gerekiyorsa yapalım, çeksin cezasını pislik herif.”
“Kim bu Bozo, neden seni bu hale getirdi?”
Adam, Adin’in bu sorusuna şaşırdı.
“Bozo’yu tanımıyor musun avukat?”
Adin adamın sorusuyla kafasını tekrar gömdüğü dosyadan kaldırdı.
“Tanımam mı gerekiyor?”
Adam avukatın sert ses tonuyla hafif geri vites yaparken Adin gözlerini dikmiş cevap bekliyordu.
“Yok, yok da.. Ne bileyim siz öyle 18 mafya babasına dava açınca ben aleme hakimsinizdir diye düşündüm.”
Başarısızlıkta zirve yaptığı dava aklına gelince yeniden sinirlenen Adin ters ters cevap verdi.
“Sizin aleminizin ciğeri üç kuruş etmez bütün adamlarını tanıyacak mıyım ben? Başka işim gücüm mü yok benim?”
“Yok yani avukat hanım, yanlış anladınız.. Bu Bozo çok belalı bir tip. Statü olarak sizin dava açtıklarınızın çok altında ama manyaklık konusunda aşağı kalır yanı yok.”
Nefeslenerek devam etti.
“Geçen onun ortağının mekanında eğleniyordum, o gelince ben de bakıverdim. Sen misin bana yan bakan diye bir yapıştırdı yüzüme tokadı. Hayır onca insan arasında işte şans beni görüverdi. Sonra boşalttı mekanı beni bir dövdü bir dövdü.. Çoğunu hatırlamıyorum bile, bayılmış kalmışım. Sonra gözümü hastanede açtım. Tam 24 kemiğimi kırmış o. evladı. Pardon avukat hanım.”
Adin dinlediklerini düşündü. Bu Bozo anladığı kadarıyla belanın önde gideniydi. Ama Adin’de demirden korksa trene binmezdi.
En son korkudan neredeyse altına yapacaktın diyen iç sesini umursamadı.
Bir kez daha canını hiçe sayıp temiz bir kağıt çıkardı ve dosyayı üstlenmek için ilk adımını attı.