5.Bölüm - Gizemli Adam -

1493 Words
Herkesin uyuduğundan emin olup odadan çıktım. Zamanlamamız Edwan ile aynı olduğu sırada şöminenin karşısında durduk. Harlanan alev çatırdarken ateşin yansıması erkeksi yüzünde resmen dans ediyordu. Kulağıma yaklaşıp "Hazır mısın?" diye sordu. Bu yakınlığı ile kulağıma fısıldaması tüylerimi ürpertirken kafamla onaylayıp kapıya doğru yürüdüm. Sürgüyü sessizce kaldırıp dışarıya adım attım. Edwan'da arkamdan kapıyı kapatıp yanımda durdu. Evin yanında duran küçük kulübeye yaklaşıp örtüyü kaldırdı. Örtünün altında siyah ama çok lüks olmayan kamyon benzeri bir araba vardı. Büyük tekerleri zincirlerle sarılı, adeta bir savaş aracına benziyordu. Edwan elleri ile hararetli bir şekilde bana gel işareti yaptığında arabaya doğru yürüdüm. Büyük ihtimalle benim yanımda dev gibi duran arabanın solundaki kapıyı açıp bir basamaklı merdivenden destek alarak içine bindim. Edwan direksiyonda yerini aldığında yüzüne baktım. Ay tam tepeden bakıyor, arabanın camından içeriye yüzüne bir huzme değdiriyordu. Gözlerimi alamadığım yüzüne bakarken, o arabayı çalıştırdı. Arababanın homurtulu sesi ile kulübeden çıkmıştık. Edwan'ın söylediğine göre, otel bu kasabanın yirmi kilometre uzağındaydı. Araba yüksek karı ezip geçiyor ve trafiksiz yolda sorunsuz hareket ediyordu. Farların kara değen ışıklarına bakarken "Edwan, sence otele gidince hatırlayacak mıyım?" diye sordum. Bakışlarımı bana doğru çevirip bir süre yüzümü inceledi, daha sonra bakışlarını tekrar yola çevirerek "Elbette hatırlayacaksın ama bence merak ettiğin şey bu değil." diye söylediğinde hak verdim. Merak ettiğim çok şey vardı. Hatta Edwan'ın bunları söylerken ifadesiz olmasını bile merak etmiştim. Derin nefes aldım ve dışarıya geri bıraktım. "Haklısın" dedim bıkkınlıkla susup ve ardından konuşmak için dudaklarımı tekrar aralayıp "Ben meraktan deliriyorum. Belli etmesem bile korkuyorum." diyerek tekrar sustum. Ağlamak üzere dolmuş gözlerimi sağımda kalan cama çevirip kendimi gizledim. İster istemez ağzımdan çıkan hıçkırığıma engel olamadım. Gözyaşlarım elmacık kemiklerimde yolunu oluşturmuştu. "Çok korkuyorum." Titreyen sesimle kurduğum cümle bir kez daha hıçkırmama neden olmuştu. Araba hareket etmeyi bıraktığında ne olduğunu görmek için yaşlı ve kızarmış gözlerimi Edwan'a çevirdim. Dikkatlice bana bakıyor, ne söyleyeceğini düşünüyor gibiydi. Sonunda dudaklarını araladığında "Ne hissettiğini anlayamam Mia ama yanında olacağım. Bunu birlikte aşacağız." demişti bir elini omzuma koyarak. Bu hareketi yaparken çekindiğini fark etmiştim. Onu yanlış anlamamı istemiyordu. Gözlerimi ona çevirip gözyaşımı sildim. "Sorunda bu zaten. Neden... Neden bana yardım ediyorsun? Sen, Jess ve Bruno. Siz neden bana yardım ediyorsunuz? Beni tanımıyorsunuz, ben bile kendimi tanımıyorum. Bana niye güveniyorsunuz ya da ben niye size güveniyorum?" Sinirlenmiştim. Bu sinirim Edwan'a değildi. Yaşanan şeylere ve bu durumda oluşuma sinirliydim. Beni, bu hale birinin getirdiği düşüncesi sinirlendirmişti. Elmacık kemiğimde oluşan gözyaşımı silen Edwan'a baktım. Mavi gözbebeklerini koyu halkalar ön plana çıkarmıştı. Belki ağlamak üzere olduğu için böyleydi. Hüzünlü bakışını gizlemek istemesi. Söylediğim şey onu kırmış mıydı? Meraklı bakışıma yenilerek "Biliyorum Mia, çok zor." diyerek geri çekildi ve koltuğa yaslandı. "Önceden nasıl biriydin bilmiyorsun. Belki bu halinden çok farklıydın, belki de şimdikiyle aynısın. Bunu ben sana söyleyemiyorum ve ne yazıkki kendin hatırlamak zorundasın." Yutkunurken bana baktı. Sessizliğimin tepkisini kafasında tartıyor gibiydi. Bana dönerek "Eğer seni biraz olsun rahatlatacak ve korkunu azaltacaksa, merak ettiğin ve yalnız benim bildiğim şeyin cevabını sana verebilirim." dedi benden onay bekleyen yüz ifadesiyle. Gözbebeklerim meraka yenik düşmüştü. Gözyaşlarım kesilmiş pür dikkat Edwan'ı dinliyordum. Kesin bir netlikle kafamı aşağı yukarıya sallayarak onaylamıştım. Edwan'ın gülümsemesi yüzündeki çizgileri ortaya çıkarmıştı. Dudaklarının arasında duran beyaz inci gibi dişleri bu zamana kadar kendini gizlemişti. Sanki sıradışı bir ana tanık olmuşum gibi gözlerimi bu manzaradan ayırmadım. "Evet sana yardım ediyoruz, belki yardım etmek zorunda değiliz ama ediyoruz. Sana güveniyoruz. Bu zamanda gerçekten zor bulunan bir şeyi yapıyoruz. Senden bir beklentim yok." Kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı. Bakışları beni test ediyor gibiydi. Yanlış bir şey söylememeyi umuyordu. "Bir beklentim yok." Sessizliği delip geçen sesimle tekrarladığım cümle ile Edwan merakla bana baktı. "Konuşmanın başında biz diye konuşurken, devamında kendin için konuşmaya başladın." Edwan bir kaşını havaya kaldırıp "Sonuçta şuan ben seninle karşı karşıyayım. Diğerlerinin fikirlerini benim söylememden çok onlara sorman daha iyi olur." diyerek gülümsedi. "Peki." diye karşılık verdiğimde "Gerçekten sana yardım etmek istiyorum." diyerek açıklığa getirdi. Kaşlarım çatılırken "Yardıma ihtiyacım var gibi görünsede kendim halledebilirim. Hiçbir şey hatırlamıyor olabilirim ama güçsüz bir kadın değilim." derken farkında olmadan bağırmıştım. "Ben bunu demek istemedim." diyen Edwan'ın sözünü yarıda kesip arbadan inmek için hareketlenmiştim. Ayaklarım derin karın içine battığında soğuğun ürpertisiyle üzerimdeki monta sıkıca sarıldım. Arabanın içi sıcak olduğu için dışarısının soğuk oluşunu unutmuştum. Öfkeli adımlarım yoğun kara karışırken Edwan arabadan inmiş arkamda koşuyordu. "Mia" Seslenişini göz ardı edip ilerlemeye devam ettim. "Mia, dur ve beni dinle lütfen." Yürümeye devam ederek "Beni rahat bırak Edwan." demiştim sinirli ses tonum soğuktan titreyen dudaklarımda yer alırken. Edwan'ın derin nefes alışını duymuştum. Bıkkınlıkla almıştı bu nefesi ve onun tahammülünü zorladığım kesindi. Bu durumu umursamadan yürümeye devam ederken, karın altında gizlenmiş taşa basıp ayak bileğimi burkmuştum. Acıyla kıvrıldığım sırada Edwan belimden tutarak bana destek olmuştu. Dokunuşu ürpermeme sebep oluyordu. Bu ürperme belki dışarısının eksi otuz derece olmasıyla alakalıydı, belki de onun yakışıklı vücudu beni gerçekten tahrik ediyordu. Gözlerimi kırpıştırıp bu düşünceyi uzaklaştırmayı denedim ama onun sıkı kolları beni daha çok sarmalamış ve bir kolu bacaklarımın altından geçerek kucaklamıştı. Refleks olarak benim kollarım onun boynunu sararken iyice yakınlaşmıştım. Dışarıdan alıp dışarıya verdiği soluğu kulağımı gıdıklarken göğüslerimde kıpır kıpır atan kalbimin sesi bu soluğa karışıyordu. Yüzü hemen yüzüme hizalanmış halde "Çok acıyor mu?" diye sormuştu naneli nefesini yüzüme üflerken. Edwan'ın kollarında olduğum andan itibaren burkulmanın verdiği acı anlık olarak giderken yeni hislerle şuanlık ortadan kaybolmuştu. Benden cevap bekleyip cevap alamayan Edwan bana baktığında yüzüme daha çok yakın olmuştu. Bu yakınlık onuda etkilerken gözlerini kırpıştırdı ve arabaya ilerledi. Yutkunup kendime gelmeyi umarak gıdıklanan burun ucumu Edwan'ın boynunu saran koluma değdirerek kaşımak istediğimde onun boynuna dokundurmuştum. Sıcak teni burnumu anlık olsada ısıttığında o, bir an olduğu yerde durdu. Yüzüne baktığımda kızaran burnunu ve elmacık kemiklerini fark ettim. Gecenin soğuğu hafife alınacak gibi değildi. "Artık gidelim mi?" Sorduğum soru sanki Edwan'ı kendine getirmiş gibi irkildi ve "Otele çok az kaldı." diyerek beni arabanın koltuğuna oturttu. Kendi sürücü koltuğuna geçtikten sonra "Ayağına oraya gidince bakarız." diyerek yola devam etti. Sessiz kalmak istediğini gizlemeden önündeki yola odaklanmıştı. Bende bu durumu garipsemeyip ona eşlik ettim. Çocukça davrandığım için kendimi suçlu hissediyordum. Yaşadığım şeyler bana ağır geliyordu. Edwan'ın seğirmeyen yüzüne baktığımda gülümsedim. "Teşekkür ederim." Şaşkın yüz ifadesiyle bana döndüğünde "Bana yardım etmek istediğin, yanımda olduğun, evine aldığın ve şuan beni bırakmadığın için teşekkür ederim Edwan." demiştim. ❄ Araba otele geldiğinde arabadan inmeden önce incelemeye koyuldum. Eski bir savaştan kalmış kaleye benzeyen bir oteldi. Uzun surları karanlıkta zar zor görünürken bu eski kalenin şimdiki ıssız ve sessiz haline nazaran önceden insanlarla dolu olduğu kesindi. Şuan ürkütücü dursada gizemli bir yere benziyordu. Edwan arabadan inip benim olduğum tarafa geldi ve kapıyı açıp "Yürüyebilecek misin?" diye sordu. "Umarım." derken araçtan inmeye çalışıyordum. Bu duruma sabredemeyen Edwan hızlıca beni kucağına almıştı bile. Şaşkınlığıma aldırmadan otelin girişine doğru ilerledi. Eski ve büyük çelik kapı aralık duruyordu. Onun açılmamasını sağlayan bir zincire kilitliydi. Edwan beni yere indirirken "Biraz ayakta durmanı ve beni beklemeni istiyorum." dedi. Kafamı sallayıp onu onayladığımda arabaya gidip arkasında bir şeyler aramaya başladı. Bir süre sonra aradığını bulup yanıma geldi. "Umarım bu zinciri kırar." diyerek elinde tuttuğu kerpetenin ucunu zincire yaklaştırdı. Kalın zincir kerpeten ile olan temasında fazlasıyla gürültüye sebep olurken birkaç deneme sonrası pes edip kırılmıştı. Çelik kapıdan kayan zincir gürültüyle taş zemine düştüğünde yerimde sıçradım. Karanlıkta yankılanan ses korkutucu bir şekilde içimi ürpertmişti. Edwan el fenerini bana uzatıp "Sen yolu aydınlatacaksın ben seni içeriye taşıyacağım." diye söylediğinde "Kucaklayacağını haber verme kibarlığını gösteriyorsun demek." diye dalga geçmiştim. Edwan bir sırıtışla beni kucakladığında el fenerini karanlığa doğru tuttum. Işık duvarlardan yansırken Edwan'ın kucağında ilerlemeye devam ediyordum. Etrafı görebildiğim kadar inceleyip tanımaya çalışıyordum. Fakat hiç yardımı olmuyordu. Çünkü fenerin ışığı her şeyi net göstermiyordu. "O kadar karanlık ki bir şey göremiyorum." Edwan yürümeye devam ederek "Gündüz burada olamayacağımızı biliyorsun." demiş ve beni yere bırakarak "Anahtar yanında mı?" diye sormuştu. Montumun fermuarlı cebinde duran garip anahtarı çıkarıp ona uzattım. Feneri elimden alıp anahtara tuttu ve her tarafını inceledi. "Umarım tahminim doğrudur." Anahtarı pantolonunun arka cebine koyup feneri bana uzattı. Kucağına almak için hareketlendiğinde "Sanırım yürüyebilirim." demiş ve bir adım atmıştım. Edwan, kolumu tutup kendi koluna sardığında "Daha güvenli olur." diyerek bu hareketini açıklamıştı. El fenerini vermemi işaret ettiğinde ona feneri uzattım ve gideceği yeri biliyor gibi ilerlemeye başladı. Peşinden benide sürüklerken sakin adımlarını koruyordu. Birkaç kapı geçip birinde durduğumuzda arka cebinde duran anahtarla kapıyı açmayı denedi. Kısa deneme sonrası paslı kapı gıcırdayarak açıldığında içim titredi. Fenerin aydınlattığı eşyalar yerli yerinde dururken gözlerim anılarımda gördüğüm aynayı aradı. Adımlarım burkulan bileğimin acısını hiçe sayıp hızlandığında aynanın karşısında durdum. Kalbim deli gibi çarparken ışık, yansımamı aydınlatıyordu. Gölgeler yüz hatlarımda gezinirken aynayı üzerimdeki montun koluyla silip temiz bir yansıma sağladım. Yutkunup anılarımdan farklı bir yansımaya baktım. İstemsizce akan gözyaşlarımı engellemek istedim. Fakat bunu başaramadım. "Buraya geldiğimde hatırlarım sandım." Titreyen dudaklarımdan mırıltıyla çıkan sözlerim anlamını yitirdi. Bedenim gözyaşlarım eşliğinde geri geri giderken çarptığım duvarla sarsıldım. O anda gelen baş ağrısı ölecekmişim gibi hissettirdi. Gözlerimi acıyla kapattığımda bir adamın beni duvarla kendi arasında sıkıştırdığını hatırladım. Bana bağırıyordu. Adamın nasıl göründüğünü hatırlamak için çabaladım. Siyah dalgalı saçları ve kemikli yüz hatlarıyla giydiği takım elbisede yakışıklı görünüyordu. Benden on santim uzun olan, zayıf yapılı, zengin görünümlüydü. Bu adamın bana niye bağırdığını anımsayamadan yere düşüşümü hissettim. ❄ Bölüm sonu
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD