Miran, sahildeki konuşmanın ve öpüşmenin üzerine daha fazla dayanamayıp görevi tamamlamış olmakla birlikte dosyayı hazırlayıp gerekli birime iletmek için hızla odadan çıktı. Nefesi bile fazla gelmişti; kıskançlığı zirve yapmış, elinden bir kaza çıkmaması için konuşmanın devamını dinlememişti. Hisleriyle savaşırken artık duygularından da emin olmuştu.
Miran, bu kadına aşık olmuştu; hislerini kabul etmişti ve artık kaçmaya niyeti yoktu. İçinde yaşadığı duyguların aşktan başka bir açıklaması yoktu yüreğinde ve ne yapıp edecek, sevdiği kadını kurtaracaktı. Hemen düşünmeye başladı. Miran, bu herif ne kadar terör örgütünün başı olsa da, ülkesinde bulunduğu konumdan dolayı karısından ve kayınpederinden tırsıyordu. Hataya yer yoktu; planını bunun üzerinden kurup şantajı bunun üzerinden yapacaklardı. Ancak, İsra'nın prensesi olarak tanıtırken Dover'in prensesi kendi emellerine alet edeceklerini düşünmemişlerdi; bu detayı atlamışlardı. Dover, kurnazdı; kendini her türlü garantiye almasını biliyordu. Pislik, görev tamamlandı ama İsra'nın kimliğinin açığa çıkmaması gerekiyordu. En azından şantaj gerçekleşene kadar oyunları başlarına geçene kadar düşün, Miran, düşün diyerek bir sağa bir sola hareket ediyordu. Bir an durup oturuyor, sonra kalkıp tekrar volta atıyordu.
***
Bu pezevenk karısından korkuyorsa, şu an onu durduracak tek şey de yine karısıydı. Ama asıl mesele, karısına burada olduğunu nasıl duyuracak ve prensesten haberi olmadan bunu nasıl sağlayacaktı? İşte burası koca bir soru işaretiydi. "Düşün Miran," derken bulduğu fikirler hemen telefona sarıldı. Miran, istihbarattaki arkadaşını arayıp Dover'in karısına ulaşmasını sağlamak için aklına minicik bir kar suyu kaçırmasını söylemişti. Karısı bal gibi biliyordu kocasını, lakin babası yüzünden bu adamı bir türlü çıkaramıyordu hayatından. Ama onu her defasında aldatmasından da bıkmıştı. Starta acilen basan istihbaratın İsrail bağlantılı gizli ajanı Ahmet, olaya anında müdahale etmiş, karısının Dover'e kısa sürede ulaşmasını sağlamıştı. Dover, puştu o kadar akıllı zannediyordu ki kendini, karısı kendisini yakalamasın diye resmen bir düzen kurmuştu. Yardımcısı, tüm pis işlerini yaptırdığı adam alarm vermişti. Dover, karısına yakalanma korkusuyla prensesi orada bırakıp acilen dönmek zorunda kalmıştı. Karısına içinden küfürler yağdırsa da, ilerideki planlarını alt üst etse de önemli olan şu anki konumuydu ve karısının kıskançlığı yüzünden bu konumunu riske atamazdı. Prensesle olan hayallerine veda edip ve başına gelecek olanlardan habersiz döndü yaşadığı şehre.
Onun odadan çıkmasının ardından daha fazla dayanamadı. Miran, İsra'yı oradan çıkartıp dönmek istiyordu. İsra, yaşadığı durumdan dolayı midesini etkilemişti. Tüm hepsini boşaltıp rahatladıktan sonra Miran'a sarıldığında dünya durmuştu Miran için. Sevdiği kadını kurtarmış olmanın gururuyla, onlar da döndü asıl olması gereken yere.
****
Diyarbakır'a dönen ekip, çok geçmeden görevin başarılı bir şekilde tamamlanması adına bir kez daha toplandı. Kenan Albay, ekibi tebrik edip askerlerine üç gün izin verdi. Zorlu bir görevden dönen yüzbaşı ve ekibi, hem sınırı kurtarmış hem de israyı büyük bir uçurumdan son anda çekip almıştı.
***
İsra evine döndüğünde kendini duşa attı, saatlerce yıkandı. Sanki su, vücudundan her akışında, doverin dokunuşlarını siliyordu. Duştan uzunca bir süre sonra çıkan İsra, geriye at teğmen unut görev başarılı, artık önüne bak diyerek kahvesini yudumladı. Çalan telefonun ekranında Zehra'nın adını görmesiyle onun bu hafta yanına geleceğini tamamen unutmuştu.
Telefonu açan İsra, "Ben geldim fıstık,konum at taksiyle geliyorum," diyerek bir şok daha yaşatmıştı İsra'ya. "Hemen atıyorum Zehram, görev yüzünden senin geleceğini tamamen unuttum kuzum, özür dilerim."
Kız, "Saçmalama, ben geldim bile. Hadi at artık şu konumu, taksiyle deli danalar gibi dolanmak istemiyorum, taksimetre habire işliyor."
İsra, "Tamam, tamam, attım bile," diyerek telefonu kapatıp hemen konumu attı. Arkadaşının geldiğinin bir kez daha farkına varan İsra, hızlıca üzerini giyinip etrafa yaydığı dağınıklığı topladı. Zehra bunlara takılacak bir kız değildi ama İsra'nın halini gizli görevden nasıl çıktığını bilmese daha iyiydi.
Yarım saat geçti geçmedi, kapı çalındı. Heyecanla kapıyı açan İsra, karşısında yüzbaşıyı görünce yüzü bir anlığına düştü. "Sanırım rahatsız ettim teğmenim, başkasını mı bekliyordunuz?" dedi imayla.
"Evet komutanım, arkadaşımı bekliyordum, kusura bakmayın," diyerek dumura uğrattı Miran'ı. "Ah, afedersin, nasıl olduğunu sormak için uğramıştım teğmen ama görüyorum ki gayet iyisin. Belliki gelen kişi her kimse seni çabucak toparlamış."
"Laf mı sokuyorsunuz yüzbaşım, hayırdır?" diye didişen çifti fıstık, "Naber?" diyen neşeli sesiyle Zehra bozdu.
İsra, Miran'ı unutup gelen arkadaşına "Hoş geldin Zehram," diyerek kocaman sarıldı. Zehra'yı gören İsra'nın merakı da telaşı da buhar olup uçup gitmişti. "Neyse ben daha fazla rahatsızlık vermeyeyim teğmenim," diyerek indi merdivenlerden. Bir erkek beklemişti. Miran neden bekledi bilmiyordu ama bu kızı uçan kuştan kıskanması normal değildi...
**
Kucaklaşması biten ikili içeriye girerken Zehra'nın Miran'la ilgili sorularına maruz kalacağını biliyordu. İsra, çok geçmeden de soru yağmuruna tutulmuştu. "Kimdi bu kız? Kapıdaki Fettan'ı Devran mıydı? Allah'ım, taş kızım taş!" İsra gözlerini devirip, "Erkek görmeye gör!" dedi. Alt kat komşum, aynı zamanda üstüm ve komutanım. Miran yüzbaşı, ayy tam full hikaye! Kızım, bu adamla aynı yerde oturup hem de çalışıp, adamla didişiyor musun? Cidden salak mısın? Kızım, sen nasıl karşı koyarsın bu Yunan heykeline? Çok beğendiysen, sana yapalım dedi İsra ama aynı saniye söylediği şeye küfürler edip dilini ısırdı. Zehra'yla Miran'ın arasını yapıp kendini de asabilirdi. Kıskançlıktan adama resti çekip duvar örmüştü ama henüz farkında bile değildi, şapşal aşık...
**
Zehra, sana melul melul bakışını yakalamasaydım düşünebilirdim şekerim ama belliki bu adamın gözü sende. Nereden anladın? İki dakikada, kızım, adamın gözünün bende olduğunu müneccim misin? Kızım, konuşmalarınızı dinledim. Herhalde adam resmen sorguluyordu seni kim geliyor diye. Bu kadar saf mısın İsra? Gerçekten offf! Zehra, tamam, bırak şimdi çöpçatanlığı, gel hadi. Ben arkadaşımı özledim. Miran yüzbaşıda, ay... neyse, takılma sen ona. Kaç gün buradasın, sen onu söyle hele. 4 gün buradayım kuzum, ben de görev sonrası 3 gün izinliyim. O yüzden kız kıza geziip eğleneceğiz, tamam mı? Tamam bebek ama önce bir duş alayım, müsadenle. Çok pis hissediyorum kendimi. Zehra fazlasıyla titizdi, aslında kişisel bakımına fena halde tutkundu.
***
Zehra duşunu alıp hazırlanırken İsra hazırlığını bitirmişti. Birlikte kol kola girip merkeze indiler. İlk iş, "Bir araba kiralayalım fıstık, sonra nereye istersen oraya gideriz," dedi. İsra, "Tamamdır bebek, bana uyar. Aslında Yaşar Alp'i getirseydim, o bize zevkle şoför olurdu," dedi. İsra yüzünü buruşturup, "Aman kalsın canım, bir de Alp yüzbaşıyı hiç çekemem. Ben sana şoför olurum zevkle, merak etme," diyerek bir rent a car firmasına girmişlerdi. Firma sahibi iki güzel bayanı görünce epeyce ilgilenmiş, elindeki en güzel arabanın anahtarını kızlara teslim etmişti.
"Vay yavrum vay, hep hayalimi yaşıyorum şu an," dedi İkra. "Çok güzel kızım, ee nereye gidiyoruz bu yavruyla?" "İlk durak kebapçı, güzelce karnımızı doyuralım, sonra rotamıza karar veririz," dedi. "Tamamdır bebek," diyerek gözlüklerini taktı. Zehra müziği de açıp kebapçının sokağına park ettiler.
**
Yemeklerini yiyip nereden başlayacaklarını konuşan ikili, oldukça koyu bir sohbete dalmıştı. "Afiyet olsun, hanımlar!" sesiyle bölünen sohbetle başlarına gelen adamlara çevirdiler. "Ahh komutanım, yine ve yeniden siz neden her gördüğüm yerde karşımdasınız, merak ediyorum doğrusu. Baktığın her yerde olmaya ant içmişimdir belki," diyerek dumura uğrattı Miran yüzbaşı. Artık tüm kartlarını açık oynamaya karar vermişti. Miran, İsra'yı evden çıkarken takip etmiş, kendini her fırsatta hatırlatmaya gerçekten ant içmişti. Duyduklarıyla ne cevap vereceğini bilmeyen İsra, "İzninizle yemeğimize devam edelim komutanım," diyerek konuyu değiştirmeye çalıştı ama Mira'nın geri adım atmaya pek niyeti yoktu. Bugün lastiği patlamış kamyon gibi süratle geliyordu İsra'ya. "Bizim de size eşlik etmenizde bir sakınca yoktur, değil mi teğmenim?" "Yok," dedi Zehra. "Var," dedi İsra. "Yani komutanım, rahatsız olmayın, biz de birazdan kalkacaktık. Siz yeni geldiniz, temiz masa sizin için daha uygun olur," diyerek tamamen saçmalamıştı. "Sorun değil, teğmenim hemen temizlenir, müsaadenizle," diyerek oturdu. Ayakta dikilip sırıtan Mardinli, Mira'nın işaretiyle oturdu.
**
Zehra'ya hitaben merhaba, ismim Miran. İsra'nın hem komutanı hem de komşusuyum. Sabah karşılaşmıştık, memnun oldum komutan. Ben de İsra'nın en yakın arkadaşı, hatta şöyle söyleyeyim, kardeşi. Zehra, çok çok memnun oldum. İsra, sinirden kıpkırmızı olurken olayları kontrol edemeyişiyle birlikte bu muhabbetin nereye gideceğini merak ediyordu. Zehra, Mardinli'ye dönerek, "Siz," dedi, "sizin isminiz nedir? Mardinli.Anladık da bir isminiz vardır elbet beyefendi. Kütüğünüzü değil, isminizi sordum." Mardinli, ne diyeceğini şaşırmış halde, aval aval kızın suratına bakıyordu. Sonra Miran'a dönerek, "Komutanım, sahi benim adım neydi?" diyince kısa bir kahkaha tufanı koptu. Adam, lakabıyla bütünleşmiş, gerçek adını sahiden unutur olmuştu...
##################
Mardinli ve zıpkına isim konusunda yardımlarınızı önerilerinizi bekliyorum en güzel mutluluklar sizlerle olsun keyifli okumalar ❤️❤️💐