8.bölüm

786 Words
Ben doğma büyüme İstanbulluydum. Ailem ise Rum göçmeniydi. Evet annem ve babamın kökeni Rumlara dayanırdı. İstanbulda doğmuş ve İstanbulda yaşıyordum. Deyin ki başka bir yerde yaşayabilir misin bunun pekte mümkün olduğunu sanmıyordum. Ben 27 yaşında Rumların güzelliğini alan ve göçmen olduğumuz içinde tenim azcık kavruktu. Siyah saçlarım anneminkilere benzerken tenim ve gözlerim babama benzerdi. Uzun bir kızdım. Standart boy üzerinden hesaplarsak boyum 1. 70 olmasa da ona yakındı. 1.69 filandım. Kilom ise boyuma göre iyiydi. Zayıf değildim. Kilolu hiç değildim. Her yerime orantılıca dağıtılmış kilom vardı. Göğüslerim dolgundu. Kalçam da göğüslerim kadar dik ve topluydu. Bel çevrem ise kum saati gibi inceydi. Boynum uzun vücudum kusursuz denilebilecek bir yapıda bir güzellikteydi. Kutay kapı ağzında öylece kalmışken sözlerim onu kendine getirdi. "Sen iyi misin?" vücudum ilk kez gördüğü bir şey değildi. Onunla birlikte uyumuşluğumuz bile vardı. Gözlerini birkaç saniyeliğine kapattı. Kendine gelmeye çalışıyordu. Önündeki sertliği hemen kalkarken pek kolayına ineceğe benzemiyordu. Onun için kötü bir an olmuştu." İyi olmaya çalışıyorum." bakışlarımın nerde olduğunu görmüştü. Ona ardımı dönüp eteğimi elime aldım. Eğilmiş eteğimi giyeceğim sırada bana yaklaştı. "Bilerek mi yapıyorsun?" olabilirdi. Çıplak karnımı tuttuğunda içim titredi. Eğildiğim yerden beni doğrulturken doğruyu söylemem gerekirse ben ondan daha kötüydüm. Adımı sorsalar hatırlayacağımı dahi çok sanmıyordum. Benim yatağın üzerinde bıraktığım eteği aldı. Bacaklarımdan geçirdikten sonra yukarı çekmesini bekledim ama o öylece bakıyordu. Dantellerin saklamaktan uzak olan kadınlığıma bakıyordu. Ansızın orasına burnunu dayayınca başımı yukarı kaldırdım. Ben ve o vücudumuzun isteklerine yıllarca karşı çıkmıştık. İkimizde sağlıklı bireyler olmamıza rağmen onunda benimde bir birlikteliğimiz kimseyle olmamıştı. Onunda olmadığını söylüyordum. Çünkü iş saati olsun onunla yedi yirmi dört hep dipdibeydik. İhtiyacını karşılayacağı ve karşılamak isteyeceği bir tek ben vardım. Burnunu kadınlığıma sürtünce aklıma gelenlerle konuştum. Şimdi hiç yeri ve zamanı değildi. İkimizde isteklerimizin ve sabırmızın son nefeslerini verirken burası yeri ve zamanı değildi. "Kutay abi," burnunu sertçe kadınlığıma itti. Canımı yakmasa da bunun bir uyarı olduğuna emindim. "Ne için gelmiştim?" işi olmasa eve gelmezdi. Onunla buluşacaksak dışarıda bir yerde buluşurduk. Bu asla ev ve evin içerisi olmazdı. Az önce söylediğime karşılık özür dilercesine saçları arasında parmaklarımı gezdirdim. "Burası yeri ve zamanı değil." istediğini anlamayacak değildim. O da benim aptal olmadığımı biliyordu. Dudakları kadınlığımın üzerine bir öpücük kondurdu. Eteğim kendiliğinden giyilen bir çeşit etek olduğu için yukarıya çekti. "Şehir dışına çıkacağım." ne için geldiğini şimdi anlamıştım. Zaten aciliyeti olmasa ben konuşurum demez ve Nermin hanımı öylece göndermezdi. Odaya dalarken aklında şehir dışına haber vermek vardı. Beni yarı çıplak görmeyi aklının ucundan bile geçirmediğine emindim. Yatakta duran kazağımı elime aldım. Üzerime geçirdiğimde o da giyinmeme yardımcı oldu. Saçlarımı kazağın içinden çıkarınca sırtıma dökülmelerine izin verdi. Ona yaklaştım. Çenesinin sıkılmasına sebep olacak o şeyi söyledim. "Bu ay izin hakkım yok. Seninle gelemeyeceğimi biliyorsun." iznim olsada onu da ancak bir aylığına kullanıyordum. Yeni bir ay dolmadan tekrar izin hakkımı kullanamazdım. Çünkü randevular buna göre yapılıyor ve hazırlanıyordu. Benden gözlerini alamıyordu. Onunda en büyük imtihanı buydu. Arkasını dönüp bir yere gidemiyordu. Gittiğinde neler bulacağını o da bende bilmiyorduk. Maalesef böyle oluyordu. "Dava yüksek kurulun davası. Erteleyemeyeceğim bir dava." zaten erteleyebilse şu sözümden sonra kesin yapardı. Çünkü şehir dışına bensiz asla çıkmıyordu. Benim izinlerim nasıl onun içinse onunda işleri benim yanında olduğum vakitler işini görüyordu. Uzanıp dudaklarıma ihtiyacı varmış gibi öpmeye başladı. Sıcak eli kazağım içinde yerini alırken diğer eli kalçamdaydı. Ona karşılık vermeye başladığımda hiç bitsin istemeyeceğimiz bir öpüşme faslına başladık. Kalçamı sıkıyordu. Diğer eli kazağımın içindeydi. Dudakları nefesini benimle bölüşürken ikimizde gözlerimizi kapatmıştık. Ellerimi omuzlarına koyduğumda parmak uçlarım omuz uçlarına dokundu. Mümkün olsa bu adam göğsünün içini yarar ve beni oraya hapsederdi. Hani bende yerimi beğenmeyecek birisi değildim. Kalçamı sıkarken kendimi ona yasladım. Belimin içinde duran elinin parmakları orasıyla oynarken bu sefer onun dilini ben yakaladım. Erkeksi hırıltısı kulağıma düştüğünde bile kesmedim. Diliyle oyun oynamaya başladım. Çıplak belimdeki eli de kalçamı bulduğunda iki taraftan sıktı. Bacaklarım arasındaki sertliği taş gibi sertleşirken Kadınlığım onu tatmin etmeyi istiyordu. Dilini kendime çekip gözlerinin içine baka baka emmeye başladım. Alttan ve üstten yalarken onu nasıl tahrik ettiğimi gözlerinin içinden görebiliyordum. Kutay benden bir başkası ile yapamazdı. Onun arzuladığı tek kişiydim ben. Bu vakte kadar kaç kadınla birlikte olma imkanı olan adam benden iki yaş büyüktü. 29 yaşında olmasına rağmen o da benim gibi vücudunun isteklerine gem vurmuştu. Dilini yalayıp dilini dillediğimde küfür savurdu. "Minel son anındayım." onu daha fazla zorlamak istemediğim için kendimi geriye çektim. O da buna izin vermişti ki yapması ikimizin iyiliğineydi. Sık sık nefesler alırken bana arkasını döndü. Gözünün önünde durdukça aklından geçenin ne olduğunu biliyordum. Ona zaman tanısam iyi olacaktı. Odamın kapısına yürüdüm. Annemin egezersizini yaptıracaktım. Kapı kolunu açmadan Kutay konuştu. "Siktimin telefonu elinde olsun. Bana davada kafayı yedirtme." doğruyu söylüyordu. Dava yüksek kurulun olsa bile onun bana ulaşamadığı ilk vakit burada soluğu alacağını adım gibi biliyordum. "Dönmeni bekleyeceğim." odadan çıkmadan önce ona en son söylediğim bu oldu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD