5.bölüm

1013 Words
Poşetin içinden çıkan şey bana aitti. Bana ait diyordum çünkü bir erkeğin kullanacağı bir şey değildi. Geçen geldiğimizde en sonuncusunu kullanmıştım. Ay günüm yaklaşıyordu. Daha olmamıştım. Kutay benim için almış ve göreceğim yere bırakmıştı. İçini açıp bir tanesini çıkardım. Buradan hastaneye gidecektim. Lazım olurdu. Çıkardığım pedi çantamın iç cebine koydum. Geri kalan ürünü de yukarı çıkıp odamdaki banyo dolabına koydum. Gerçekten dolapta kalmamıştı. Aşağı inip mutfağa girdiğimde kahvaltı sofrasını hazırlamaya başladım. Sucukların pişmesini beklerken peyniri doğrayıp masaya bıraktım. Kutay çırpılmış yumurtadan nefret ederdi. Kırmam gerekirdi. Onunla öyle uzun zamandır birlikteydik ki ne sevip sevmediğimizi ve neye ihtiyacımız olur bizden daha iyi kimseler bilmezdi. Ocağın altını kısıp yumurtaları elime aldım. Dört yumurtayı sucuğun üzerine kırınca diğer kahvaltılıkları hazırladım. Ekmeği de koyduktan sonra ocaktaki yumurtaya döndüm. Sarısının parçalanmamasına dikkat ederek beyazın pişmesini sağladım. O da pişince ocağın altını kapadım. Çayı Kutay demlemişti. Dolaptan çıkardığım bardaklara çayı doldurunca yukarı seslendim. "Yumurta hazır. Sofraya geçiyorum." sıcak tavanın altına altlığını koyunca çay bardaklarını da koydum. Sofrada kendi yerimi aldığımda Kutay da çok geçmeden içeri girdi. O da sofradaki yerini alınca ben ekmekten bir parça koparmış ve yumurtanın sarısına ekmeği bandırmıştım. Uzanıp elimi tutunca elimdeki ekmeği ağzına attı. Sofraya ilk geldiğinde hep bunu yapıyordu. O ilk lokmayı ellerimden yiyordu. Ağzındaki lokmasını yutup çayından bir yudum alınca konuştu. "Bugün işe gidecek misin?" başımı salladım. Çalıştığım yer özel olduğu için haftanın her günü açıktı. Buna pazar günleri de dahildi. Aslında bende Zuhal gibi çalıştığım yerden şikayetçiydim. Gelin görünki başka bir yerde iş yoktu. İki lokma ağzıma atmıştım. Ağzımdakini çiğneyip geriye yaslandım. Ben bu kadarla doyan biriydim. "Yesene." diyen Kutaya baktım. Omuzlarımı silktim. "Doydum ben." doymuştum. "Siktirtme bana belanı," diyen Kutay ekmeği ağzıma uzattı. Doymuştum. Ondan geri kaçıp sofradan kalkmayı istediğimde kolumdan tuttu. Beni kendine çekip kucağına oturttuğunda elindeki yumurtalı ekmeği ağzıma tıkıştırdı. Bu duruma o da bende alışıktık. Ben iki lokmayla doyan biriydim. O ise ısrarla bana yedirmeye çalışırdı. Sofradan kendi karnı doymadan beni de kendini de kaldırmazdı. Üçüncü ekmek parçasının yine ağzıma gireceğini bildiğim için ağzımı kapadım. Tekrardan yedirmesin diye de onun boynuna sokuldum. Rahat rahat yemeğini yerken bana yemek yedirmeye uğraşmıyordu. Boynunda dururken konuştum. "Çay istiyorum." artık kaçacağımı bildiği için mümkünü yok yemeği bitene kadar beni kucağından bırakmazdı. Bacaklarımı bacakları arasına almış ve tek dizinin üzerine ben oturtmuştu. Söylediğimi yaparak çay bardağımı dudaklarıma uzattı. Benim çayla da pek aram yoktu. Bir bardak çayı zorla içerdim. Çayı yudumladığımda ağzıma tıkıştırılan yeni bir ekmek parçasıyla kucağında tepindim. "Uslu dur." Ağzım dolu olduğu için konuşamıyordum bile. O ise gülerek sucuklu yumurtasını yiyordu. Ağzımdaki lokmayı bitirince yenisi gelmesin diye onun boynuna sarıldım. Bir daha ağzıma yemek girsin istemiyordum. Doymuştum işte. Omzunu silkti. "Bana dön." dediğinde yüzümü boynuna gizledim. "Sana doydum dedim. Kes şunu Kutay." yüzüm boynunda gizli olduğu için sesim boğuk çıkmıştı. Ne zaman bir şeye sinirlensem ona ismiyle seslenirdim. Ondan kaçmak için yine onun kendine sığındığım için dizlerim onun bacak arasındaydı. Başım bulunduğu yeri sevdiği için boynuna yaslandım." Eğer bir ekmek daha ağzıma atarsan boynunu ısırırım." en son ısırdığım yer hala duruyordu. Dişlerimin izi çıkmıştı. Hemen kulak hizasının altında bir yerdeydi. Çürük şeklinde dursa da hala kırmızılığı geçmemişti. Ben masada iki lokma yerdim. O da fazladan ağzıma iki lokma sokardı. Fazlasına zorladığında bende tepkisiz kalmazdım. Yemek yerine onu yerdim. Sonra el mecbur beni bırakmasa da yemem için daha fazla zorlamazdı. "Eğer ağzına bu lokmayı da atarsan sana akşamına tatlı alırım." tatlıya zaafım vardı. En çokta çikolata bitterli olanına. Kremalı eklere ise bayılırdım. On tane olsa yine doydum demez yerdim. "Yemin et." başımı usulca boynundan çıkarıp ona baktım. Elinde ekmek duruyordu. Bir ekmek bir ona bakınca başını salladı. "Giderken alırız. Sende hastanedeyken yersin." ağzımı açtım. Uzattığı ekmek parçasını ağzıma aldıktan sonra yavaşça çiğnemeye başladım. Yemek yemek benim için ızdıraptı. Tatlıyla aram ne kadar aram iyiyse yemekle bir o kadar kötüydü. Ekmek ve diğer yemeklerle aram yoktu. Çay istedim. Omzunda duran elim boynuna dokununca ondan ne istediğimi anlamıştı. Benim bardağım yerine kendi bardağını uzatınca onunkinden içtim. Maalesef benim çayım soğumuştu. O ise çayını yenilemişti. Onun çayla arası iyi olduğundan çaydanlıkta hemen yanındaydı. Beni içtiğim yerden çayını içince bende ağzımdaki lokmayı yutmaya çalıştım. Küçücük ekmek parçasını yemem benim beş dakikayı bulmuştu. Başımı çevirip sofraya baktım. Yumurta bitmişti. Peynirde bitenler arasında yerini almıştı. Koyduğum zeytinler azalsada hala masadaki yerini koruyordu. Kutay sandalyede arkasına doğru uzanınca beni de kendiyle geriye çekti. Eli belimdeydi. Burnunu saçlarım arasında gezdirince göğüs kafesi şişmiş ve o iç çekti. Bu olay artık benim ve onun için olağan bir şeydi. Bunu neredeyse günlerin her birinde yaşıyorduk. Kahvaltı etmiyorduk ama günün mutlaka bir öğününde onunla yemekte oluyorduk. O çayını içerken yüzüm boynuna yaslıydı. Kalp atışlarını dinliyordum. Sakin atmıyordu. Bir şey onu heyecanlandırıyor gibi gümbürdüyordu. "Kalbinin sorunu ne? Çok hızlı atıyor?" ona neredeyse her gün bu soruyu sorardım. "Kalbimin neyi varmış? Olması gerektiği gibi yerinde atıyor." cevabı hep bu yöndeydi. "Ama benimki seninki gibi atmıyor." atmıyordu. Bir göğsüme bir bana baktı. Çayından bir yudum aldıktan sonra bakışları bana hiç değmeden konuştu. "O da seninkinin sorunu. Atmayınca atmıyor." Bu sorularıma o alışmıştı. Bende onun bana verdiği cevaplara alışıktım. Alnımı boynuna koyup tekrar konuştum. "Ya bir gün benimkide seninki gibi atarsa?" elindeki çay bardağıyla öylece durdu. Anlık sanki donmuştu. Hiçbir şey demeden elindeki çay bardağını masaya bıraktı. "O sorun değil de. Asıl büyük sorun o atacak kalbinin kim attığı için olur." çayından içmedi. Sanki içine zehir koymuşum gibi uzaktı çay ve çaydanlığa bakışları. Bir süre o da bende konuşmadım. Onu kendisine getirmek için dudaklarımı boynunun üzerinde gezdirdim. Sanki transa girmişti. Boynunun üzerindeki dudaklarımı bile hissetmiyordu. Bir süre sonra kucağında benim olduğum aklıma gelmiş gibi yüzünü dönüp bana baktı. Bende yavaşça yüzümü ona çevirdim. Az önce hiçbir şeyi yoktu. Şimdi ise gözlerinin içi ağlamadığı halde kızarmıştı. "Bir şey demek istiyorum." ne deneyeceğini bilmiyordum. Gözlerinin içinin haline dalmıştım. Üzülmüştüm. Onu üzen yada inciten şey neyse ağlamadığı halde gözleri kan çanağıydı. Başımı aşağı yukarı salladım. Ne yapmayı istiyorsa elbetteki yapabilirdi. Nasıl ki benim ondaki ihtimasım sonsuzsa onunda bendeki ihtiması sonsuzdu. Yutkundu. Bir süre dudaklarıma baktı. Bir gözlerime bakıyordu peşi sıra bakışları dudaklarıma iniyordu. Baş parmağı çenemin altını tutunca onun ne yapacağını anlamıştım. İzin istediği şey buydu. ----—------- Hikaye nasıl? Eksik ve dahasını yazarsanız bende ona göre düzeltme yaparım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD