4. Bölüm

1631 Words
"Sonunda sizi görmek ne büyük şeref, " diyerek içeri süzülen asil duruşlu kadın, ağır adımlarla Leonard'a yaklaştığında Leonard bu ayrıntıyı kaçırmış olabileceğine ihtimal bile vermiyor olacak ki söyleyecek tek bir kelime bile bulamamıştı. Şaşkınlık tüm vücut uzuvlarına yansımış, elinde tuttuğu gümüş kadeh yere düşmüş ve tahta zeminde bir iki kere sekerek odadaki sessiz havayı dağıtmıştı. Neden sonra kadının bakışları yere düşen kadehte bir süre oyalandı. "Beni gördüğüne sevinmemiş gibisin ," Yaşına rağmen dinç duruşu, gözlerinin içindeki muzır parıltılar aslında ne denli genç ruhlu olduğunu ele verirken, ne zaman gelip de yüzüne yerleşmiş olduğunu bilmediği bir kaç tecrübe çizgisini onurla taşıdığını belli eden bir dik başlılığa sahipti. Hafiften çattığı kaşlarının altındaki buz mavisi gözleri bir cevap beklediğini açıkça ifade ediyordu. Şaşkınlığını üzerinden atan Leonard'ın ağzından tek bir söz çıktı, "Farah Teyze? " Yıllardır telaffuz etmediği isim dilinde yabancı bir tat bırakırken sanki gördüklerine inanamıyor gibi bir hali vardı. Şaşkındı çünkü uzun zamandır onu görmüyordu. Şaşkındı çünkü bu malikane ve arazilerin sahibinin teyzesi oluşu gözden kaçırdığı bir ayrıntı olmanın çok... çok ötesindeydi. "Sonunda biricik yeğenim, teyzesini hatırlayabildi," Kadının yarı alaylı, yarı sitemli ses tonu odayı doldururken Leonard hala bu ayrıntıyı nasıl atlamış olabileceğini tartışıyordu. Lanet olası avukat! O aptalın bunu bilmesi gerekiyordu. Ve kendisine iletmesi... Yaklaşık dört aydır kendisini oyalayanın teyzesi olduğunu kendisine söylemesi gerekiyordu. "Öyle zindan bekçisi gibi durmak yerine neden teyzene sarılmıyorsun? Kaç yıl oldu sekiz mi yoksa on mu ?" Leydi Farah Clayton içten içe gülümserken dışarıdan yüzüne geçirdiği soğuk kanlı maskesinin altından yeğeninin bocalayan ifadesine baktı. Ne denli şaşırdığı apaçık ortadaydı. Kendisini zor güç toparlayan Leonard uzun süredir görmediği teyzesine doğru yürüyerek kendisinden beklenmeyecek bir zarafetle elini tutup küçük bir reverans yaptı. "Seni gördüğüme sevindim," dedi içtenlikle ve Leonard kesinlikle yalan söylemezdi. Leydi Farah... Teyzesi, arkadaşı, sırdaşı ve daha sayamayacağı bir çok şeydi. Sadece... olanlar yüzünden bir süre görüşmeyi aksatmıştı. "Şaşkınlığımı mazur gör ,uzun bir zaman oldu ve..." Küçük bir öksürükten sonra devam ederek "...tahmin edersin ki seni görmeyi beklemiyordum, "dedi. Alıngan bir ifade takınan Leydi Clayton yeğenini bunca sene sonra görmenin tatlı sevincini yaşarken, sitemliydi de. Bundan yalnızca sekiz sene önce sürekli ilgisini esirgemeyen yeğeni bütün bağı koparmışçasına uzaklaşmıştı kendisinden. Ona kızmak istese de bunu yapamıyordu. Biliyordu ki yaşananlarda az çok pay sahibiydi fakat yine de ...yinede yeğenini kaybetme düşüncesi kendisini korkutuyordu. Geçen bunca yıl telafisi imkansız gibi gösterirken her şeyi ,önüne gelen hiç bir fırsatı kaçırmaya niyeti yoktu. Üç ay önce kısa boylu kel bir adam çiftliğe gelmiş ve V.York Dükünün büyük babasından kalan arazileri istediğini söylemişti. York Dükü...Öz yeğeni kendi gelmek yerine bir avukat gönderiyordu. Kendisini bu denli görmek istemeyişi kalbini kırmıştı. En azından ilk başta düşündüğü buydu fakat avukatla konuşurken yeğeninin bu durumdan haberdar olmadığını anlaması uzun sürmemişti. Haberi olsa bile geleceğinden şüphe duyduğu için avukata ev sahibi olmadığını söyleyip başka bir isim vermişti. Ve arazi konusunu dük gelmeden halledemeyeceğini , yalnızca onun gelmesi şartıyla devredebilecekleri konusunda bir kaç şey söylemişti. Elbette yalanları için günah çıkarmaya daha sonra gidebilirdi. Fakat yeğeni bu arazileri çok istiyorsa kendi gelmeliydi. Kuzeni Edward'dan kalan serveti ve makamı iyi değerlendiren yeğeni servetine servet katmış ve kısa sürede İngiltere'nin en zengin gençlerinden biri olmuştu. Belki de en zenginiydi. Böyle bir oyun oynarken temkinli davranmadığı için ilk başta vazgeçeceğinden korkmuştu. Zira bu topraklardan gelecek gelir onun serveti yanında bir kıvılcım bile etmiyordu. Ama inatçı yeğeni istediklerini elde etmede oldukça ısrarcıydı. Bu konuda kendisine benzediğini itiraf etmeliydi. Bu da gururunu okşuyordu. Şimdi karşısında duran genç adam amacına ulaştığının bir göstergesiydi. Onca yıl sonra olsa bile. Ve ne kadar değiştiğini görebiliyordu. Ne kadar kendisini değişmeye zorladığını. Aradan geçen sekiz sene kendi yaşamından Leonard'ı çekip almıştı belki fakat yeğeninin hayatındansa neşesini ve şüphesiz her canlıya duyduğu sevgisini çalıp yerine korkulası derecede ketum ve soğuk bakışlarıyla duygusuzluğunu belli etmekten çekinmeyen bir adam bırakmıştı. Karşındaki soğuk duruşuyla insanı iliklerine kadar üşüten adam bir zamanların en kibar centilmeniydi. Bakışları sağ gözünün altındaki yara izinde gezinince vicdanının canhıraş bağırışını duymazdan gelerek gülümsemeye çalıştı. "Oh... süprizleri ne kadar sevdiğimi bilirsin..." Leydi Farah cıvıl cıvıl bir sesle başladığı konuşmasını ciddi bir duruşla devam ettirdi " ... fakat hangisine alınmalıyım bilemiyorum, sevgili oğlum: Beni unutmuş olmana mı yoksa ziyaretlerini aksatmış olmana mı ?" "Nedenini en az benim kadar bildiğinize eminim, " Leonard, konunun gidişatını beğenmediğini belirten bir hoşnutsuzluk yüzüne yerleştiğinde bunu belli etmekten çekinmedi. "Oturalım mı ?" "Ah... Elbette." Leydi Clayton altın işlemeli tekli koltuğa oturduğunda Leonard 'da ona ayak uydurarak cüssesinden beklenmeyen bir hareketle karşısındaki geniş koltuğa oturdu. "Buraya neden geldiğimi biliyor olmalısın? " Leonard şüpheci bir tavır takıldığında Leydi ,Clayton ona aldırmayarak sakin bir hareketle elindeki yelpazesini koltuğun yanındaki abajura yerleştirdi. Ardından beyaz dantel işlemeli eldivenlerini Leonard'a uzun bir zaman dilimi gibi gelen süre içerisinde çıkarıp tek elinde topladı. "Şu mesele ..." Yeğeni her an gidecekmiş gibi dururken Leydi Clayton onunla biraz daha vakit geçirmek ve aralarındaki sorunu çözmek için bir bahane düşünmek adına zaman tanıdı kendisine. Zira erkenden ayrılmasını istemiyordu. "Neden oturup biraz dinlenmiyorsun? Sana sıcak bir şeyler getirsinler. " "Vaktimin olduğunu sanmıyorum, " Leonard yerinde huzursuzca kıpırdanırken "Beni hiç affetmeyecek değil mi ?" diye sordu Leydi Clayton. Üzgün olduğu her halinden belliydi. Aradaki buzları biraz olsun kırabilmeyi umduğunda Leonard'ın kararan bakışlarıyla belki de bu konulara hiç girmemesi gerektiğini düşündü. "Buraya geçmişte yaşananları konuşmak için gelmedim? " İstemeden de olsa sert çıkan sesine rağmen Leonard yine de saygısından ödün vermediği için kendisini tebrik etti. Geçmişi unutmak için yıllarını vermişken ve hala kısmen unutamamışken eski yaraları kanatmak kimseye yarar sağlamıyordu. Özellikle kendisine. "Peki o halde en azından bir brendi yol yorgunluğunu üzerinden alabilir ," Alelacele konuyu değiştirmeye çalışan Leydi Clayton abajurun üzerinde bulunan altın kaplama küçük zili alıp bir kaç kere salladığında yanlarına gelen ufak tefek kızdan yana döndü. " Bize iki brendi getirebilir misin lütfen ?" Bir baş hareketiyle isteklerini yerine getirmek için yanlarından ayrılan Beatrice odaya girdiği anda gördüğü ürkütücü bedene tekrar bakmamak için kendisini zor tutmuştu. Daha önce böylesi ben tehlikenin kendisiyim diyen bir adam daha görmediğine emindi. Odadaki varlığı bile havayı germiş ,soluk almasına engel olmuştu. Leydi Clayton'un sürekli bahsettiği neşeli ve sevecen beyefendiyi merak ederek servise çıkmıştı fakat pişman olması çok sürmemişti. Bu sefer de Leydi Clayton'un neşeli ve sevecen anlayışını sorgulamaya başlamıştı. Bu adam tek kelimeyle ürkütücüydü. Çokça tehlikeli. Evet... evet kesinlikle hem ruhen hem de bedenen tehlikeliydi. Koltukta oturmasına rağmen ne denli uzun ve iri olduğunu hemen fark edebilmişti. Korku dolu gözlerle mutfağa indiğinde "Neden sapsarısın Beatrice? " diyen küçük kardeşi Erna, kız kardeşini neyin böylesine korkuttuğunu merak etti. Oysaki ablasının içeri giderken oldukça heyecanlı olduğuna emindi. Leydi Clayton'un yıllardır övgüyle bahsettiği yeğeni V. York Dükü Leonard Harrington sonunda Castle Combe malikanesine gelmişti ve Beatrice aralarında en güzel olanıydı. Belki demişlerdi...Belki dük Beatrice 'i görür ve severdi. Aralarındaki statü farkını kavrayamayacak kadar toy iki genç kız bir düşes olmayı ve bulundukları sefaletten kurtulmayı her şeyden çok istiyorlardı ve Erna ablasının bu konudaki ısrarını asla kınamazdı elbette fakat şu hali kendisini bile ürkütmüştü. "Tanrım, söylesene sorun nedir Beatrice ?" "Ya yukarıdaki adam Leydi Clayton'un yeğeni değil ya da Leydi Clayton övgü konusunda oldukça cömert davranıyor, " dedi Beatrice, kardeşini de telaşlandırmış olduğu için kendisine kızdı. "Ne demek istiyorsun? Yoksa beğenmedin mi ?" Erna dükün belki de çok yakışıklı olmadığını düşünen ablasına gülümsedi. "Her insan olağanüstü olmak zorunda değil. Sonuçta o bir dük, " "Öyle mi diyorsun ? O halde neden brendilerini sen götürmüyorsun ?" Beatrice kız kardeşinin bilmişçe sırıtan suratına ifadesiz bir şekilde karşılık verirdi. "Çok mu yaşlı? " Erna ablasını bu denli korkutan Dükü düşünürken seçenekleri eliyordu. "Hayır değil, " "O zaman kel ?" Gözlerini deviren Beatrice "Hayır, " dedi uzatarak. "Ah... Beatrice neden uğraştırmak yerine doğru düzgün söylemiyorsun ki ?" "Çünkü gidip kendi gözlerinle görmeni istiyorum, " Beatrice itiraz istemeyen bir tavır sergilediğinde içeri giren baş hizmetkar Herald ikisine de onaylamaz bir bakış attı. "Dedikodu yapmak yerine işinizin başına geçin." İki kız yakalanmanın verdiği mahçuplukla önlerine eğdiği başlarını kaldıramayarak işlerine döndüğünde baş hizmetkar kafasını olumsuz bir şekilde salladı. Dedikoducu çalışanlar bütün ülkenin dedikodu kaynağıydı. Erna eline aldığı tepsiye iki brendi kadehi koyup içeri yöneldiğinde kalbi ağzında atıyordu. Ablası Dükü etkileyemediyse kendisi bu iş için gönüllü olabilirdi. Küçük bir tebessüm yüzüne yerleştirerek ana holden misafir odasına geçtiğinde , "Bu araziler bana ait ," diyerek gürleyen ve ölümün bile korkabileceği adama baktı. Fakat bakmamayı tercih edeceği aklının ucundan geçmemişti. Bir kaplan gibi karşısındaki herkesi ezip geçebileceğini vurgulayan bedeni ve aynı korkunçluktaki yüzü kalbini tekletmişti fakat bu kesinlikle korkudandı. Erna elindeki tepsiye yere düşmemesi için sıkıca tutunmuş karşısındaki sahneye gözlerini kocaman açarak bakıyordu. Ne ileri ne de geri gidebiliyor olduğu yerde rüzgarda savrulan bir çiçek gibi titriyordu. "Madem öyle neden buradasın? " Leydi Clayton da en az yeğeni kadar öfkeli duruyordu. Fakat onun öfkesi bir yaprak bile oynatmazken karşısındaki adam nice kasırgalar yaratabileceğinin farkında bir duruş sergiliyordu. "Elbette bu işi en kısa yoldan halletmek için sorun çıkarman bir işe yaramayacak. " Leonard öfkeliydi. Buraya geldiği için, kendisine, onu bu hale soktuğu için o avukat bozuntusu aptala öfkeliydi. Ama öfkesini yaşlı bir kadından çıkarmayacaktı. Hayır bunu kesinlikle yapmayacaktı. "O halde işlerin biraz uzayacak gibi görünüyor, "Leydi Clayton dik başlılıkla yeğenine karşı geldiğinde Leonard buraya kadar boşa geldiğini anlamıştı. Fakat nedenini anlayamıyordu. Kendi arazilerini yalnızca evlenme şartıyla alabileceğini uzun süre düşünse de tahmin edemezdi. Annesi yetmezmiş gibi bir de teyzesi kendisini evlendirmek için saçma yöntemlere başvuruyordu anlaşılan. Kendisinin hala yirmi yaşında bir genç olduğunu düşünüyor olmalılardı fakat bunun aksini iddia edecek bir çok ispata sahipti Leonard. Bu küçük numaralara göz açtırmayacak kadar hem de. Teyzesinin tereddüte yer bırakmayan ifadesine bakarak bu işte ikisinin parmağı olduğuna emin oldu. Annesinin de haberi olmalıydı. O yaşlı tilki oğlunu henüz tanıyamamıştı anlaşılan. Tehditkar bir şekilde teyzesine baktı. "Sizi uyarıyorum Leydi Clayton. Sen ve annem aklınızdan geçen bütün bu saçmalıkları unutun." Hızla kapıya doğru yürüyüp arkasına bile bakmadan çıktığında arkasında hüzünlü bir kadın bıraktığının farkında değildi. Leydi Clayton belki de büyük oynuyordu ve kaybedeceği baştan belliydi fakat yine de elinden geleni ardına koymayacaktı-inat konusunda kendisinin kime çektiğini ise Tanrı bilirdi. ....
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD