
Yeni yetme bir yazarın ağzından çıkan ikinci sınıf bir aşk romanı oluruz sanmıştım. Sevmesi de unutması da kolay olanlardan hani. Öyle olmadı ama. Önce aşkın nasıl güzel bir duygu olduğunu gösterdin bana. En küçük mutluluğa kahkahalarla gülebilmeyi öğrettin sonra. Ben ise borcumu aşkın en acımasız yüzünü göstererek ödedim.
Öfkemin yerini pişmanlık aldığında anladım bizimkisi ikinci sınıf bir aşk romanı değildi. En baştan beri de olmamıştı zaten.
Ben bizim aşkımızın bütün ışıklarını söndüren olmuştum. Bizi karanlıkta bırakan… Bizi ateşe atmam yetmemişti. Daha da canımız yansın diye ateşe benzin bocalayan yine ben olmuştum.
Biz seninle ölülerin arkasından yakılan ağıttık aslında. Kalanların gidenlere söylediği son sitemler, son yakarışlar belki…
Ama bizim hikâyemizde giden de yoktu kalan da. İki ölü vardı sadece. Nefes alıp veren iki ölü.
Biz seninle iki ölünün birbirine son ağıtıydık. Özür dilerim…

