bc

Mayıs Papatyası ( Kır Papatyası 2.Kitap)

book_age16+
1.2K
FOLLOW
6.9K
READ
neighbor
drama
office/work place
like
intro-logo
Blurb

(Kır Papatyası devam kitabı)

Bir madalyonun iki yüzü, Cemre ve Masal. Gece ve Gündüz misali birbirlerine bağlanan iki kadının birbirlerinin tanımadan nasıl bir olduklarının hikayesi.

Cemre ve Poyraz...

Masal ve Uluhan...

Her şey onlar için henüz yeni başlıyordu ve hiç biri en dibi görene kadar bunun farkına varmayacaktı.

Cemre ve Poyraz'ın düğününde çıkan silahlı çatışmanın ardından hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır. Hikayenin kilit kızı Masal'ın Poyraz'ın karşısına çıktığında ikisi bir mahşer yerinden çıkıp Levent'in esareti altına girmişlerdir. Onlar birlik olup oradan kurtulmaya çalışırken bir başka yerde Uluhan öldü sandığı Masal'ın yaşadığından habersiz kızı Aysima'yı bulma derdine düşmüştür. Cemre sevdiği herkesi kaybetmenin acısı ile baş etmeye çalışırken düşman olarak bildiği Uluhan sadece yanında olur ve ona destek olur. Cemre hayattan kopmuş nefes almaya bile gücü yok iken Uluhan ile Ülkelerini kurtarmak için zorlu bir göreve atılırlar.

chap-preview
Free preview
1.Bölüm
"Kendine gel artık." Bir yerlerden bir şeyler duyuyordum ama gözlerimi yağan yağmurdan ayıramıyordum. Ne güzel yağıyordu değil mi sevgilim? Camdan duvarların ardından yağan yağmur benim içime yağıyordu sanki. Hayat ile aramda kalan son ipin kopmasıyla sadece soğuk hisseder olmuştu bu işe yaramaz bedenim. 150 Gün, 22 Hafta, 3600 saat, 216000 dakika, 12960000 saniye, 777600000 salise olmuştu ben öleli. Ruhum öldü ama bedenim yaşıyor. İkinci defa demiyorum artık, çünkü anladım ki ölümüm dediğim o duygu ölüm değilmiş. Ölüm buymuş... Ölüm bir gecede her şeyini kaybetmekmiş. Cemre olmayı da Masal olmayı da bırakalı çok oldu ben artık sadece benim. Kaç kez intihar ettim? Her defasında bedenen ölümün kıyısından alındım. İlk intihar girişimim de boynuma bir ip takmıştım ve o ipi boynumdan geçirmeden hemen önce de küçücük bir not bırakmıştım ardımdan. O İntihar notunda 'İpi boynumdan geçiren bendim ama beni öldüren sizdiniz,' yazıyordu. Sadece on saniye. Uluhan on saniye geç gelseydi huzura kavuşacaktım ama o beni ipin altından çekip almıştı. Ben ağlamaktan gözümde yaş kalmadığı için bu kez deli gibi kahkaha atmayı seçmiştim. Ben dakikalarca kahkaha atarken Uluhan'ın kendime gelmem için attığı tokadı ara ara arıyordum. Sanki o tokadı bir daha hissetsem kendime gelecek gibiydim. Katliam, Mahşer ne derseniz artık öyle bir geceden sağ çıktım ben. O geceyi de atlattım. Enkaz altında kaldım, bu gecenin sabahına çıkmak imkansız lan dedim artık ama o geceyi de atlattım. Çok kayıp verdim, çok can verdim, çok canım yandı. Sanki hayata karşı Pisa kulesi gibiyim ne yıkıldım ne de ayaktayım. "Artık kendine gel Cemre. İki ay kaldı o lanet Mahşer gününe hala bir bok yapamadık!" parmaklarımda ki sigarayı dudaklarıma götürdüm ve zehir akan dumanı içime çekip o zehri dışarıya verdim. Son dumanı çektiğim sigarayı küllüğe bastırırken camdan duvarlardan dışarıyı izleyen gözlerimi Uluhan'a çevirdim. "Eee, kaybedecek neyim kaldı? Neden uğraşayım ki?" dedim ve oturduğum koltuğa uzanıp annemin benim için ilk regl olduğumda ördüğü battaniye mi üzerine çektim. Regl günleri acıdan kıvranırken annem bu battaniyeyi üzerime örter sıcak su torbamı da hemen kucağıma bırakırdı. "Sadece ailen için miydi çırpınışın? Diyelim ki öyle, hala ailen hayatta Cemre." Ben donuk gözlerim ile yağan karı izlerken Uluhan gelip hemen önümde ki orta sehpaya oturdu. "Ailemin yarısı yok artık. Ben onların öldürülüşünü izledim. Ailem, dostum dediğim insanlar," dedim sayıklar gibi. Gözlerim donuktu ama doluydu da. "Nedim babam öldü, Masal'ın babası... Mine anne, babam evdeymiş gibi davranıyormuş. Sanırım kabul etmek istemiyor artık hayat arkadaşının olmadığını. Toprak yatılı okula gitti, Mehmet abi göndermiş Mine anne aklı başında gibi davranmıyor diye. Mehmet abi ofisini kapadı ve Mine annenin yanından ayrılmıyor. Sanırım yetişemiyor artık sorunlara tek başına, " dedim acı çekercesine. Uluhan gözlerini kapadı, o da üzülüyor gibiydi. "Mirza abi de öldü," dedim titreyen sesim ile. "Sıraç'ta öldü, Mirza abinin kardeşiydi biliyorsun. Bir aileden iki can gitti. Ailenin tek iki çocuğuydular evlatsız kaldı o aile, artık yarı felçler çünkü ocaklarına ateş düştü. Gönül, dostumdu evleneceklerdi onlar, hatta ben gelin odasında hazırlanırken evlenmekten bahsetti. Şimdi oda yok artık, Mirza abinin mezarının başından da ayrılmıyormuş, bir deri bir kemik kalmış." kendimi tutamıyordum artık. Ağlama rutinim yine tıkır tıkır işliyordu. Hakketmemişlerdi hiç biri bunları. "Günce de sevdiği adama kavuştu. Anlatmıştım hikâyelerini onların sana değil mi?" dedim hatırlamak ister gibi. "Evet Anlatmıştım. O da kendini bana siper etti. Ben ölecektim ama o öldü, adalet bu mu?" Adalet bu değildi... Adalet neredeydi? "İki ev ötede olan komşumuz Müjde teyze de torununu korumak için öldü. Biraz aşağıda oturan mahallenin varlığını bile unuttuğu sessiz sakin olan Sude de öldü. On altı yaşındaymış. Birde Tunç var, o da muhtemelen seninle yaşıt, yeni evliymiş ve karısı da üç aylık hamileymiş. Babalığı kursağında kaldı," dedim fısıltı gibi çıkan sesim ile. "Karısı tabutuna kapanıp çığlık çığlığa ağladı geri gel diye. Gelemezdi artık." Tüm bu beş ay yaşadıklarım gözümün önünden geçerken beyaz koltuktan kolum aşağı sarktı. Transa giriyordum yine her zaman olduğu gibi. O anları her düşündüğüm de ruhum bedenimi terk ediyordu. "Atahan amca da öldü," dedim Uluhan'a bakarak. Babası olduğunu tahmin ediyormuş o zaten, kendini söylemişti bana bunu, Atahan amcanın ruhsuz bedenini yıkadıktan hemen sonra. Bende tahmin ediyordum. Uluhan, Atahan amcanın babası olduğunu göğsünde ki yaradan anlamıştı. Annesi günlüğünde bahsetmişti o yaradan, öyle diyor. "Babam yıllarca dostum dediği adamı kaybetti. Biliyor musun babalarımız ben çocukken sürekli tavla oynarlardı, abim yanlarında oturup heyecanla kimin kazanacağını izlerdi. Bizim evin bahçesinde ağacın altında otururlardı. Annem onlara kahve yapar ben ise Ozan ile uçurtma uçurmaya çalışırdım ama hep başarısız olurdum. Sonra Poyraz gelirdi," dedim sonlara doğru titreyen sesim ile. "O gelirdi ve önce bana aldığı ama ağlamasın diye Ozan'a da aldığı çikolatayı verir sonra babalarımızın yanına otururdu. Poyraz hep Atahan amcanın tarafını tutarken Abimde babamın tutardı ama hep berabere biterdi. Çünkü ikisi de sonlara doğru tartışmaya başlar yarıda bırakırlardı tavlayı," dedim gülerek ama gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Uluhan'a çevirdim gözlerimi, gözlerini kaçırdı benden. Göremiyordum ifadesini ama ellerinin titrediğini görebiliyordum. "Ozan da vuruldu, bacaklarında hissizlik var, ben artık yarımım diyor herkese bağırıp çağırıyor. Geçen gün Akşın'ı kovmuş yanından git demiş istemiyorum seni. Kardeşim yürüyemiyor Uluhan." Ben hıçkırarak ağlarken yan yattığım koltukta döndüm ve sırt üstü yatmaya başladım. "Ömür daha yeni yeni toparlıyor. Daha bir ay oldu uyanalı biliyorsun, henüz algılayamıyor olanları ama Ömer sürekli yanındaymış. " Ömür bu olanları atlatırsa Ömer ile iyi bir ikili olurlar. "Cemre yeter kendini daha fazla hırpalama," dedi Uluhan. "Abim eve uğramıyormuş aylardır, Sezgi'yi arıyor her yerde. Kameralarda Sezgi'nin kaçırıldığı görünüyor ama elimden bir şey gelmiyor Uluhan. Bence o Kesik şerefsizi kaçırdı arkadaşımı ama yer yarıldı yerin dibine girdi sanki. Şerefsize ismini sorduğumda önce söylemedi sonra Hüsnü İbrahim gibi bir isim söyledi. Bence gerçek ismi o değildi, o olsaydı şimdiye kadar bulmuştuk ama bulamadım ben kardeşimi. Abim ise ısrarla vazgeçmiyor. Onların arasında ne var onu da bilmiyorum ama abim bence Sezgi'yi seviyor. İnsan sevmediği insan için parçalar mı kendini?" Uluhan cevap vermemeyi seçerken onunda gecesini gündüzüne katıp aradığı kızının ismini seslendirdim. "Aysima... Kim bilir nerededir yavrucak. O pislikler kızı kim bilir nereye götürdüler ama onlarda yok ki ortada basalım gırtlaklarına. Göremiyor da, nasıl zorlanıyordur Atahan amca olmadan. Sen niye onu kabul etmedin ki o kadar güzel bir çocuk ki Aysima," dedim içimden gelerek. "Cemre yeter artık," dedi Uluhan. Gözlerim ona değdi. Yumruklarını sıkıyordu ve kaskatı kesilmişti. "Savaş..." dedim içime kaçan bir ses ile. En büyük yangınım. "Savaş yok, Haber yok, ses yok, soluk yok artık hayali bile yok. Ne yaptılar benim canıma Uluhan? Nerede benim çocukluğum, nerede benim hayallerim," dedim ağlayarak. "Sence yaşıyor mudur? Ne olur yaşasın. Benimle olmasın ama yaşasın. O geceyi kana bulayan Helin ama Savaş ile ne derdi var ki onu kaçırtsın? Sadece on saniye ya, on saniye Savaş'a bakmadım ve zaten bir daha da onu göremedim. Uluhan canım acıyor," dedim ve elimi kalbime götürüp gözlerimi kapadım. "Artık dayanamıyorum. Artık nefes almaya dayanamıyorum ben. Gelmemeliydim, o mahalleye hiç dönmemeliydim. Eğer ben dönmeseydim kimse ölmeyecekti, kimse zarar görmeyecekti. Şimdi anladım ben; Masal iken hayatım gökkuşağıydı ve ben ellerimle karartmışım." "Yeter artık!"  Birden Uluhan kollarımdan tuttu ve yattığım yerden hızla kaldırdı. Donuk bakışlarım onun öfkeli bakışları ile çarpıştı. "Daha fazla burada böyle oturup, yatıp, saçma sapan kendine acı çektirmene izin vermiyorum. İki ay kaldı, aileni kurtarmak için, Savaş yaşıyorsa ki kesinlikle yaşıyor onu kurtarman için iki ay kaldı. Akşama kadar mühlet toparlan kendine gel. Murat toplantı istedi önemli gelişmeler varmış sende orada olacaksın duydun mu?"  "İstemiyorum," dedim umursamazca ve geri yatacak iken Uluhan engelledi. "Seni Gölge'ye veririm." Beni ciddi ciddi bir jaguarın önüne atmakla tehdit eden adama buz gibi bakmaya devam ettim. "Önce kafama sık sonra ver. Ölümü öyle hayal ediyorum bu ara," dedim omuz silkerek. "Kızım sen hasta mısın?" Dedi Uluhan sinirle. "Bu benden de hasta amına koyayım. Kalk gidiyoruz," diyen Uluhan beni yattığım yerden hızla kaldırdı ve kolumdan çekiştirdi. "Nereye?" dedim salak gibi etrafa bakarak ilk kez görüyormuş gibi etrafta ki eşyaları. Burası TOYAFİT'in gizli eviydi. Tüm toplantılar burada oluyordu ve bende uzun zamandır burada kalıyordum. Uluhan beni o geceden tam yirmi dört gün sonra buraya getirmiş diğer üyelerle tanıştırmıştı. Açıkçası pekte ilgilenmiyordum onlarla. Sadece yatmak için kullanıyordum burayı. "Eski Cemre'yi geri almaya." "Poyraz'ı da alabiliyor muyuz? Onu alırsak Eski Cemre'yi de alırız öyle daha kolay olur." "Yürü Cemre!" diyen Uluhan beni arabaya bindirmişti. Üstümde gri bir polar ve siyah bir eşofman vardı. Sadece ev patiklerimle çıkmıştım dışarıya. Saçlarım uzun zamandır taranmadığı için kuş yuvasına dönmüş ve ev topuzu yaparak toparlamaya çalışmıştım. Gözaltlarım morarmış, iyice zayıflamıştım. En son ne zaman duş aldığımı da unuttum. Sanırım sekiz gün olmuştu. Koktuğuma eminim. "İçmeye mi gidiyoruz? Uyar bana," dedim onu çıldırtacağımı bilerek. "Ömür törpüsüsün Cemre bak çok net söylüyorum ki ömür törpüsüsün. Ayyaş ayyaş kaldın başıma sırf bu yüzden kocanı bulacağım ki alsın seni başımdan gidin düzine düzine çocuk yapın!" diyen Uluhan ile ona döndüm. "Madem bulabilirsin bulsana! Ne diye her gece Poyraz Savaş diye ağlatıyorsun!" *** Araba yıkıntı bir binanın önünde durunca kaşlarımı çatarak baktım Uluhan'a. "Beni öldürecek misin?" dedim. Bana uyardı açıkçası, hak etmiştim uzun zaman önce bunu.  "Hayır, seni yaşatacağım." Uluhan arabadan indi ve benim tarafıma gelip kapımı açtı. Ben yaşayabilir miydim ki artık? Poyraz'ı bulursam Bu dediğim olurdu. Ben derin bir nefes alıp arabadan indim ve binaya ilerlemeye başladım. Uluhan'da hemen yanımda yürümeye başladı. Binadan içeriye adım atınca kocaman bir makine karşıladı bizi. "Ne bu?" dedim kaşlarımı çatarak. "Kıyma makinesi," diye mırıldanan Uluhan ile kaşlarım havalandı. "Tescilli bir psikopatsın bunu sana binlerce kez söyleyişim," dedim Uluhan'a. Onu düşman zannederken bunu söylüyordum ve şuan dostum muydu bilmiyordum ama düşmanım değildi bunu biliyordum. Şimdi de söylüyorum, bu adam psikopat. "Getirin!" Uluhan beni duymam azlıktan geldi ve daha sonra 'getirin' dedi elini şıklatarak. Binanın içinde ki diğer kapı açıldı ve hemen ardından çıkan kişi ile dudaklarım aralandı. "Şerefsiz!" dedim kaşlarımı çatarak. "Geberteceğim seni!" dedim çığlık atarak ve Uluhan'ın belinde ki silaha uzanıp hızla aldım. "Yavaş yavaş özüne dönüyorsun aferin," diyen Uluhan adamlara gelin işareti yaptı ve onu yavaş yavaş benim önüme getirdiler. Silahın güvenliğini açtım ve hızla silahı kafasına dayadım. Gözleri yalvarıyordu bana. Ağzı bantlı olduğu için sadece çırpınışlarını duyuyordum. "Seni Geberteceğim! Biriniz geberdi, seni de Geberteceğim!" dedim bağırarak. Yücel... Yücel ağlıyordu. Ağlasındı... "Önce kafasına sık sonra kıyma makinesinden geçirelim ki bulunmasın ne dersin?" Dedi Uluhan bilge bir kişi gibi parmağını şıklatarak. Yücel korku ile ağlamaya başladı. Dudaklarım şeytani bir tavırla kıvrıldı.  "Kurşuna gerek yok direk çektirelim bence," dedim silahı indirerek. "Bana psikopat diyene bak sen," diyen Uluhan gülmüştü. "Abi biz çıkalım mı?" Dedi pala bıyıklı adam yüzünü buruşturarak. "Korktun mu lan?" Dedi Uluhan alay ile. "Yok abi de birden midem şey etti," dedi adam kafasını yana çevirerek. "Abi ben şimdi et yemeyi seven biriyim etten soğumama gerek yok," dedi kalıbından utanması gereken adam. "Uzatma İbrahim. Götürün makineye," diyen Uluhan ile adamlar birbirine baktı. "Sen bu adamları değiştir," dedim silahı onlara sallayarak. "Güvenilir adam bulmak zor," Dedi Uluhan. "Kan tutuyor derlerse şaşırmam," dedim omuz silkerek. "Abi biz çıkalım be," diyen adının İbrahim olduğunu öğrendiğim adam makineye bakıyordu buruşuk bir yüz ile.  "Pala bıyığından utan lan," dedim ve sinirle silahı poların cebine koyup adamı itekledim. Yücel'i boynundan tuttuğum gibi makinenin önüne getirdim. Yücel çırpınıyordu elleri bağlı olduğu için ve ben doğru yerden tuttuğum için başarısız oluyordu. "Canımı yaktın Yücel. Annemin canını yaktın, babamın canını yaktım ve bende seni yakacağım," dedim saf bir nefret ile. "Belki de cehennemde yanarım ben kim bilir ama sende yanacaksın hem de cayır cayır. Sana birazdan cehennemin kısa bir fragmanını vereceğim," diye fısıldadım onun kulağına ve panduflarımın ev sahipliği yaptığı ayağım ile ayağına çelme takıp makinenin merdivenlerine düşürdüm onu. Ben hızla onun üstüne basarak merdivenlere çıktım ve beyaz gömleğinin yakasından tuttuğum gibi onu sürükledim makinenin üzerine. Sonunda ikimiz de devasa makinenin üstünde kaldığımızda Yücel ellerimin altında çırpınıyordu bir umut. "Yapmayacağım lan bu işkenceyi sana!" dedim nefret ile. "Sen benden kurtulmak için beni buna gözünü kırpmadan canlı canlı atardın değil mi? Ben yapmayacağım. En azından canlı canlı atmayacağım!" dedim tehlikeli bir ses tonu ile. Poların cebinde ki silahı çıkardım ve Yücel'in kafasına dayadım ikinci defa. "Hoşçakal Yücel... Benden Rıza'ya selam söyle o cehennemde!" dedim ve tetiği çektim. Boş binada silah sesi yankı yaparken Yücel'in patlamış beynine midem bulunarak baktım ve onun karnına attığım tekme ile o gürültüyle o çukur olan bölmeye düştü. Ben birazdan kıyma olacak Yücel'e buz gibi gözlerle baktım. Bir keresinde Umay bana 'Yüreği soğuyanın savaşı biter," demişti. Bende yüreğim soğumadı demiştim üstün körü savaşımın bitmediğini söyleyerek. Şimdi yüreğim soğumuştu çünkü benim onlarla olan hesabım kapanmıştı. "Çekin şerefsizi!" dedim nefret ile ve makineden aşağı atladım merdivenleri es geçerek. "Hoş geldin Cemre..." Dedi Uluhan gülerek. "Şu toplantıya yetişelim," dedim silahı Uluhan'a uzatarak. Uluhan ile ben çıkışa yürürken çalışan makinenin sesi ile yüzüm buruştu. "Önce duş al ceset gibi kokuyorsun."

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

HÜKÜM

read
136.9K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.0K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.7K
bc

Leyl Tutkusu

read
307.9K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.2K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.1K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook