GİRİŞ
"Sen benim yaşantıma uygun değilsin Ahûzar" Kaburgalarım parçalandı. Kaburgalarımın altında sakladığım adam kaburgalarımı ufaladı. Ciğerime batan parçalar beni nefessiz bıraktı. Kalbim acımasız bir el tarafından avuçlandı.
"Biz birlikte olduk" Dudaklarımdan dökülen sancı ona karşı bir savunma değildi. Kendi kendime hatırlattığım bir acının emaresiydi..
"Sakın!" Diye tısladı. "Sakın Ahuzar! Bunu ikimizde istedik" Acıyla gülümsedim. Biz birçok şeyi birlikte istemiştik.. Biz birçok duyguyu göğsümüze işlemiştik.
"Bu kadar mı" Fısıltıdan ibaretti sesim. Onun kadar güçlü çıkmıyordu.
"Hadi, " Dudaklarının arasındaki sigarayı ateşleyip devam etti beni yaralamaya "evine git artık geç oldu. " Kayıtsızlığı bir oyuk açtı bağrıma. Oluk oluk kanadı her konuşmasında. Ev neresiydi? Benim evim daha az önce alev alevdii. Sahi, ev neresiydi?
Saniyeler önce benim evim başıma yıkılmamış mıydı? Ben şimdi nereye gidecektim?
Bir daha gözlerine bakamadım. Bakarsam gidemezdim, gidemezsem biraz daha çiğnenirdim. Ufalana ufalana dökülen kalbimin ağrısı beni kıvrandırıyordu. Elimi ağrıyan yere götürmemek için direniyor direndikçe kanıyordum. Bir adım dahi atamıyordum. Ben hiç gitmeyi bilmiyordum ki.. Nasıl gidilirdi? İnsan sevdiği insandan nasıl giderdi.
Söyle Kamer, sana vurgun bir gönül nasıl vurup geçer?
Yalvarırım söyle, divane bir kalp nasıl bu sancıyla başeder?
Hoyrat rüzgarın vurduğu esinti yanklarıma yapıştırdı göz yaşlarımı. Kuruttu. Kazıdı. O günün acı izi bir oymak şeklinde yanklarıma işlendi. Kimse görmedi, kimse anlamadı ama ben baktıkça oradaydı.
Bana arkasını dönmüş bedenin ardında bir yabancı gibiydim şimdi. Elimi uzatsam dokunacak kadar yakındı fakat katiyen cesaret edemeyeceğim kadar yabancı... Dakikalarca bana arkasını dönmüş olan adamın ardında dikildim..
Yüreğime prangalı sevdadan öteye gidemedim.
"Daha ne kadar bekleyeceksin Ahûzar?" Yüzünü bir kere bile bana dönmedi. Dönseydi görürdü. Ah edip inleyen kadının sancısını gözlerinden okurdu. "Milleti başımıza toplamadan evine dön. İş açma başıma!"Sesi o kadar boştu o kadar umursamazdı ki Sendeledi Ahûzar. Ayağının arkasındaki taşa takılarak yere düştü. Dizlerine gömülen sivri taşları hissetmedi bile. Ruhsal acı fiziksel acıyı öldürüyor kendini krallığını ilan ediyordu. Yere sızan sıvı taşları ve toprağı Ahûzar'ın kanı ile boyadı.
Nihayet tüm bedenini kendisine çeviren adama alttan alttan baktı Ahûzar. Bir acı bir merhamet herhangi bir duygu kırıntısı bekledi simsiyah gözlerinde. Bulamadı. Bu irkilmesini sağladı. Düştüğü yerden zar zor kalktı. Perişan haldeydi. Dizlerine kayan siyah gözlerin kendisini daha fazla incelemesini istemeyerek arkasını dönüp binbir umutla geldiği tepeyi inmeye başladı.
Heyecanla çıktığı yokuşu büyük bir hüsranla iniyordu. Evi yıkılmıştı.. Var mıydı ötesi?
Nihayet elini ağrıyan göğsüne bastırdı sertçe. Ağrısını almak ister gibi dokundu. Geçmedi, daha çok agrıdı. İki büklüm oldu..
Tepeden indi. Girdiği sokağın duvarlarına tutuna tutuna ilerledi. Yanından tozu dumana katarak geçip giden arabanın arkasından büyük bir hezeyanla baktı.
Bitmişti. Ahûzar artık kendini bırakabilirdi. Daha fazla direnemedi. İçinde sönmeyen bir yangın vardı. Tutunduğu duvarın dibine çöktü. Sessiz hıçkırıkları gürültülü bir hal aldı. Sesine eşlik eden yağmur damlaları gizleyemedi acılı feryadını. Saatlerde o duvar dibinde yağan yağmurun altında sırılsıklam bir şekilde içindeki acının hafiflemesini bekledi. Geçmedi. Hiç geçmedi. Ahûzar bir daha eski Ahûzar olmadı. Solan çiçekleri yeşermedi, göğsünde büyüyen sevda onu iyileştirmedi. Teninde ki izler hiç geçmedi... Hepsini bir kutuya koydu. Özenle sarıp sarmaladı. Zihninde en güzel köşeye kaldırdı gönlüne misafir ettiği ağrıyı. Sonra usulca gözlerini kapattı, sancı azaldı,azaldı, azaldı... Gözleri karanlığa teslim olurken acı kısa bir süre kör kuyulara kapandı...