Topluca Kaan'a söve söve birbirimizin yaralarını pansuman ettikten sonra evlere dağıldık. Yılmaz sevgilisi geliyor arada sırada diye ayrı evde yaşıyordu zaten. Kaan ise hangi karının evine gittiyse onun evinde sabahlamayı becerecek kadar tatlı dilli bir yavşaktı. Erdinç ve Aytaç beraber kalıyorlardı ama Aytaç ortadan kaybolunca Erdinç evde tek kaldı. Ne kadar gel bende kal desem de ikna olmadı. Kavgada olanları ve onun yanındakinin kim olduğunu sorgulayasım vardı ama şimdilik kendimi toparlasam daha iyi olacak. Çok ağzım yüzüm dağıldı diyemem ama dudağım ciddi anlamda patlamıştı. Şerefsiz evladı diycem Asım Amca'ya ayıp olarak o yüzden direkt şerefsiz mahalle abisi diyeyim. Ağzımın ortasına nasıl vurduysa alt dudağım patlamıştı. Neyse ki bende onun burnunu kırıp kaşını patlatmıştım. Kısasa kısas abisi yapacak bir şey yok.
Sabah yine kotları çekip dükkana gittiğimde Asım Amca geldiğime şaşırarak baktı. Korkup gelmeyeceğimi sanmıştı sanırım. Ben ölümden bile korkmuyordum ki bir kıçı kırık mahalle abisinden korkayım. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan birini ölümle bile tehdit edemezsiniz.
"Günaydın Asım Amca."
Gülümseyerek "Günaydın oğlum" dedi.
Hiç beni kandıramazsın Asım Amca artık, senin zebaniye dönüşen halini gördükten sonra çift kişilikli olduğunu düşünüyorum zaten. Baba tokadı nedir dün birebir şahit olmuştum, her derde deva mübarek.
Dünkü kavga meselesini ne o açtı ne de ben. Aslında açmaya da gerek yoktu. Onlara göre her gencin yaptığı yerini işaretlemeye çalışan itler gibi boğuşmuştuk. Ben de konuyu açıp üstelemedim. Zaten kavga hayatımızdan eksik olmuyordu. Bar kavgaları, sarhoş kavgaları, karı kız kavgaları. Eh bir de yenisi eklenmiş oldu. Mahalle kavgaları. Biz de süt dökmüş kedi değildik sonuçta. Hele yanımızda azgın boğa kardeşimiz varken.
Onun yerine Asım Amca'yla sohbet ede ede işimizi yaptık. İnsanlara hayatımı anlatmaktan nefret ederdim her zaman ama Asım Amca ciddi anlamda samimi ve güvenilir biriydi. O yüzden sorduğunda üstün körü benim ve kardeşlerimin ortak hayatlarını anlattım. İnsanların bana acıyıp bende bir baban sayılırım demesinden de nefret ederdim ve Asım Amca asla böyle bir şey söylemedi. Ne bende baban sayılırım dedi ne de başın sıkışırsa yanıma gel. Onun yerine bu hayatta asla savaşmaktan vazgeçme, güçlü olan sensin bağlandıkların değil dedi. İşte o zaman bir kez daha neden Asım Amca'yı sevdiğimi anladım.
Artık dükkanın işlerine tamamen alışmıştım. Bir haftanın sonunda bende yavaş yavaş arabanın tamirine dahil oluyordum. Bu sayede Asım Amca'da keyifle taburesinde oturup yanına gelen sanayi esnafıyla sohbet ediyordu. Herkese de yeni çırağım bu eli bayağı yatkın hızlı da kerata diyerek beni gösteriyordu.
Yılmaz ortalık durulduğu için başka bir mekanda garsonluğa dönmüştü. Ama bardan çok meyhane vardı bu şehirde. O da çabuk adapte olmuştu. Erdinç'te butik bir barda garsonluğa başladı. Kaan ise ondan beklenildiği gibi konstromatrislerin güvenliği için işe başlamıştı. Çocuk cenabet geldi cenabet gidecek bu dünyadan.
Bense burada kalmaya karar vermiştim. Evet şansımı yeni mekanlarda deneyebilirdim ama burayı ve Asım Amca'yı sevmiştim. Yarı yolda bırakmak istemiyordum.
Akşam çıkışında Asım Amca cam bölmede hesap kitap yaparken dükkanın önüne altı yere yakın siyah bir BMW durdu. İçinden de bizim mahalle abisi çıktı. Üstünde yine deri bir ceket altında siyah kot pantolon siyah tişört. Çocuğun içi kararmış resmen her yanı siyah. İstanbul'da görseler satanist damgası yerdi garibim. Lannn.
Göz ucuyla bana bakıp
"Babam nerde?" diye sordu.
O günkü kavgadan sonra bir daha iletişime geçmemiştik ve olay kapanmıştı.
Konuşmadan içeriyi gösterdim başımla
Yüzüme bakmadan direkt içeri geçti. Gerçi bende yüzüne bakmamıştım ki.
On dakika sonra içerden birlikte çıktılar. Asım Amca üstünü değiştirmiş ceketini giyerken
"Bugünlük erken çıkıyorum Yakup, arkadaşlarla kahvehanede toplanacağız. Anca yengenden izin alabildim. Sen de çıkabilirsin" dedi.
Elimdeki yağlı bezi kenara bırakıp
"Tamam usta" dedim.
Asım Amca'nın yanında sesini çıkartmadan bekleyen mahalle abisinin yanından geçip gittim.
Cam bölmedeki demir dolaptan kendi giysilerimi alıp tulumu çıkarttım. Tam tişörtümü giymek üzereyken kapı açıldı. Kutay beni görünce far görmüş tavşan gibi kaşlarını kaldırarak bir süre bana baktı sonra
"Anahtar" deyip hızla masanın üstündeki araba anahtarını alıp çıktı.
Surat ifadesi çok komikti bu çocuğun. Her tepkisi yüzünden okunan cinsten. Ben ise asla duygularımı belli edemezdim. Ama o sinirliyse sinirli şaşkınsa şaşkındı. Gerçi mutlu ifadesini hiç görmemiştim. Görmek istediğimde söylenemezdi ama yüzünden her şey okunan bu çocuğun mutlu hali nasıl olurdu diye merak ettim. Gülerek üstümü giyinip dükkanın ön kısmına çıktım.
Asım Amca hâlâ çıkmamıştı. Mahalle abimizin arabasını gösterip
"Kutay seni eve bıraksın oğlum boşuna dolmuşla uğraşma. Zaten aşağı mahallede oturuyormuşsun" dedi.
Kutay başını yere eğmiş hiçbir tepki vermiyordu.
"Gerek yok Asım Amca ben kendim giderim" desem de Asım Amca itiraz istemeyen bakışlarıyla bana bakınca yutkundum.
Aman amcayı sinirlendirme Yakup adam her an zebaniye dönüşebiliyor.
"Tamam Asım Amca, sağolasın" dedim.
Kutay arabaya yürürken Asım Amca'yla birlikte dükkanın kepenklerini kapattık. Sonra Asım Amca öne bende arkaya bindim.
Yolda onlar aralarında konuşurken ben de sokakları izliyordum. Bu hayatta kuş misaliydim. Yerim yurdum yoktu. Nerede para kazanırsam orada yaşıyordum. Hepimiz öyleydik.
Asım Amca mahalleden uzaktaki bir sokakta indi. Mahalle Abisi'nin tekrar hareket etmesini bekliyordum ama öylece duruyordu. Sonra uflayıp
"Sana şoförlük yapacak halim yok semt çocuğu, öne gel" dedi.
Bana semt çocuğu demesine mi gülsem yanına oturmamı istemesine mi şaşırsam bilemedim. Arka taraftan inip yanındaki koltuğa oturup kapıyı yavaşça kapatınca şaşırarak baktı.
"Ne bakıyon oğlum, bu kapılar sonra bizim önümüze geliyor" dedim gülerek.
Gülmeme de şaşırmıştı. Bebeğim sen her şeye böyle şaşıracak mısın diyesim vardı ama susup önüme baktım.
Arabayı tekrar hareket ettirdiğinde arabanın müzik çalarını açıp telefonunu bağladı. Sezen Aksu'nun güzel bir parçası tüm arabayı sardı, sesini biraz daha açıp yola devam etti.
"Senden Arsız Bela beklerdim" dedim gülerek.
Sesini biraz kısıp
"Ne dedin tekrar et"dedi.
"Dedim ki senden Arsız Bela beklerdim."
Kafasını diğer tarafa çevirip sırıttı. Bari bu tarafa dönseydin be. Terminatör'ün gülüşünü merak etmiştim o kadar.
"Senin gibi concon bebelerinin dinlediği rock metal dinlemiyorum ama müzik zevkime de laf ettirmem."
"Sen niye bana concon bebesi diyorsun. Tamam semt çocuğuna okeyim ama concon bebelerine benzer bir halim mi var abisi."
Kaşlarını çatarak bana döndü.
"Bana abisi deyip durma, bak senin canın yine dayak istiyor."
Gülerek yolu gösterdim.
"Hadi yavru kurt durdur da at atabiliyorsan."
Boynunda ki kurt kolyesine laf ettiğimi anlamıştı. Ama sinirlenmek yerine güldü.
"Kaşınıyorsun abisi. Bak senin gibisini çok gördüm ben. Kuyruğunu bacaklarına sıkıştırıp kaçtılar. Rahat dur koçum."
"Yav aynı anda hem benim gibi abisi diyorsun hem artistlik yapıyorsun hem de koçum falan diyorsun. Sen ne ayak abisi."
Bizim mahalleye girince yavaşladı.
"Çok konuşma semt çocuğu hangi bina senin göster de atayım artık seni"
"Tamam dur burda, ben kendim giderim. Şimdi evi de öğrenir basmaya kalkarsın karıya kıza baktınız diye."
Frene bir anda basıp durdu. Emniyet kemeri hayat kurtarır kamu spotu gibi öne savrulmaktan kurtuldum.
"İn"
Emniyet kemerini çıkartıp
"Sağolasın abisi. Bir an beyaz gelinlik giydirip ormanda ırzıma geçip öldüreceksin sanmıştım bende ama neyse ki namus bekçisi olduğun için yırttım"
Cevap vermeyip tövbe çekmekle yetindi. Arabadan inip yine kapıyı yavaşça kapattığımda gaza yüklendi. Bir rüzgar gibi geçti hayat der gibi arkasından baktım. Oğlum bu çocukla uğraşmak eğlenceliymiş. Cevapta veremiyor garibim.
Keyfim yerindeydi. Erdinç'in evine gidip midemi de keyiflendirmem lazımdı.
Yakup: Evde misin? Yemek var mı yavrum?
Erdinç: Evde değilim abi. Anahtar paspasın altında ama evde yemek yok.
Yakup: Hadi be. Bugün aç kaldık desene
Erdinç: Kusura bakma abi mesayiye kaldım. Akşam dokuzda çıkacağım o zamana kadar idare edersen makarna falan yaparım hızlısından.
Yakup: Yok yavrum sen yorgun argın geleceksin eve. Ben yiyecek bir şeyler bulurum.
Oflayarak mahallenin bakkalına girdim. Suat Abi televizyonda maç izliyordu. Dolaba gidip peynir salam falan bakındım.
"Açlıktan ölüyorum abi ne vardı dükkanında sandviç falan olaydı. Neden bu şehre alternatifler gelmiyor, neden ayrılacalıklı değiliz. Bir de başkent olacak of of"
Dolabın kapağını kapattığımda solumdaki bedenle karşılaştım.
"Anaa mahalle abisi" diye ağzımdan kaçtı.
Kutay bana kaşlarını çatarak bakıyordu. Lan adama telefonuma kaydettiğim lakabı söyledim.
Kafasını sallayıp tezgaha yürüdü, bende arkasından.
"İki paket Winston, bir de şunlar" deyip abur cuburları tezgaha koydu.
"Winston boğazını yakar Parlement iç" dedim gülerek.
Abi ben niye susamıyorum. Çenemin bağlarını sikem.
Suat abi bir bana bir de sinirle bana bakan Kutay'a baktı.
Kutay" Winston" diye tekrar edince Suat Abi raftan iki sigara alıp poşete koydu. Kutay parayı ödeyip çıktı.
Suat Abi hayırdır der gibi bakıyordu.
"Sorma Suat Abi kendisiyle savaş öncesi kuzuların sessizliğini oynuyoruz. Daha doğrusu ben ecelime susadığım için cami duvarına işiyorum."
Suat Abi "Belli belli" deyip bıyık altından güldü.
Bende ekmek, peynir, salam ve sigara alıp çıktım. Erdinç'e gitmeme gerek yoktu. O yüzden kendi evime doğru ayaklarımı sürerek yürüdüm. Bildirim sesiyle telefona baktım.
Mahalle Abisi: Evini göster de sana annemin yemeğinden getireyim. Onlarla doymazsın.
Semt Çocuğu: Ohaaa gözlerim yaşardı. Hayır ağlamıyorum gözüme abisi kaçtı.
Mahalle Abisi: Bi gevşeklik yapma abisi.
Semt Çocuğu: Tamam tamam. Ama istemez sağolasın, ben bunlarla doyarım.
Mahalle Abisi: Sen bilirsin.
İnsan bi ısrar eder hayırsız. Anne yemeğinin yanında bu kuru ekmek nedir ki. Of of bazen fazla gurur göte vurur. Neyse şimdi kıçı başı bırakalım da ev yemeği teklifine de şut çektiğimize göre paşa paşa peynir ekmeğe talimiz Yakup.
Eve girip çay koyup ekmeğime peyniri ve salamı güzelce doldurup çayımı da önüme koydum. Benim yaptığım sandviçte güzel aq. Fakir avuntusu yavrum öyle demeyin. Sehpada ki telefonun sesine uzandım.
Mahalle Abisi: Aç kapıyı.
Semt Çocuğu: Bari ölmeden ekmeğimi yeserdim abisi ya.
Mahalle Abisi: Uzatma abisi.
Salondan çıkıp tahta kapıyı açtım. Menteşeleri bile benden gevşek mübarek, zaten bir vursa açılırdı ki.
Kapı gıcırtısı eşliğinde mahalle abisini karşıladım. Arabasını kapının önüne park etmiş. Vay röntgenci beni takip etmiş demek ki. Merdivenin başında durup elindeki poşeti uzattı.
"Al bunları içinde ne var bilmiyorum ama sıcak yemek. Soğutmadan ye."
Elindeki poşeti gülerek aldım ve kapıya dayandım.
"Sorayım diyorum fırsat olmadı. Sen neden bana iyi davranıyorsun abisi. Çift kişilikli misin? Önce dövüyorsun sonra izzeti ikramda bulunuyorsun. Psikopat olma ihtimalini değerlendiriyorum artık."
Kaşlarını çatıp ya sabır çekti. Sonra çakır gözlerini yüzüme dikip
"O başka bu başka. Düşmanım bile olsan biz de kimsesize el uzatılır" dedi.
Bu cümlesi göğsüme ok gibi saplandı. Ah be Asım Amca o kadar da güvenip anlatmıştık hayatımızı.
"Baban mı anlattı?" diye sordum.
Sanırım boğazım düğümlenince sesim kısık çıkmıştı. Kafasını çevirip etrafına bakındı.
"Yok mahalleliye sordurdum sizi onlar söyledi. Bir yıldır buradaymışsınız. Maşallah arkadaşlarından biri mahalledeki tüm dedikoducu teyzelere anlatmış."
Kaannnnn. Senin Allah cezanı vermesin. Karının üstünde kalp krizi geçirip ölmeyesice. Ellilerinde viagradan gidesice.
"Anladım. Sağol yemek için" diyebildim sadece. Ne diyebilirdim ki
"Afiyet olsun" dedi o da sadece.
Merdivenlerden inip arabasına binerken onu izledim. Ben bir şeyleri yanlış mı anlıyordum sürekli. Onu da yanlış tanımış olma ihtimalim var mı?
O gidince kapıyı kapatıp salona geçtim. Tek odalı bir eve gücüm yetmişti. Salonum kendi odam ve yüzüne bakmadığım mutfağım.
Poşeti açıp içindeki saklama kaplarına baktım. Kıymalı patates oturtması, pirinç pilavı, salata ve yoğurt vardı. Anneleri olan çocuklar şanslı edebiyatı yapamayacağım şu anda çok açım, bir ara yaparım. Kapları açıp yemeklere yumuldum.