4. Bölüm

2616 Words
Cihat beyden anlatım… Kan; Hayatımda acımadan vurulduğum her yaramdan akan kanların bir hesabı vardı. Yok olan geçmişim, parçalanmış hayallerim, katledilmiş gençliğimin bir bedeli olacaktı. Nefret, kin ve kan kokusu iliklerime kadar işlemişti. Ateş vardı avuçlarımın içinde, değdiğim herkesi yavaş yavaş öldürecek kadar kudretli bir ateş. Bu günlere gelebilmek için mücadelem ayrı bir kabustu aslında. Bir zamanlar sadece iyi bir boksör olma hayalim varken, şimdi ellerinde kan damlayan bir katildim. Sertçe derin bir nefes alıp burun kemiğimi sıktım. Karşımda dev ekranda izlediğim görüntüler normal bir adamı baştan çıkartacak kadar kuvvetliydi. Bu kız, Tuğçe başka bir tılsıma sahipti. Bakışlarında ne olduğunu hissettirmeyecek kadar güçlüydü. Fakat şunu itiraf etmeliyim ki, bu güne kadar gördüğüm en ateşli kadındı. Yatağa bağlanıp bal ile yalanmak eminim keyifli bir zevkti. Başımı sağa sola sallayıp tutsağım olacak ve sonlarını kızları ile hazırlayacağım kurşun oldukça maharetli bir sürtüktü. Elimdeki kadehi kafama diktim ve boğazımda bıraktığı o acı tadı keyifli ile içtim. Derin bir soluk aldığımda kapı aniden açılmıştı. Kaşlarımı çatarak başımı kapı yönüne doğru çevirip gelene baktım. Topuklu ayakkabı sesi kulaklarımı tırmalarken dudaklarıma kondurulan derin bir öpücük ile gözlerimi kıstım. Geri çekilip "daha fazla o salağa katlanamayacağım Cihat. Ne zaman bitecek bu iş?". Kaşlarımı çatıp "ne zamandan beri sorgular oldun beni?". Kollarını arsızca boynuma dolayıp "ama seni özlüyorum ve onunla yatmak gerçekten bir işkence". Aniden saçlarına asılıp "kızım senin işin bu. Ben yapacaklarını söylerim, sen de kurbanlarını kendine aşık eder ve bana çalışırsın. Şimdi neyin tantanası?". Bir adım geri çekilip öfke ile gözlerimin içine bakarak "o seni yaşamadan önceydi hayvan". İşte bu beni çileden çıkartan konuşmaydı. Suratına aniden bir tokat atıp "haddini bil Gülşen. Sadece işini yap, paranı al ve siktir git". Dolan gözleri ile yüzüme bakıp yerde geri geri süründü. Ayağa kalkıp öyle derince bakmıştı yüzüme. Başını dikleştirip "bu son işim Cihat. Sonrası yok anladın mı?". Bir adım atıp ona doğru yürüyeceğim de "dur artık yeter. Bir malmışım gibi davranmadan sıkıldım anladın mı?". Ellerini saçlarına geçirip "midem bulanıyor artık. Hele ki o Hakan, dudaklarıma kapanıp tutkulu sandığı öpücüklerini sıralarken kusmamak için zor tutuyorum kendimi". Bir adım geri gidip "bu son iş, ardından yok olacağım hayatından merak etme". Bu hali, melankoli tavırları beni gerçekten de güldürmüştü. Kendimi tutamayarak kahkaha atıp alkışlamaya başladım. Gülşen aynı ifade ile yüzüme bakarken ona göz atıp ciddileşen ifadem ile "siktir git buradan". Lafımı ikiletmeden odadan dışarı çıktığında sıkkın bir soluk aldım. Ah Cihangir Rutkay bu kadınları başıma bela eden sensin. Başımı sağa sola doğru sallayıp ekranın tam karşısına oturdum. Karşımda sarı saçları dağılmış, üzerine beyaz çarşafı dolayan ve karşısında sevdiği adama tanımadığım bakışlarla bakan Tuğçe duruyordu. Aynı sahneyi tekrar, tekrar çevirip izledim. Ve aklıma kazıdığım tek şey bu kadının çok yanacak olmasıydı. Yerimden kalkıp telefonu elime alarak cebime koydum ve hızla odadan çıkıp kapıyı kilitledim. Arkamı döndüğümde Gülşen'in Feyza ile konuştuğunu gördüm. Gözlerim Feyza ile kesiştiğinde nefretle Gülşen'i aşıp "bana bak Cihat, bu iş çok fazla uzadı. Tam dört yılını bu saçma intikama ayırdın". Sert bir soluk alıp "bu gece dönüyorum, bir hafta sonra da Gülşen yanıma gelecek". Tek kaşımı kaldırıp üzerine doğru yürümeye başladım. İt gibi korktuğu halde, başını dik tutması hoşuma gidiyordu. Gözlerinin içine bakıp kolundan tuttum. Çıkış kapısına doğru yürüyüp "şimdi gidiyorsun". Sinirle kahkaha atıp yüksek sesle "NERMİN EVİN BEYİ ŞİMDİ GİTMEMİ İSTİYOR. RİCA ETSEM VALİZİMİ AŞAĞI İNDİRİR MİSİN?". Kolunu parmaklarımın arasından çekip "canın cehenneme Cihat. Canın cehenneme". Onu daha fazla dinleyemezdim. Kimsenin beni anlamasını beklemiyordum. Gölge de etmesinler hayatımı. Bu ellerimi kana bulatanlar, hayatıma sebep olanlar canlarına veda edeceklerdi. Aracıma binip hızla uzaklaştım. Kimsenin görmediği, görmek isteyip cesaret edemediği o adamdım ben. Cihat bey; İstediği her şeyi alan, can yakan, kan kokusunu zevkle içine çeken o katildim. Acımazdım insanlara, acıyacak kadar masum değildi hiç biri. Herkesin bir ederi, kendine biçtiği bir değeri vardı. Feyza; Mücevher arsızı, sekse doyumsuz bir sürtük. Cihangir Rutkay'ın elinde yetişmiş, gizli bir ajan. İşinde oldukça başarılı da olsa artık bana ayak bağı olmaktan başka bir boka da yaramıyordu. Gülşen; İlmik, ilmik elimde yetiştirdiğim kadın. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar öğretip piyasaya sürdüğüm ayrı bir kara melek. Hiç kimsesi, hiçbir şeyi yokken ona sunduklarımdan daha fazlasını istemesi arsızlık. Sadece bir gece kafamın güzelliği ile onu altımda inlettim diye bir ömür böyle olacak değildi. Kadınlar; Hep daha fazlasını isteyen süslü şeytanlardı. Çok merak ediyorum bir gün sıfırı tükettiğimde hangisi yanımda kalacaktı?... *** Tuğçe'den anlatım... Yorgunluk; Ruhuma ekilmiş ölü toprakları ile nefes almak ciğerlerimi yakıyordu artık. Yaptığım tek şey sadece nefes almaya çalışmaktı. Düşüncelerin içinde bir geri, iki ileri vaziyette iken Yaman'la da oldukça uzaktık. O adamın yani Cihat beyin evimize konumlandırdığı gizli kameralar ortaya çıktığından beri utanç sarmıştı içimi. Sebepsiz yere herkesin bakışlarından kaçıyordum. Başımda onca iş varken, bir de bu olay elimi ayağımı kesmişti resmen. Öyle çok takıntılı biri değildim fakat, bedenimi iznim dışında biri ile paylaşmış olmak mide bulandırıcı. Yerimden kalkıp boydan camın önüne doğru yürüdüm. Sıkkın bir soluk alıp dışarıda heyecandan koşuşturan insanları izlemeye başladım. Herkesin kendine göre bir telaşı vardı işte. Bu gece yeni yılı karşılayacaktık ve büyük bir lansman ile yeni sezon kreasyonları tanıtılacaktı. Günler öncesine kadar içimde deli bir heyecan bu günün hayalini kurarken, şimdi sadece üzerime kalın bir yorgan örtüp sessizce uyumak istiyordum. Odamın kapısı aniden açılmıştı. Cana yansıyan suret ile şaşırsam da duruşumdan ödün vermedim. Ağır adımlarla yanıma yaklaşıp, ellerini bana uzattığı an sol tarafa bir adım atıp arkamı döndüm. Hayal kırıklığı ile yüzüne bakıp "çıkıyordum". Yaman sıkkın bir soluk alıp "buraya gel, çok uzattık bu meseleyi". Bir adım daha gerileyip "ben değil sen uzattın. Şimdi akşam için hazırlanmam gerekiyor. İzninle". Yaman sert adımlarla yanıma gelip dişlerini sıkarak "o piç bizi izledi. Farkında olmadan ne bok yediysek gözleri önüne sunduk". Öfke ile "kendini benim yerime koysa Tuğçe. Benim kadınımı, her şeyiyle görüp izledi". Kolumu elinden sertçe çekip "peki benim ne suçum var söyler misin?". Yaman elleri ile yüzünü ovuşturup "sana zarar vermek istemiyorum Tuğçe. Öfkem beni ele geçirdiğin de neler olduğunu biliyorsun". Sinirden gözlerim doluyordu. Kendimi tutamayarak "çık dışarı Yaman, sen sadece kendinin anlaşılmasını bekliyorsun. Ben iki gündür kimsenin yüzüne bakamıyorum". Ona bir adım daha yaklaşıp "üstelik tek başıma bırakıldım". Yaman pişmanlıkla gözlerimin içine bakarken masama yöneldim ve eşyalarımı toplamaya başladım. Belime dolanan kollar ile öfken katlanırken "uzak dur Yaman. Bu öyle iki öpüşüm bir sevişerek atlatılacak bir durum değil". Kollarını bedenime daha çok dolarken dişlerini açıkta olan enseme geçirdi. Gözlerimi kapatıp "yapma Yaman bırak lütfen". Söylediklerimi duymazlıktan geliyor ve beni daha çok üzüyordu. Ağlamamak için kendimi sıkarken, tutamamış ve hıçkırmaya başlamıştım. Bedenimdeki kollar ateşe değmişçesine çekilirken koltuğuma oturup yerimde küçüldüm ve ağlamaya devam ettim. Beni bu olayda yalnız bırakıp, saçma sapan uzak duruşu ayrıca yıpratırken şimdi hiçbir şey olmamış gibi davranması daha da değersiz hissettiriyordu. Derin bir nefes alıp elim ile yüzümü kuruladım. Yaman önümde diz çöküp "özür dilerim" dediği an "git, bu gece içinse telaşın üzgünü ama anneni sevindirmekten başka bir şey yapmayacağım". Ayağa kalkıp "ve seni gerçekten lansmana kadar görmek istemiyorum". Yaman yavaşça ayağa kalkıp gözlerimin içine baktı. Hırsla masanın üzerindekileri devirip "can yakarım dedikçe üzerime geliyorsun Tuğçe. Sabrımı zorlama benim". Kocaman olmuş gözlerimle baka kalmıştım. Sinirle üzerime gelip "iki gün o adamı araştırdım. Ne gören var, ne bilen". Burnumun ucuna kadar girip "seni abinle bile paylaşamıyorum ben. Bir de o ibine her yerini, en ateşli halinle gördü". Geri bir adım attığımda aniden koltuğa oturmuştum. Yaman'ın bu halleri her zaman beni korkutuyor ve kırgınlığının üzerine yenisini ekliyordu. Titreyen ellerimle kalan eşyalarımı toplayıp "çıkmam gerekiyor". Yaman'ın nefesini ensem de hissettiğim de gözlerimi kapatmıştım. Kokumu derince içine çekip "konu sen olurca ruhum bedenimden çıkıyor Tuğçe'm. Vampir gibi kan emmek istiyorum". Başımı kaldırıp "Yaman bende uzak durmanı istiyorum". Aniden dudaklarıma kapanıp sertçe öpmeye başlamıştı. Oturduğum koltuğa abanıp hareket etmemi engellerken, dudaklarımı dişleri ile ezip ona karşılık vermemi sağladı. Onun ne hissettiğini bilmiyordum ama ben şuan kendimi bir fahişe gibi hissediyordum. Yaman geri çekilip gözlerimin içine bakarken derin bir soluk alıp "iki gündür kendimi fahişe gibi hissediyordum. Bunu tescillemiş olduğun için çok teşekkür ederim. Şimdi izin ver siktir olup gideceğim". Yaman sıkkın bir soluk alıp elimden tutarak ayağa kalkmamı sağlamıştı. Hızla yürürken ona yetişmek, hele ki bu topuklu ayakkabılarla oldukça zordu. Odadan çıkıp koridorda hızla yürürken Gülşen ile karşılaşmıştık. Hayretle kaşlarını havalandırmış ve hemen başını ters yöne çevirmişti. Yönetim katına özel asansöre binip en üst katın düğmesine basmıştı. Hala daha elimden sıkıca tutarken ona bakmamak için ayrı bir çaba sarf ediyordum. Yaman bu gibi durumlarda içindeki o karanlığa yenilen bir adamdı. Teras kata geldiğimizde hızla asansörden inip Yaman'ın özel dinlenme odasının önüne geldik. Kapıyı hızla açıp beni içeri ittiğinde şaşırmıştım. Güzel bir masa, sadece iki kadeh bir şarap ve mevsim meyvelerden oluşan birkaç çeşit meze hazırlatmıştı. Ne çiçek, ne de mum vardı. Benim sevdiği ve istediğim gibiydi her yer. Mat ve soft. Belime kollarını dolayıp "kafam yerinde değil, o adam seni elimden alacağını söylediği andan beri ben, benlikten çıktım". Omzuma öpücük kondurup "küsme bana, ben zaten nefret ediyorum kendimden". Beni kendine daha çok çekip kısık bir sesle "ben seni ağlatmak değil güldürmek istiyorum Tuğçe'm". Sinirlerim çok yıpranmıştı. Her şeyden soğumuştum o ana kadar. Derin bir nefes çekip "yanımda olman, ellerimden tutman yeterdi Yaman. Ne bu masaya, ne de bu kadar yalvarmaya ihtiyaç vardı". Yaman beni kendine çevirip gözlerimin içine baktı. Elini kaldırıp baş parmağı ile dudaklarımı okşadı. O an istemsizce kapanmıştı gözlerim. Yüzüme çarpan ılık nefesi ile konuşmaya başladı. "senden başka derdim yok benim anlasana. Sana benden başka biri dokunsun istemiyorum, kimse seni görsün istemiyorum. Benim gözümle sana kimse dokunsun istemiyorum". Derin bir iç çekip dudaklarıma usulca bir öpücük kondurdu. Ağırca yutkunup "peki beni düşündün mü hiç?". Gözlerimin içine yine pişmanlıkla bakarken "iki gün boyunca, beni görmezden gelmen, aramaman sormaman nasıl hissettirdi sence? Dur ben hemen söyleyeyim. Bir hayat kadınından farkım yoktu aslında. İşin bitti ve beni bir kenara attı gibi hissettim". Başımı sağa sola doğru sallayıp "o adam benim bedenimi gördü anladın mı? Benim iznim dışında, onunla istemsizce kendimi paylaşmış oldum. Bunun nasıl boktan bir his olduğunu tahmin edemezsin". Yaman anlını anlıma yaslayıp "Tuğçe seni kimse ile paylaşamam ben. Seni elimden almak isteyen herkesin eceli olurum. Hatalıyım, kusurluyum ama beni anla. Karşına geçip yutamazdım". Kendimi geri çekip "seni başka bir adamla aldatmışım gibi konuşma Yaman". Sert bir soluk alıp "o iti bulduğum an gözlerini ellerimle oyacağım. Derisini yüzeceğim, köpeklere yem edeceğim ibineyi". Derin bir nefes alıp "artık çıkmam gerekiyor Yaman. İzin ver akşam için hazırlanayım". Yaman ardında açık olan kapıyı sertçe kapatıp kilitlemişti. Üzerime doğru gelip "kalbini öpmeden, benden gitmene müsaade etmem"... *** Lansmana neredeyse iki saatten daha az bir süre kalmıştı. Evi arayarak kıyafetim ve aksesuarlarımın bakım merkezine getirilmesini istedim. Yaman saatlerce beni kucağına oturtmuş ve kırdığı kalbimden defalarca kez öpmüştü. Kafam allak bullak iken ona kırgınlığımı unutamıyordum. Yıllardır birlikteydik ve bu olayı da yine yan yana atlatmayı beklerdim. Bazen onun köhne zihniyeti ve korkutucu yanı, ondan uzaklaşmamı sağlıyordu. İlkel bir yanı olduğunu çok iyi biliyordum. Bir keresinde sinemaya gittik ve gerçekten de beni pişman etmişti. Bir çocuk yanlışlıkla bana çarpmıştı ve neredeyse düşmeme sebep olacaktı. Kollarımdan tutup özür dilerken, bir anda çocuğun üzerine atlayıp yumruklamaya başlamıştı. Söz konusu ben isem o insanlıktan çıkıyordu. Bu yaşadığımız konu sadece onun değil, benim açımdan da oldukça utanç verici bir konuydu. Saatlerce konuşup ona neler hissettiğimi anlattığımda, gözyaşıma ortak olmayı başarabilmişti. Gönlümü almaya çalışması beni sevindirmedi dersem yalan olurdu ama hala daha kırgındım. Ne olursa olsun, yalnız soğuk yatağımda değil, onun kolları arasından ağlayarak atlatmak isterdim bu mevzuyu. Dalgınlaşan ifademi koluma değen sıcak el bölmüştü. Şaşkınca yüzüne bakıp "kusura bakmayın ben dalmışım". Buğlem hanım "sorun değil efendim. Kıyafetiniz geldi, isterseniz yardımcı olabilirim". Başımı olumsuzca sallayıp "teşekkür ederim ben hallederim". Yerimden kalkıp özel salona geçtim. Üzerimdeki kıyafetleri çıkartıp boş çantanın içine koydum. Elbisemi kılıfından çıkarttığımda, nasıl heyecanla tasarladığım gelmişti aklıma. Başımı sağa sola doğru sallayıp sakin bir şekilde giyindim. Aynadan kendime baktığımda derin bir iç çekmeden edemedim. Ardından ayakkabılar, aksesuarlar, parfüm ve çantam derken tamamen hazırdım. Özel odadan çıkıp salona geçtiğimde yine beğeni dolu gözler üzerime ilişmişti. Büyük aynadan kendime baktım ve bu kadar kısa zamanda oldukça iyi hazırlandığımı gördüm. Elbisem mat pudra pembesi üzeri çiçek desenli siyah tül ile işlenmişti. İnce askılı olan elbisenin göğüs kısmı oval İtalyan kesim olurken bel kısmı düz ve göbek üstünden hafifi patlayan prenses modeldi. Saçlarım geriye doğru dalgalı ense topuz modeliyken, makyajım oldukça ağır renklere sahipti. Boynuma ince taşlı kolye ve aynı incelikte kulaklarıma taktığım küpeler ile her şey kusursuz görünüyordu. İçimde oluşan huzursuzluk hariç. Çalan telefonumun sesi ile kendime gelip çantamı açtım ve telefonumu elime aldım. Bilmediğim bir numara yine arıyordu. Dudaklarım büzülürken derin bir nefes alıp telefonu açtım "merhaba Tuğçe, nasılsın?". Öfkeli bir soluk alıp "hangi yüzle aradığını merak ediyorum Cihat bey?". Kulaklarıma işkenceler eden o kahkaha sesinin ardından "zannettiğimden daha ateşli kadınmışsın Tuğçe. Merak ediyorum da benimle de böyle tutkulu sevişir misin?". İçimden ağlamak gelirken kendimi sıkıp "bir kız kardeşin var mı Cihat bey?". Telefonun ucunda soluk sesi dahi kesilmişti o an. Derin bir nefes alıp "zira kız kardeşi olan bir adam, bu cümleleri kuracak kadar karaktersiz olamaz". Telefonu yüzüne kapatıp bu konuşma olmamış gibi "hepinize çok teşekkür ederim". Görevliler gülümserken ben de eşyalarımı eve ulaştırmalarını söyleyip kapıya çıktım. Yaman yine tüm heybeti ile karşımda duruyordu. Bana doğru yürüyüp tam önümde durarak "bin kez görsem, yine bin kez aşık olurdum sana". Tebessüm etmeye gayret ederek "sen de çok yakışıklı görünüyorsun". Yaman "biz aramızdaki bu soruna son vermemiş miydik?". Başımı sallayıp "keyfim yok Yaman. Muhtemelen hasta olacağım ve içimden sadece uyumak geliyor". Elleri ile yanaklarımı avuçladı ve dudaklarını uzunca anlıma bastırdı. Ellerini yüzümden çekmeden gözlerimin içine bakıp "çok sıcaksın Tuğçe'm". Dudaklarını dudaklarımı sürtüp sert bir öpücük kondurduktan sonra "ve ben sadece seni yaşamak isteyecek kadar bencil bir adamım". Kısık sesle söyledikleri içimi gıcıklarken gözlerim istemsizce kapanmıştı. Yağmurun çiselemesi ile Yaman geri çekilip "hadi bitirelim bu geceyi ve ardından sadece birbirimizi yaşayalım". *** Lansmanın yapılacağı Maslak'taki özel davet salonuna kameraları yararak geçmiştik adeta. Hem geç kalmıştık, hem de basın ile paylaşmadığımız nişan olayımız çok fazla merak ediliyordu. Salona giriş yaptığımızda oldukça kalabalık olduğunu görmek heyecanlanmama neden oldu. Bu ilk defile değildi, bu benim baştan aşağı hazırladığım ilk kreasyondu. Babam gururla yüzüme bakarken Yaman ile el ele ailelerimizin bulunduğu alana yürüdük. Herkes ile selamlaşırken, Pervin hanıma sadece uzaktan bir baş selamı vermiştim. Nişan gecesinden beri yüzünü görmüyorum ve bir ömür boyu görmesem aramazdım da. Süs düşkünü, gösteriş meraklısı bir kadın. Bazen Yaman'ın böyle bir kadından doğduğunu düşünmek anlamsız geliyordu. Ne tipi, ne huyu, ne de zihniyeti bir gram çekmemiş annesi olacak kadına. Başımı sağa sola doğru sallayıp yanıma gelen görevliye baktım. Yıldız hanım "gecenin açılış konuşması için podyuma ilk sizin çıkmanız gerekiyor efendim". Şaşkınca başımı abime çevirip baktığımda tebessüm ederek "hadi bu senin başarın. Hakkın olan da bu prenses". Sevinçle başımı sallayıp Yıldız hanımın peşine takıldım. Kulis bölümüne geçtiğimizde inanılmaz bir koşuşturma vardı. Heyecanla beklerken yanıma bir görevli geldi. Elinde küçük siyah kağıdı uzatarak "bu size geldi efendim, acilmiş". Başımı sallayıp sıkıntı ile nefes aldım. Kağıdı elime alarak arkasını çevirdim. Yine kırmızı kalem ile yazılmış not içimdeki heyecanı kurutmuş ve yerini tarifi mümkün olmayan bir huzursuzluğa bırakmıştı. "bu gece abin ve sevgilin sana kim olduklarını gösterecek Tuğçe. Ve sen bana inanmamak ile ilk kanını akıtacaksın"... İsmim anons edildiğinde kağıdı çantama koydum ve derin bir nefes alarak podyuma doğru yürüdüm. O koca kalabalığın önüne çıkıp yürümeye başladığımda alkış sesleri neredeyse kulaklarımı sağır edecekti. Basın mensupları birkaç poz istediğinde içimdeki huzursuzluğa rağmen gülümsedim ve resim çekildim. Duruşumu düzelteceğim o an da esas sağır olmamı sağlayacak tanımadığım patlama sesleri salonun içine dolmuştu. Camlar kırılıyor, millet çığlık çığlığa yerlere kapanıyordu. İstemsizce bakışlarım bizim masayı bulduğunda gözlerim dolmuştu. Abim Gülşen'in yanına koşar adım giderken, babam annemin üzerine kapaklanmıştı. Yaman işte yaşadığım en büyük hayal kırıklığını gözlerimin önüne sermişti. Annesinin üzerine kapaklanıp yere yatırdığı o an sarsıldım. Geriye doğru sendeledim ama düşmedim. Vücudumu saran o can acısı her yanımı uyuşturdu. Sol elimi kaldırıp karnıma doğru koydum. Ilık bir sıvı hissettiğim an gözlerimi kapattım ve derince nefes almaya çalıştım. Gözlerimi açıp elime baktığım an kırmızı sıvının parmaklarımın arasından aktığını gördüm. Cihat bey dediğini yapmıştı. İlk kanımı yalnızlığımla akıtmıştım...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD