BÖLÜM 3

2060 Words
Bulunduğumuz yer köye göre yüksekti ama yine de buradan bakınca alçak görünüyordu. Karadul denilen güzel hayalet, hakkımda söylediği çarpıcı sözlerle bir duvar örmüştü. Etkilenmem gerekse de haklı olduklarını bildiğimden üstünde durmadım. Hiç tanımadığı birini kim evine alırdı ki? Hele ki dizlerine kapanarak yalvaran birini... Bunu hiç kimse yapmazdı. O halde başka bir yol bulmalıydım. Gururlu ve onurlu bir hâle bürünmeliydim. Hava keskin bir soğukla içime işliyordu. Bir de karşıma geçip istenilmediğimi yüzüme vurunca, gözlerim istemsizce nemlendi. Tabii canım, o kadar da onursuz değildim. "Eve almayacağız seni, gecenin vakti nereye gideceğin umurumuzda değil," diyerek kapıyı yüzüme kapatacaklarını zaten anlamıştım. Üstelik ağır bir hareketle bok çuvalı ilan edilmiştim. Tamam kadını görür görmez mutlaka bu eve yerleşmem ve Karadulu incelemem lazım dedim ama söyledikleriyle de içten içe incinmiştim. Vaz mı geçsem? Şu an sahip olduğum bahanelerle kendimi kandırabilir, uçan aklımı ikna edebilirdim. Elektriği bile olmayan, zamana yenik düşmüş bir köyde ne işim vardı canım. Ayrıca karşıma geçmiş, sanki uzaylı görmüşler gibi baştan aşağı süzen iki kişi de beni parçalayacakmış gibi duruyordu. Bir de yüzlerce boklu koyun ve canavara benzeyen siyah başlı bir köpek vardı. Tabi vazgeçmeliydim. Burada nasıl barınacaktım? Yok ya! Ne için çıkmıştım ben bu yola. Peki onlarca araştırmama dayanarak hareket etmeme ne demeliydi. Hani o okuduğum tezler neredeydi? Bu fikirleri ele alarak yol almamış mıydım? Acaba yanlış bir Anadolu’ya mı gelmiştim? Oysa Ahmet Arif, "Vay Kurban" adlı şiirinde ne güzel anlatmıştı Anadolu’yu. “…Anadolu halkı, misafirliğe verdiği değeri ‘Tanrı misafiri’ olarak kavramlaştırmıştır. Gelenektir; her şeyin en iyisi, en güzeli, en yenisi çıkarılır misafirin önüne. Yaşlı veya genç olması çok önemli değildir. Misafir emanettir kendisine. Bu gözle bakar; korur, kollar, evindeymişçesine rahat etmesini sağlar.” Ben bu teze göre yol almışken yoksa yolum yanlışlıkla Babadolu ya mı düşmüştü? … Kafam karmakarışıktı. Ne yapmalıydım? Gerçekten istenmiyordum. Bunu yüzlerinden anlamamak mümkün değildi. Karşımdaki bakışlar keskin, net ve rahatsız ediciydi. Onların gözünde burada olmamam gerekiyordu. Onlar suratıma bu yılışık ne yapıyor der gibi bakarken aklıma şu geldi. Aniden ayaklarına kapanmasam daha farklı davransam nasıl olurdu? Sonuçta onurlu ve gururlu insanları herkes severdi. Keşke aniden yalvarmak yerinde dik dursaydım. Pekâlâ çok da geç kalmış sayılmazdım. Bu düşünceyle başımı yavaşça kaldırdım, omuzlarımı dikleştirdim. Sert havaya karşı koyar gibi, en azından duruşumla sağlam görünmeliydim. Bu halimi ilk fark eden şu canavar oldu. Sahibine benzeyen kara köpek, dişlerini hafifçe aralayarak hırladı. Gözleri ay ışığında yanıyordu. Bir an kıpırdanmadım. Korkmadığımı göstermem lazımdı. Cesur olmaya çalıştım. Son bir ricada bulunacaktım. “Ben özür dilerim. İstenmediğim yerde daha fazla kalacak değilim” dedim. Sözlerim havada süzüldü. Ardından bir nefes aldım, biraz duraksadım. “Yalnız sizden bir ricam daha olacak. Beni tekrar aldığınız o petrole bırakabilir misiniz? Bu kez parası neyse vermek şartıyla.” Diyerek duygularımı kullanıp sömürü yaptım. Ancak şöyle bir gerçek vardı. Kabul etmezlerse bu karanlık saatlerde nasıl giderdim. Önümü dahi göremezken. Dönüş yolumu bulmak imkansızdı. Sığınacak bir köşe bulup yerleşsem köyün içinde bunun gibi canavarlar varsa beni anında parçalarlardı. Hayır yine de yalvarmak istemiyordum. Çünkü bu çıkışım Karadul denilen Güzel hayaleti düşünmeye itmişti. Belki bu kız çok gururlu diye kabul ederdi. Beklentiyle yüzüne baktım … Karadul’ un yüzündeki ifade, söylediklerimi dinlerken giderek sertleşiyordu. Bir elini beline koydu, diğerini başına örttüğü siyah örtünün çene kısmına yerleştirdi. Öyle bir duruştu ki, sanki "Seni bu örtümle boğacağım şimdi!" der gibiydi. Ama yine de bir şeylerin değiştiğini hissettim. Belki de söylediklerim makul gelmişti ona. Çünkü bakışlarını bana değil, Hatem’e çevirdi. Hatem ise duydukları karşısında canı sıkkın, yorgundu. Aynı yolu bir daha çekmeye niyeti yok gibiydi. Ben bu öneriyi sununca da bıkkın ve yorgun bir bakışla karşılık vermiş aynı zamanda tahammülsüzleşmişti. Karadul ona bakınca ise gelecek teklife karşı hızlıca cevap vermişti. “Abla, sabah Sütçü Cezmi’nin günü. Onunla yollarız. Bu gecelik idare etsen olmaz mı?” dedi. Demek ki hem tanışıyorlar hem de samimiydiler ki kullandıkları ifade resmi değildi. Karadul ise Hatem’in cümlesini bitirmesine bile fırsat vermedi. Böylesi naif bir kadından nasıl oluyordu da bu kadar otoriteci ses çıkıyordu. “Hatem, beni çıldırtma da söylediğimi yap! Ne idüğü belirsiz insanları ne zamandan beri evime aldığımı gördün sen?!” diye kızdı. Ne idüğü belirsiz kişi tam olarak ben oluyordum. Ya benden size nasıl bir zarar gelebilirdi Allah aşkına! Bu kadarını da çekecek değildim. Tam şu anda, içimde bir şey koptu. Benim de bir tahammül sınırım olduğunu fark ettim. Yani ilk kez bugün! “Yeter be! Yemedik evini! Al başına çal!” diye bağırdım. Ayaklarımı yere vurdum. “Tanrı misafiri diye bir şey var! Hiç mi duymadın Karadul hanımefendi?!” dedim. Elimi, kavgaya hazır bir mahalle esnafı gibi önüne doğru salladım. Sonuna kadar ciddiydim. Bütün tuşlara basmıştım. Ben bu halde tekeri patlamış araç gibi savrulurken duyduğum ses durdurdu. İnceden bir kıkırdama kulağıma çarptı. Kısacık bir anlığına. Gözlerimi kaldırdığımda, Karadul’ un elini ağzına kapattığını gördüm. Bir de şu halimle dalga mı geçiyordu. Pes ettim. “Ne haliniz varsa görün. İyi geceler” diyerek dayatılan kibarlığı da es geçmeden, beremi düzelttim. Sonra hızlı adımlarla valizlerime doğru yöneldim. Önemli eşyalarımın olduğu valizimi alacaktım. Diğerini ise taşıyamayacağımdan dolayı…Zamanlarını çaldığımın sadakası olarak onlara bırakacaktım. Ve içindeki çilekli külotlarımı da yanında iki eli belinde sessizce izleyen Hatem denilen uzun adam giyerdi artık! *** Adımlarım karanlığa karışırken içimde beliren hislerin ne olduğunu tam olarak bilmiyordum. Endişe miydi? Belki. Ama ona hâlâ direniyordum. Kendi kendime söyleyip durduğum cümlelerle, yapabilirim demekten vazgeçmemeliydim. Şimdi bile kendi düşüncelerime gülebiliyorsam, demek ki hâlâ umut vardı. Ve ben, içimde yeşerttiğim her umut için bile umutluydum. Anlık tek sıkıntım soğuktu. Soğuk kemiklerime işliyordu. Sert rüzgâr uğultuyla esip, elmacık kemiklerimi keskin bıçaklar gibi tırmalarken, ilerlemekten başka çarem yoktu. İçimde sessiz bir hesaplaşma başladı. Kilometrelerce yol gelmiştim… Birkaç kilometre yürüyerek anayola ulaşabilirdim, değil mi? Kahverengi yün ceketi hangi valize koymuştum? Şarj cihazım çantamda mıydı? Telefonumun ekranına da bakmayalı epey olmuştu. Şarjı var mıydı? En azından el feneri çalışacak kadar olsa yeterdi. Ben saatlerdir neden telefonu açmamıştım. Zaten yeni hat almıştım ve bu numaramdan kimsenin haberi yoktu. Hayır ya otobüste kafamı dağıtmak için sürekli oyun oynamıştım ve o sıra şarjı bittiği için sırt çantama koymuştum. Evet şimdi hatırladım. Kendim soruyor ve yine kendim yanıtlıyordum. Bu halde ilerlerken zindan adlı köyde hayaletlerin yaşadığı ortamda kulağımı yalayıp esen rüzgâr da o adı söylenmeyen şeyler olamazdı değil mi. Hayır sadece rüzgâr havayı yalayıp sertçe estiği için bu kadar ürpermem normal değildi. Bir an önce şunu kesip önüme bakmalıydım. Önümü göremiyordum ki. Burnuma esen rüzgâra göre büyük ihtimalle şu yönden gelmiş olmalıydık. Evet arabadayken ağaçlar bu tarafa yatıyordu. İnsanlıktan nasibini almamış Han zonun arabasıyla demek istedim. Kesinlikle arkamdan bakıp dalga geçiyorlardı. Bunu tahmin edebiliyordum. Onlara karşı hiddetimi yere sertçe attığım adımlarla belli etmeye çalışarak ilerledim. Ve tam da bu an. Bastığım yerde sert bir hırtt sesi yükseldi. Hayır… Kırt dedi sanki. Ayak bileğimin altında tonlarca makarnayı aynı anda ezmiş gibi bir sese sahipti. Lanet olsun bu öyle kocaman bir makarna değildi. Ayak bileğimden çıtlayan kemik sesi hemen ardından beynime delen acı bütün vücudumu alt üst etti. Bir anda nefesim düzensizleşti. Gözlerim karanlığa dalıp, sanki bir saniyeliğine her şey durmuş gibi hissettim. Sonra acı patladı. "Ahhhhhhh! Ahhhhhh... aaahh!" Bütün vücudum geceye karışan çığlıklarla sarsıldı. Acı o kadar yoğundu ki, durduğum yerde şak diye yere düşerken karanlık, şimdi bir ceza gibi üzerime kapanıyordu. *** Bir yerde yatıyordum. Bedenim hafifçe yan yatmış, bacaklarım anlamsız bir şekilde kasılmıştı. Ama içimdeki acı o kadar sertti ki, hissettiğim her şey bulanıklaşıyordu. Gözlerim açık mı kapalı mı bunu bile anlamlandıramazken tam önümde sanki bir kadın vardı. Saçları yüzünü kapatmış kadın, başımı eğerek bacaklarımın olduğu yere yönelip, ellerini pantolonuma dolamıştı. Geri toplamaya çalışsam da bunu yaptığıma emin değildim. Kot kumaşının sertliğiyle mücadele eder gibi çekiştiriyor, kumaşın sıkılığından dolayı bir türlü istediği gibi hareket ettiremiyordu. "Çırpı bacaklarına az bol bir şey giyseydin, olmaz mıydı?" derken sesi uğultu gibiydi. Pantolonu aşağı çekmeye çalıştıkça, kumaş ayak bileğime dolanıyor acım nirvanaya yükselirken o hareket edemedikçe daha sert çekiştiriyordu. Sonunda pes edip keskin bir ses tonuyla emir verdi. “Hatem! Kesici bir şey getir. Keselim!” Bir an her şey durdu. Zihnimde yankılanan o cümle, artık her şeyin farklı bir noktaya sürüklendiğinin işaretiydi. *** Gözlerimi araladığımda odada soluk bir ışık vardı. Güneş doğuyordu. Pencere kenarına yatırılmıştım, üzerimde ağır bir yorgan vardı. Dün gece yaşananları hatırlamakla birlikte içimde bir huzursuzluk yükseldi. Bir refleksle üzerimdeki yorganı sertçe savurdum ve oturur hale gelerek hemen ayaklarıma baktım. İkisi de yerindeydi. Çok şükür. Ama sol ayağımın bileği feci durumdaydı. Gece çukura girerek ikiye katlanmış ve büyük ihtimalle kırılmıştı. Şimdi ise katı bir ağırlıkla sarılmış, kıpırdatması imkânsız hale getirilmişti. Beyaz bir bezle sıkıca bağlanmıştı, bacaklarıma dokunduğumda acı içime dev dalgalar halinde yayılıyordu. Kendime doğru çekmeye çalıştım ama başaramadım. Beni bu hale getirenler mutlaka burada bir yerde olmalıydılar. Gözlerimi hızlıca sağa sola gezdirdim. Tam tahmin ettiğim gibi—biri burada, karşımda yanan sobanın yakınına kurulan yer yatağında yatıyordu. Bu Karadul idi. Acımı hissetmemeye çalışarak ona baktığımda zaman durdu sanki. Tahminlerimde kolay kolay yanılmadığımı bir kez daha anladım. Dün gece sadece gözlerini ve yüzünü gördüğüm o kadın, şimdi tam karşımda, bütün zarafetiyle gözleri kapalı duruyordu. Yüzü bana dönüktü. Ellerini birleştirerek yanağının altına koymuştu. Uzun kirpikleri, takma olmayacak kadar gerçek, yanağına gölge ediyordu. Kalın ve kavisli kaşları kirpiklerine eş değerdi. Gördüğüm kadınların içinde—ki buna ben de dahil—en güzel kadın oydu. Bir anlığına kendi derdimi unuttum. Böylesi bir güzellik, nasıl olur da burada keşfedilmeden yaşar ve adına Karadul gibi bir isim layık görülürdü? Bu sorunun cevabı belki çok derindi, belki de bu kadının hikâyesinde saklıydı. Şu an o hikâyeyi çözmekten çok, hareket eden göğsüne, huzur içinde kapalı gözlerine ve nefesinin ritmine takılmış haldeydim. Ben onu sapık gibi seyre dalarken amacım elbette bu değil sadece dün ki görüntüsüne tezat halini yorumlayarak bakıyordum. O ise bunu fark etmiş olacak ki iri zeytin karası gözleri bir anda açıldı. Uyandığını fark ettiğim an, karşılıklı uzandığımız yataklarda göz göze geldik. Bir an donakaldı. Korkmuş olacak ki aniden irkilip "Tövbe estağfurullah!" diye söylendi. Ardından tıpkı benim gibi oturur hale geldi. “Ne öyle gözlerini pörtlettin, yüzüme bakıyorsun?” dedi. Sesi yorgundu. “Güzelliğine bakıyorum.” Dedim. Gerçekten de sadece doğru olanı söylemiştim. O an duraksadı. Belli ki böyle bir iltifat almayı beklemiyordu. Zaten iri olan gözlerini, daha da açtı. "Dün kıçını başını kırdın. Avaz avaz bağırarak bütün köyü başımıza topladın. Yetmedi, sabaha kadar bir ayılıp bir bayıldın!” diyerek iki eli üstünde yaklaşıp yüzüme hafifçe eğildi. “Heç başka düşüncen yokmuş gibi, benim güzelliğime mi kafa yorarsın?” Söyleyiş tarzı, fikirleri—nasıl içten ve sertse bir o kadar komikti. Gülmeden edemedim. “Kız bak, bir de gülüyorsun! Aklımdan geçeni dilime düşürtme benim!" dediğinde Sesi hem meraklı hem de sorgulayıcıydı. “Söylesene. Çekinme.” Derken bendeki rahatlık kimse de yoktu. Halim ise sokaktaki ıslak kediciklerden bin beter durumdayken. Karadul derin bir nefes aldı. “Sabaha kadar düşündüm durdum. Bu kız kimdir, nedir, necidir diye. Sabahın köründe ayağının derdini değil de hâlâ beni sorunca, kesin düşündüklerimden ilki doğru diyorum” dedi. “Neymiş o ilk?” Karadul kaşlarını hafifçe kaldırdı, gözlerini devirdi. “Hani Kemal Sunal’ın, deli hastanesinden kaçıp bir köye kaymakam olduğu film var ya, sen de o hesap tımarhaneden kaçıp bizim köye mi geldin?" dedi tek solukta. Ciddiyetini bozmadan söyledi. Ama ben…Ben bu düşüncelerin karşısında pek ciddi olamamıştım. Kahkahalarımı tutamadım. Düşündükçe gülesim geliyordu. Hiç fena bir fikir değildi aslında! Eğer ilki buysa… İkincisi neydi acaba? "Benim hakkımda düşündüğün diğer ihtimal ne peki? Allah aşkına, söylesene!" Gülerek sordum. Karadul dudaklarını hafifçe büzdü, bakışlarını sertleştirdi. "O da şöyle ki, sen benim kardeşi şehirde gördün. Boyuna posuna kapıldın, peşine düştün. Geldin." Dedi. Bunu pek anlamamıştım. Düşündüm. Bir anlığına söylediklerini tam anlamadım. "Kardeşin kim ki senin?" Karadul yüzünü öne doğru çıkarıp, kaşlarını çattı. Sanki ciddi olup olmadığımı tartıyordu. "Kız, kim olacak? Hatem işte!" dedi. “Ne?” dedim hayretle. Karadul’ un sözleri zihnimde yankılandıkça, farkında olmadan oturduğum yerde donakalmıştım. Hatem ile kardeş miydi? Bu ne anlama geliyordu? Başından beri benim yalanlarımı fark ettiğini, sadece söylemediğini mi? O zaman neden beni sorgulamamıştı? Ben, ona kaç kere düşünüp taşınarak yalan söylemiştim, hiçbirinde açık vermediğime emindim. Ama demek ki o hep biliyordu. Demek ki... beni izliyordu. Belki içten içe benimle eğlenmişti? Ben uzun boylu değildim ki! Kendi gibi katlı bina hiç değildim! Benim peşime takılıp gelmesi için hiçbir sebep yoktu! Sanki Karadul içimdeki bütün bu düşünceleri görüyormuş gibi, gözleri hafifçe kısıldı. Ama hiçbir şey söylemedi. Sadece bakıyordu. Ve ben, bu gözlerin içinde kendimi sorgularken yakalandım. Ha ben mi onun peşine düşüp gelmiştim. Boyuna bakan bendim yani.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD