6.Bölüm

3362 Words
6.BÖLÜM "NAMÜTENAHİ" Namütenahi, ucu bucağı olmayan, sonsuz. Yavuz'dan Acıyan gözlerimi birbirine bastırıp karşımda kendi derdini anlatan adam baktım. Kafamı olaylara veremiyordum. O dolmuş gözleri, kırık kalbiyle bana bakışını aklımdan çıkaramıyordum. Küçük meleğimi üzdüğümü bilmek beni kahrediyordu. Onun her damlasına kurban olurdum ben. Onu nasıl üzdüm ki ben? "Hünkarım kararınız nedir?" dedi veziriazam. Düşüncelerimden sıyrılıp beni bekleyen adamlara döndüm. "Yarın bu konuyu konuşacağımızı söyle. Şimdi hepiniz çıkın!" dedim sinirle. Uzaklaşan adım seslerini ve kapının kapanma sesini duydum. Yüzümü sertçe sıvazlayıp derin bir nefes aldım. Çıkmıyordu aklımdan. Aklımdan çıkmıyordu o yüzü! "Hünkarım iyi misiniz? Hekimi çağırayım mı?" dedi Hasan Paşa. "Lüzum yok!" dedim sinirle. "Aslında size bir şey diyecektim Sultanım." dedi tedirginlikle. "Buyur Paşa ne diyeceksin?" dedim. "Dün prensesin halini hiç iyi görmedin hünkarım. Acaba biraz ağır mı oldu yaptıklarınız?" dedi Hasan Paşa. Bakışlarımı ona çevirdim. "Haddimi aştıysam affedin hünkarım. Lakin dün odadan çıktıktan sonra bayılacaktı neredeyse kızcağız. Hıçkırıklara boğuldu!" dedi. O çok mu ağlamıştı? Onu üzen aklıma ben- Sinirle elimi yumruk yaptım. Dün o gittikten sonra gelen cariyenin yüzüne bakmayıp def etmiştim. Kalbimde beynim de her hücremde o varken nasıl başka bir tende nefes alabilirdim ki? Sadece ani bir kararla bir ahmaklık yapmıştım. O odadan çıkıp giderken onu tutup o titreyen bedenini sarmalamamak için çok sıkmıştım kendimi. "Haklısın Hasan Paşa. Yaptım bir hata. Şimdi ne yapacağım?" dedim pişmanlıkla. "Allah her daim yanınızda çok şükür hünkarım. O size elbet yardım edecektir." dedi. "Ama beni dinlerseniz bence oturup konulun bu meseleleri." dedi. "İki paralık dünya kalp kırmaya değmez." dedi. Ona hak verip yerimden kalktım. "Haklısın Hasan Paşa. Gidip onu göreyim!" dedim heyecanla. Odadan çıkıp adımlarımı direk hatunumun odasına çevirdim. Koridorları geçerken önümde eğilen insanları umursamadım. Büyük ve aceleci adımlar atarak hızla yoluma devam ettim. O sırada hızlı adımlarla bana gelen Validemi gördüm. Ne zaman hatunumu görmek istesem hep Validemin engeline takılıyordum Kadın hissediyor muydu ne? Hızla yanıma gelip durdu. "Yavuz bana hemen neler yaptığını açıklıyorsun!" dedi sinirle. "Ne oldu validem?" dedim anlamamış gibi yaparak. "Ne mi oldu? Dün gece Sümbül ağadan haremden bir kız hazırlatmasını istemişsin!" dedi kızgınlıkla. "Evet istedim lakin kıza elimi bile sürmedim." dedim kendimi savunarak. "Neden istedin o zaman?" "Lazımdı. Kızı hemen geri gönderdim zaten." "Düşündüğüm şeyi yapmamışsındır, inşallah?" dedi tek kaşını havaya kaldırarak. "Ne düşündüğünüzü bilmiyorum Validem!" "Dün prensesle konuştum. Her şeyi anlattım. İnşallah kızı üzecek bir şey yapmamışsındır?" dedi. O, o yüzden mi gelmişti? İçimden küfredip iki elimle annemin omzunu kavradım. "Validem benim hemen gitmem lazım. Konuşmaya geleceğim yanına!" dedim ve hızla yanından geçtim. "Ah oğlum, ah!" dediğini duydum. Prensesin odasının olduğu koridoru döndüm. Odanın önünde birçok kişi vardı. Askerin ismimi söylemesiyle herkes hizaya geçip başını eğip beni bekledi. Yanlarına gittiğimde Sümbül ağa ve Canan cariyeyi gördüm. Prensesin yardımcıları ve Madam'ı gördüm. Herkesin yüzünde bir endişe vardı. Adımlarımı kapıya yönettiğimde Sümbül ağa önüme geçti. Kaşlarımı çatıp Sümbül ağaya baktım. "Yürek mi yedin Sümbül ağa!" diye gürledim. Titreyerek cevap verdi. "H-hünkarım şey prenses burada değil!" Merakla sordum. "Nerede?" "Bahçede." "Haremde." "Helada." Hepsi aynı anda farklı şeyler söyleyince sinirle onlara baktım. Birbirlerine endişeyle baktılar. Dişlerimi sıkıp "Bir daha sormayacağım prenses nerede?" dedim. "Prenses kayıp!" dedi Sümbül hızlıca sonra da ağzını hızla kapattı. Diğerleri ona 'tü' hareketleri yaparken dediği şeyi algılamaya çalıştım. "Ne dedin sen?" "Hünkarım prenses sabahtan beri ortada yok. Gören de olmamış." dedi arkamdan Madam. Sinirle askerle bakıp "Nerde lan prenses? O kaybolduğunda neredeydiniz ha?" diye bağırdım. İkisi de birden ayaklarımın altına kapandılar. "Hemen herkese söyle! Gören bilen duyan her kim varsa haber ver!" dedim Hasan Paşa'ya. "Emredersiniz hünkarım!" diyerek hızla yanımdan ayrıldı. "Sizlerde tüm her yeri arayın. Hemen!" dedim ve hepsi birden toz oldular. Meleğim neredeydi? Omuzlarımdan dürtülünce uyandım. Gözlerimi hızlıca kırpıp nerede olduğumu algılamaya çalıştım. Gözlerimi odada gezdirdim. Ayakta elinde bardakla duran Ahmet hocaya baktım. Kendisine hoca dememi istemişti. Bardağı uzattı. "Al iç kızım!" dedi. Bardağı alıp kuru olan dudaklarımı aralayıp tüm suyu içtim. Bardağı dudağımdan çekip "Teşekkür ederim." dedim. Bana gülümseyip elimden bardağı aldım. "Aslında uyandırmayacaktım ama birazdan ezan okuyacağım millet buraya dolar. O yüzden uykundan mahrum ettim kızım seni." dedi. "Sorun değil. Bu arada vakit öğlen vakti mi?" dedim. "Evet güneş tam tepede." dedi. Hızla ayağı kalktım. "Benim gitmem lazım çok geç kaldım. Her şey için teşekkür ederim." dedim ve gülümsedim. "Ne demek kızım sana her daim kapım açık. Yine beklerim." dedi ve gülümsedi. Çıkışa doğru yöneldim. Çıkacağım anda arkamı döndüm. "Tekrar geleceğim!" dedim ve gülümsedim. Önüme dönüp hızla saraya doğru koştum. Umarım yokluğumu fark etmemişlerdir. Sarayın büyük bahçesine çıktım. O kadar büyük bir yerdi ki nasıl bulacaktım odamı? Endişeyle etrafıma baktım. Yemyeşil bahçede hiç kimsecikler yoktu. Sadece kuş cıvıltılarının sesi yankılanıyordu. "Şehzadem durun bekleyin lütfen. Koşmayın!" diye bağıran bir kız sesi duydum. Arkamı dönüp sesin geldiği yöne baktım. Korkut koşarak oyun oynuyordu. Sanırım kızları çıldırtmak hoşuna gidiyordu. Üzerinde upuzun bir ceket vardı. Sarı siyah tonlarında altından bir kemeri vardı. Kumral saçları güneşe çıkınca daha da açılmıştı. Bahçedeki büyük çeşmenin etrafında dönüp gülümsüyordu. Gözlerini birden bana çevirdi. "Prenses!" diye bağırıp yanıma koşarak geldi. Onun bu tatlı haline gülümseyip yere çöktüm. Kollarını boynuma hızla doladı. Onun sarılışına karşılık verdim. Kollarını boynumdan ayırmadan geri çekildi. "Prenses! Seni tekrar görmek istedim ama babam izin vermedi. Ama şimdi seni gördüğüme çok sevindim" dedi ellerini havaya kaldırarak. "Bende sizi gördüğüme sevindim Şehzadem!" dedim ona. "Peki burada ne yapıyorsun? Yoksa kayıp mı oldun?" dedi ellerini ağzına kapatıp halime gülerek. Çok tatlıydı bu hali. Tek elimi saçıma atarak kaşıdım. "Evet sanırım öyle oldu. Nasıl geri döneceğimi bilmiyorum. Acaba bu hoş prens bana yardım eder mi?" Hevesle elimi tuttu. "Tabi ki! Hadi gel!" O sırada koşturan kızlar hızla yanımıza geldi. "Şeh-şehzadem lütfen bir daha koşmayın!" dedi uyarıcı bir sesle. "Hadi ama Zeynep. Yaşlanmışsın ben ne yapabilirim!" Kız onun söyledikleriyle utandı. "Hadi daha çok işimiz var. Bu kayıp prensesi sarayına götürmem lazım çekil önümden!" dedi emrederek. Fiziksel özellikleri benzemese bile davranışları aynı babasıydı. Kız önümüzden çekildi. Elimi tutup çekerek "Hadi gel!" dedi. Onunla beraber sarayın içine adımlarımı attım. Sarayın içine girip koridora çıktık. O sırada karşımızda bize hızlıca gelen Sümbül ağayı fark ettim. Koşarak yanımıza geldi. "Çok şükür prensesim. Her yerde sizi arıyoruz!" dedi endişeyle. "Dışarıdaydım Sümbül ağa." Açıklamamı yapıp kızarmış yüzüne baktım. "Neden bu kadar endişelendiniz?" "Prenses sabahtan beri sizi arıyoruz. Hünkarımız sizin kayıp olduğunuzu öğrenince sarayı ayağı kaldırdı. Herkes sizi arıyor efendim. Lütfen haber vermeden bir daha çıkmayın!" dedi. "Şimdi lütfen beni takip edin. Hünkarımız sizi bekliyor!" dedi ve yüzüme baktı. Burnumu havaya kaldırıp sıkıca Korkut'un elini tuttum. "Biraz daha beklesin. İşlerim var!" dedim inatla. Pislik herif! Kalbimi kırmıştı onu görmek bile istemiyordum. "Lakin prens-" Lafını kesip "Ona söyle prenses iyi merak etmesine lüzum yok. Çok merak ediyorsa arasaydı. Şimdi önümden çekil işlerimiz var Şehzadeyle!" "Ama-" "Prensesi duymadın mı Sümbül! İşlerimiz var dedi sana!" Korkut sinirle ona baktı. Ona bakıp gülümsedim. "Hadi gidelim Şehzadem!" dedim. Elimi sıkıca tutup bana gülümsedi. Sümbül ağanın yanından geçerek koridorda ilerledik. Arkamızdan "Eyvahlar olsun! Ne yapacağım şimdi ben?" dediğini duydum. Odanın kapısının önüne geldiğimizde hiç kimse yoktu. Korkut'a bakıp "Teşekkür ederim Şehzadem. Siz olmasaydınız hala kayıptım." dedim ve eğildim. Yüzümü ona eğip yanağını öptüm. Utanarak bakışlarını kaçırdı. Ah yerim ben seni! "Kahramanımsınız benim!" Şaşkınca elini kaldırıp kendini gösterdi. "B-ben mi?" Tatlı haline gülümseyip cevap verdim. "Evet siz. Benim kahramanımsınız. Yalnız bugün olanlar aramızda kalsın olur mu?" diye sordum. "Sır gibi mi?" dedi düşünerek. "Evet sır gibi. Bu bizim küçük sırrımız olsun" dedim. "Tamam." Sırtımı dikleştirdim ona gülümseyip odanın kapısını açtım. Kapatmadan önce ona el sallayıp kapıyı kapattım. Kapının arkasından sesini duydum. "Duydun mu Zeynep bana kahramanımsın dedi. Ah! Ne güzel bir kız ama!" dedi gülerek. "Evet Şehzadem duydum." dedi Zeynep. "Neyse şimdi gidip bunu babama anlatmam lazım!" dedi ve koşar adımlarla uzaklaştı kapıdan. "Şehzadem lütfen bekleyin!" dedi Zeynep arkasından. Onun bu haline gülümseyip kanepeye yaklaşıp oturdum. Dünden beri çok pis bir haldeydim. Temizlenmem lazımdı. Kalkıp üstümü değiştireceğim anda kapı açıldı. "Ah prenses nerelerdeydiniz? Meraktan ölecektim!" dedi Madam hızla yanıma geldi ve sarıldı. "Haber vermediğim için üzgünüm ama yalnız kalmak istiyordum sadece." dedim. Onu çok endişelendirmiştim. "Lütfen bir daha böyle bir şey yapmayın!" "Peki yapmam." dedim ve gülümsedim. Geri çekilip yüzüme baktı. Şişmiş ve kızarmış gözlerimin altına elini koydu. "Siz ağladınız mı?" Endişelenmişti ona baktım ve başımı geri çektim. "Uykusuzluktan sadece. Madam temizlenmek istiyorum hamamı hazırlarsan?" dedim ve konuyu kapattım. Konuşmayacağımı anlayıp bana baktı. "Peki prenses." dedi ve odadan çıktı. Derin bir nefes alıp kalktığım kanepeye geri oturdum. Yavuz'dan Sarayın Enderun bölümüne bakıp kapıyı sertçe kapattım. Burada da yoktu. Nereye gitmişti? Acaba başına bir şey mi gelmişti? Kalbime giren sancıyla kasıldım. Eğer onun başına bir şey gelmişse kendimi asla affetmezdim. Kötü düşünceleri dağıtarak kafamı iki yana salladım. Ona bir şey olmayacaktı. Buna izin vermem. Arkamı dönüp etrafı arayan askerle bağırdım. "Hiçbir haber yok mu?" dedim sinirle. Askerlerden biri yanıma gelip başını eğdi. "H-hayır hünkarım. Prensesi görüp duyan hiç kimse yok!" dedi titrekçe. Sinirle yüzümü sıvazlayıp elimi yumruk yaptım. Elimi kaldırıp askerin suratına yumruk attım. "Yıkılın karşımdan!" dedim kükreyerek. Benden korkup hızla ortadan kayboldular. Enderundan çıkıp hızla koridoru döndüm. Karşımda bana hızla gelen Sümbül ağayı ve Hasan Paşa'yı gördüm. "Bir haber var mı?" dedi sinirle. İkisi yanıma gelip selam verdi. "Şey sultanım," dedi Sümbül ağzında lafı geveleyerek. "Konuşsana be adam!" sinirle bağırınca korkup geriye adım attı. "Prenses bulunmuş hünkarım!" dedi düz bir tonda Hasan. "Ne? Nerede?" dedim hızlıca. Derin bir nefes çektim içime. Sanki bu lafı duymayı bekliyordum. Sanki yeniden nefes alıyor gibiydim. "Odasında efendim. Onu getirmek istedim lakin gelmedi." dedi Sümbül. Ne demek gelmedi? Kaşlarımı çatıp konuşacakken "Baba!" diyen Korkut'un sesini duydum. Koşarak yanıma geldi. "Biliyor musun kahraman oldum ben!" dedi sevinçle. "Prensesi Şehzademi buldu padişahım!" Sümbül'ün söyledikleriyle gözlerimi Korkut'a diktim. Dizimin birini yere koyarak onu belinden tutup kucakladım. "Demek kahraman oldun ha aslanım. Nasıl oldun?" dedim yumuşakça. "Oyun oynarken prensesi gördüm kaybolmuştu. Ona yardım edip odasına götürdüm. Biliyor musun baba bana kahramanımsın dedi! Yanağımı öpt-" "Hih bunlrı söylemeyecektim" dedi ağzını kapatarak. "Nedenmiş aslanım?" dedim merakla. "Bu bizim sırrımız baba söyleyemem." dedi inatla. Onun bu haline gülümsedim ve Sümbül'e döndüm. "Onu aradığınızı söyledim lakin 'ona söyleyin işlerim var merak etmesin çok merak ediyorsa arasaydı' dedi" İçimden sabır çektim. Belli ki bana kırılmıştı ve inatla beni görmek istemiyordu. Kucağımdaki Korkut'u indirdim. "Sen uslu bir şekilde dersine git oğlum ben yanına geleceğim. Hasan amcan seni dersine götürecek tamam mı?" İkiletmeden "Tamam baba." dedi ve Hasan ile birlikte gittiler. "Böyle mi söyledi?" dedim doğrulamaya çalışarak. "Evet hünkarım hatta ona sizin beklediğiniz söyledim bana 'biraz daha bekesin' dedi!" "Öyle mi?" dedim hızlıca Sümbül'ün yanından geçerek. Hızla adımlarla arkamdan geldi. "Görelim bakalım bekliyor muyum? Beklemiyor muyum?" dedim ve büyük adımlar atarak yürümeye devam ettim. Gözlerimi kapatıp başımdan suyun akmasına izin verdim. Bedenimden akan su yere çarparak tok bir ses çıkardı. Gözlerimi açıp hamamda gezdirdim bakışlarımı. Beyaz ve sarı karışımı büyük bir odaydı. Tavanı büyüktü. Odanın ortasında büyük bir mermer vardı. Kenarlarda ise sütunlar tavana doğru yükseliyordu. Her sütunda oturulacak yüksek bir mermer musluk ve çeşit çeşit sabunlar kokular vardı. Bu hamamı Valide sultan gibi yüksek mertebede ki insanlar kullanıyorlarmış. Sarayda bunun gibi beş tane hamam varmış Biri hünkarın diğerleri de sarayın diğer bölümlerinde kullanılıyormuş. Madam anlatmıştı buraya herkes giremiyormuş. Düşüncelerimi bir kenara bırakıp elimdeki tası mermer taşın içindeki suya daldırarak doldurdum. Tastaki suyu kaldırarak başımdan aşağı döktüm. Yalnız yıkanmak istemiştim. Madamı bile göndermiştim. Sıcak suyun tenime değmesiyle huzurla doldum. Temizlenmek kadar güzel bir şey yoktu gözler hariç. Elimdeki tası suyun üstüne bırakıp ellerimle gözlerimi ovaladım. Zaten şişmiş gözlerim fazla suya temas edince tahriş olmuştu. Ellerimi gözlerimden çekerken kabuk tutmuş avuç içime baktım. İz neredeyse geçecekti. Tenimde bir iz bırakacağını sanmıyordum. Elimi yaranın üstünde gezdirirken onun yarayı öptüğü an gözlerimin önünden geçti. Kafamı sallayıp elimi çektim. Onu düşünmek istemiyordum. O kadına olan bakışını, bana git deyişini. Bedenime soğuk havanın çarpmasıyla kendime geldim. Elimi suya daldırıp bir tas daha koydum. Başımdan aşağı suyu döküp derin bir nefes aldım. Üzerimde kalçalarımın altında biten beyaz bir havlu vardı. İki ucunu göğüslerimin üstünde birleştirmiştim. Su yüzünden ağırlaşmış tenime yapışmıştı. Elimdeki tası bırakıp kenarda olan kokuyu alıp sağ elime biraz döktüm. Ellerimi birbirine sürterek sol bacağımın üstüne koydum. Ellerimi bacağımın üstünde gezdirerek tenimde yayılmasını istedim. Aynı şeyi diğer bacağıma yaparken kapının sertçe açılma sesini duydum. Ellerimi tenimden ayırmadan gözlerimi kapının tarafına çevirdim ve donup kaldım. Yavuz kapıda durmuş bana bakıyordu. Daha doğrusu vücuduma. Gözlerinin kaydığı yeri takip ederek baktım. Havlunun alttan iki parçası açılmış tek bacağımı olduğu gibi dışarıda bırakmıştı. Resmen ona görsel şölen sunuyordum. Hızla ayağı kalkıp bacağımı arkaya attım. Kalbim kulaklarımda atıyordu sanki. Tenimdeki su sayısı kabarmıştı sanki. Yanaklarım da dahil tüm bedenimin yandığını hissediyordum. Gözlerimi titrekçe ona çevirdim. Gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Üzerinde siyah bir kazak ve tenini sarmalayan bir pantolon giymişti. Kazağının önü biraz açıktı ve esmer teni parlıyordu. Gözlerimi yüzüne çevirdim. Dudakları düz bir haldeydi ama kırmızıydı. Aldığı sık nefeslerden yanaklarından çukur oluşuyor ve göğüs kafesi inip kalkıyordu. Kulaklarıma derin bir yutkunma sesi geldi. Kararmış gözleriyle bana doğru bir adım attı. Geriye bir adım atacakken tenimden kayan ağır havluyu sıkıca göğsümün üstünde tuttum. Göğsüm sık sık inip kalkıyordu. Ellerimi göğsüme bastırdığımdan beyaz dolgunluklar havlunun üstünde beliriyordu. Yutkunmak istedim ama dudaklarım kurumuştu. Titreyen bedenimi ve heyecanımı umursamadan hızla üzerime yürüdü. Onun her bir adımın da geriye adım attıyordum ancak sırtımın buz gibi olan kolona değidiğini fark edince derin bir nefes aldım. "Seni ne kadar merak ettiğim hakkında bir fikrin var mı?" dedi tehditkar bir sesle. Aramızda en fazla üç ya da dört adım vardı. Hızla o adımları aşarak aramızdaki mesafeyi kapattı. "Peki ne kadar aradığım?" dedi arzuyla. Ellerini iki yanıma yaslayıp üzerime doğru eğildi. Elinin birini havalandırıp yüzüme dokunduracakken yüzümü diğer tarafa dönüp göğüslerimdeki ellerimi sıkılaştırdım. "O pis ellerinle bana dokunma!" dedim buz gibi bir tonla. Sert soluklarını boynumda hissediyordum. Elini dediğimi umursamadan yanağıma koydu. Tek elimi göğsümden çekerek onun göğsünü itmeye çalıştım. "Bırak beni! Dokunma bana!" Dediklerimi umursamadan yüzünü yaklaştırıp burnunu ıslak saçlarımın arasına daldırdı. "Hatun peki seni ne kadar özlediğim hakkında bir fikrin var mı?" dedi kısık sesiyle. Dokunuşunu o kadar özlemiştim ki. Burnunu saçlarımda hissettiğimde titrek bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Ona kızgındım ama karşı koyamıyordum. Elini yanağımdan çekip itmeye çalışan elimi sol göğsünün üstüne koydu elini elime bastırdı. Göğsünün parçalayacak hızla atan kalbini hissettiğim de gözlerimi yavaşça açtım. "Kırdın kalbimi!" dedim yüzümü çevirerek. Gözlerini gözlerimle buluşturdu. "Senin kırılan kalbine kurban olurum ben!" dedi sevgiyle. O kadın aklıma geldiğinde gözlerimin dolduğunu fark ettim. "O kadına dokundun." dedim titreyen sesimle. "Şştt ağlama hatunum. Kimseye dokunmadım ben" dedi şefkatle. "A-ama-" dedim. Dudaklarımdan kaçan hıçkırığı tutamadım. Ellerini sırtıma koyarak başımı göğsüne yasladı. Senin tek gözyaşın için dünyaları yakarım ben. Ağlama meleğim. Bir hata yaptım affet. Sen gittikten sonra o kadını yolladım zaten. Senin hasretinle yanan bedenimi nasıl başkasında söndürürüm?" dedi başımı okşayarak. "O taptığım gözlerini daha fazla yorma!" Şefkatini sesinden hissedebiliyordum. Başımı göğsünden çekip akan burnumu çektim. Bu halime dudaklarını kıvırdı. "Gerçekten mi?" dedim mırıldanarak. Ellerini gözaltlarıma koyup gözyaşlarımı sildi. "Gerçekten!" dedi. "Sen bana s-söylememiştin ben sadece kırıldım. Annesi var sandım. Bir aileyi bozduğumu zannettim. O –o yüzde-" "Şştt tamam. Biliyorum." dedi yüzümü okşayarak. "İnanıyorum ben sana. Hiç şüphe etmedim senden!" dedim ona bakarak. "Biliyorum meleğim. Sadece öfkeliydim seni görmediğim için. Sinirden yaptım. Affet beni ha?" dedi sorarak. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan baktım ona. Elinin birini ellerimin arasına alıp sol göğsümün üstüne koydum ve fısıldadım. "O sana kırık!" dedim kalbimi kast ederek. Hızlı hızlı atan kalbimi hissettiğini gördüm. Avucunu göğsüme bastırdı. "Kırılan her yerini saracağım meleğim." dedi alnıma fısıldayarak. Dudaklarını alnıma bastırdı. Gözlerimi kapatıp onun dokunuşunu hissettim. Dudaklarını alnımdan çekmeden göz kapaklarımı öptü. Sonra burnumu ve yanaklarımı. "Hasret kaldım sana." dedi fısıldayarak. Gözlerimi açıp baktım ona. Dudaklarını dudaklarıma sürttü gözlerini gözlerimden ayırmadan. "Ölürüm sana." Dudaklarımın üstüne fısıldadı. "Çok susadım," dedi dudaklarıma bakarak. Kast ettiği şeyi anladığımda yanaklarım kızardı. "Şu kapıdan içeri girip seni öyle gördüğümde aklım durdu. Bembeyaz bacaklarını," dedi elini havlunun altındaki bacağıma götürerek okşadı. Nefesim tekledi dokunuşuyla. "Şu taptığım dudaklarını," Göğsümdeki elini dudaklarıma götürerek. Elini alt dudağıma sürtüp okşadı. "Beyaz teni," dedi ellerini dudaklarımdan çekip boynuma koyarak. "Şu iri göğüslerini," dedi ve ellerini havlunun üstündeki taşmış dolgunluklara götürdü. "Şu havluyu atıp sana neler yapmak istediğimi bir bilsen!" dedi. Söyledikleriyle titredim. Heyecanlanmıştım. Dudaklarını tekrar dudaklarıma sürtüp bana baktı. "Sabrım kalmadı!" Dudaklarını sertçe dudaklarıma bastırdı. Soluğumun kesildiğini hissettim. Alt dudağımı iki dudağının arasına alıp emdi. Hissettiğim hazla ağzının içine inledim. Dudağımı bir kez daha emip "Bal gibi!" dedi ve bacağımdaki eliyle bacağımı sıktı. Dudaklarımı tekrar dudakları arasına alıp dişlerini geçirdi. Bir elimi göğsümden çekip yanağıyla buluşturdu. Elimi yanağına bastırıp sakallarında dolaştırdım. Dudaklarımı kıpırdatıp üst dudağını ağzımın içine alıp emdim. Ağzımın içine hırladı. Geri çekilip gözlerini gözlerime dikti. "Ah!" dedi ve başını yan yatırıp ağzımı ağzının içine aldı. Dudaklarımı emip dişliyor, nefes dahi almama izin vermiyordu. Ellerinden birin sırtıma koyup bedenimi bedenine bastırdı. Bedenimiz birbirine yapıştığında parmak uçlarımda yükselip ellerimi ensesinde birleştirdim. Kısa saçlarını ellerim arasına alarak sıkıca çektim. Ağzımın içine inledi. "Ah hatun!" dedi arzuyla. Arzuyla dudaklarını dişlerime geçirdi. Acıyla inledim. "Ah!" dedim. Dudaklarımın aralanmasını fırsat bilip dilini dudaklarımın içine itti. Dilini dilime dolayıp yaladı. Hissettiğim şeyler o kadar yoğundu ki. Dudakları arasına dilimi alıp emdi. Artık parmak uçlarımda dayanamayacağımı hissedince topuklarımın üzerine indim. Ellerini kalçalarımın üstüne koyarak beni birden kucağına aldı. Düşmemek için bacaklarımı beline doladım. Kısa olan havlu daha da kısalmış, bacaklarımı serin havayla temas ettirmişti. Kalçalarımdaki elini sıkılaştırıp dudaklarımı emdi. Dudaklarını tenimden çekmeden aşağı doğru sürtüp çeneme indi. Çenemi dişleri arasına alıp ısırdı. "Ah!" diye inleyip saçlarını çektim. Belim dışarı doğru büküldü. Dudaklarıyla çenemi emip boynuma doğru diliyle ıslak bir yol çizdi. Parmaklarını etime bastırarak kalçalarımı sıktı. Alt bedenini bedenime bastırdı. Erkekliğini karnımın üstünde hissettim. Islak boynuma dudaklarını bastırdı. Tenimi dişleri arasına alıp emiyor, dişliyordu. Her dokunuşuyla bacak aram daha da yanıyordu. Karnımdan aşağı inen bir sızı vardı. Kasıklarımda giderek artıyordu. Sızıyı dinlendirmek için kadınlığı erkekliğine bastırdım. Hissettiğim arzuyla başımı arkaya atıp inledim. "Ah Yavuz lütfen!" İnlemem boş hamamda yankılanıp kayboldu. Başını boynumdan kaldırarak hazdan kızarmış yüzüme baktı. "Ne dedin sen?" Yüzümü ona yaklaştırıp dudaklarına fısıldadım. "Yavuz lütfen!" dedim mırıldanarak. "Sen! Seni insanda akıl mı bırakıyorsun kadın!" dedi ve ellerinin birini göğsüme koyup acımadan sıktı. Elini göğsümden çekip kalçama sıkı bir şaplak attı. "Ah!" Yüksek sesle inleyip ona baktım. Kalçalarımdan tutarak sertleşmiş ve git gide büyüyen aletini sertçe kadınlığa bastırdı. "Seni istiyorum" inleyip başını geri attı. Gözüme sunulan boynuyla dudaklarımı ıslattım. O beni öpüyordu ben de yapabilirdim değil mi? Ellerimi kazağın üstüne koyarak dudaklarımı boynuna bastırdım. "Ah! Ne yapıyorsun hatun?" diyerek kalçalarımı sıktı. Dudaklarımla tenini ağzımın içine alıp emdim. Kasıklarını kasıklarıma bastırıp gözlerime tehditkarca baktı. Tek kaşımı kaldırıp belimi ona doğru kavislendirdim. Havlunun biraz aşağı kaydığını hissettim. Yavuz hızla başını dolgunluklara soktu. "Yavuz!" diye yüksek sesle inledim. Dudaklarıyla taşmış dolgunlukları emip dişlerini geçirdi. Havlu göğüslerimin sadece uçlarını kapatıyordu. Yavuz vahşice havluyu tutup çekecekken titreyen ellerimi elinin üstüne koydum. "Yavuz lütfen!" dedim inatla. Yavuz bir kez daha havluyu çekiştirince inatla ona baktım. "Hatun bırak!" dedi sinirli sesiyle. "Yavuz! Olmaz hazır değilim!" dedim inatla. İnatla suratına bakınca bir anda dudaklarını dudaklarıma kapattı. Dudaklarımı vahşice emip dişledi. "Yavuz!" diye inledim. "Şimdi durdum ama bir dahakine beni durduramayacaksın!" dedi tehdit ederek. Ellerimi yanaklarına koyup okşadım. "Teşekkür ederim." dedim. Kalçalarımdaki ellerini son kez sıkıp okşadı. "Sen şu dolgunluğa dua et." dedi. Dudaklarını kulağıma getirerek fısıldadı. "Yoksa seni bırakmazdım!" Heyecanla titredim. Beni yavaşça yere bıraktı. Ayaklarım titrediği için düşecek gibi oldum Bu halime arsızca güldü. "Üzerinden ben geçtim hatun!" Ona sinirle baktım. Terbiyesiz ve edepsizdi. Havluyu tutup biraz yukarı çekti. Uçlarını arkaya alarak arkama geçti. Havlunun uçlarını bağlayıp bıraktı. Ellerini saçlarımda hissettim. Saçlarımı sol tarafa alarak dudaklarını enseme sürttü. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Elini belime atıp karnıma doladı. "Çok edepsiz bir adamsın!" dedim ona. Ellerini sıkılaştırıp bedenini bedenime bastırdı. Erkekliğini kalçama bastırıp "Bunu az evvel kollarımda olan kadın mı söylüyor?" dedi alayla. Kollarının arasından çıkmak istediğimde kollarını sıkılaştırdı. "Ştt hatun yerinde olsam kıpırdanmazdım hatun!" dedi erkekliğini kalçama sürterek. Kollarını tenimden çekip önüme geldi. "Gidiyorum yoksa hiç iyi şeyler olmayacak. Sende daha fazla bu halde kalma yoksa üşüteceksin." dedi ve dudaklarını alnıma bastırdı. Ona gülümsedim. Hızlı adımlarla hamamdan çıktı. Derin bir nefes aldım ve aklıma gelenlerle gülümsedim. Dokunmamıştı! Gülümseyip hamamdan çıkmak için kapıya yöneldim. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD