-1-
Hani bir anne kızına sarılır ya, ya da bir baba hem kızını evlendirmek isteyip hem de yanında tutmak ister ya, birde beyaz gelinliğin içinde görünce mutluluktan ağlarlar. Ya da bir anne kızının saçını tarayıp örer ya, ilk âdet döneminde kız korkar ve anne teselli eder, hani sevgili konusu açılınca baba kızar kızını paylaşamaz ya, hani okula ilk gidişinde ya da mevzun olunca ikiside yanında olup ona destek olurlar, hani seni sürekli kollayıp iyiliğini isterler ya, sana kıyamaz ve seni paylaşamazlar, kimseye vermek istemezler, evlerinden ayrılmasını hiç istemezler ya hani, buna rahmende beyazlar içinde görüp torun sevmek isterler.
Hani buna aile denir ya? Hani bunları aileler yaşar? Anne baba ve çocuktan oluşan aile. İşte ben buna ne sahibim ne de sahip olabilirim. Ne de bu anlattıklarımı yaşadım, yaşayabileceğim. Bende bu anlattıklarımı yaşamak için gerekli olan 2 şey yok. Anne... Baba...Ama aile yerine koyduğum ve onlar için canımı vereceğim arkadaşlarım vardı. Onlar benim ailemdi.
Ben 6 yaşımda yetimhaneye bırakıldığım da korkmuştum. Daha neyin ne olduğunu, ailemin beni istemeyip buraya bıraktığını farkında değildim. Onlarla büyüyüp neyin ne olduğunu anladım. Anladık.
Birbirimizi sevdik.
Birbirimizin yaralarını kapattık.
Birbirimizi mutlu ettik.
Tabii bu yara tamamen kapanmıyor o ayrı. Sadece kabuk bağladı diyelim. Hayır hâlâ anlamadım biliyor musunuz? Bir anne çocuğunu nasıl istemez? Ya da bir baba? Soruyorum size ya! Bir anne ya da bir baba nasıl kendi canından kendi kanından olan birini istemezler? Sanki geçici bir eşyamışım gibi beni kullanıp bırakmak? Bu saçmalık. Ama onlarda haklı onları hayal kırıklığına uğratmışım. Erkek çocuk istiyorlarmış. Zaten erkek çocuk sahibi olmuşlar. Oluncada beni yurta bırakmışlar. En azından müdürün odasında ki bilgi kağıdımda böyle yazıyor. Yani açık açık yazmışlar istemediklerini. Herneyse.
Alıştım artık. Olmayan şeyimde bile değil. Ne beni istememeleri nede 12 yıl boyunca yurtta büyümek zorunda kalmamı. Çünkü bitti artık. Artık reşit oldum ve o lanet yerden kurtuldum. Yani kurtulduk. Neşe, Hülya ve ben. Hülya bizden 1 yaş büyük olduğu için o yurttan geçen sene çıktı. Çıkar çıkmazda yurdun ayarladığı bir şirkette asistan oldu. Hedefi yeterli parayı biriktirmek ve 3'ümüze yetecek bir ev bulmaktı. Sonra da biz yurttan çıkınca orada hep beraber yaşayacaktık. Tabii şirketin patronuyla aşk yaşayacağı planda yoktu. Patron dediğimde yaşlı falan değil hani. Taş gibi 26 yaşında ki Önder Ak. 9 aydır çıkıyorlar. Hülya pansiyonda kalıyordu. Önder eniştemde sağolsun ev almış Hülya ya. 3 katlı hemde. Tabi ha onun ha bizim evimiz fark etmiyor. Hülya yurt da 6 yaşındayken gelmişti. Aynı benim gibi. Tabii onun olayı farklı. Babası hapishanedeymiş. Annesini öldürmüş. Akrabalarıda ona bakmayınca yurt da bırakmışlar. Hülya sarışın. Eee sarışınlıktan gelen güzellikle beraber gözlerindeki yeşilde çok güzel.
Neşe... adı gibidir. Ne zaman mutsuz olsak güldürür bizi. O yüzden uzun süre mutsuz olmayız.Mesela ilk hastalandığımızda yani âdet olduğumuz zaman çok korkmuştuk. İlk Hülya olmuştu. Bize kan geldiğini söyleyince çok korkmuştuk. Tedirgin olmuştuk. Neşe de "yarın geçer. Kan damarları yolunu kaybetmiştir . Yarına kadar bulurlar."demişti. Bizde yarına kadar bekledik. Yarın da kan geldi. Daha da fazla geldiğini söyledi. Biz Neşeyle gizlice ağlamıştık. "Kan kaybından ölebilir mi acaba?"demişti Neşe. "Bilmiyorum olabilir."dedim bende. "O zaman kolumuzu azcık keselim ve kanımızı bir bardağa dolduralım. Hülya da içsin."demişti. Onaylamıştım bende. Küçüktük daha. Bunu Hülya ya söylemek için yanına gittiğimizde Hülya yatakta yatmış karnını tutarak ağlıyordu. Ne olduğunu sorduğumuz da "canım acıyor. Sanki bıçak saplıyorlarmış gibi acıyor karnım."demişti. O zamanlar yetimhanenin hademesi Hüsnü amca vardı. Adam çok kısa boylu ve zayıftı. Neşe de "kesin Hüsnü amcayı yuttu o da bize sinyal veriyor."demişti. "Saçmalama"demiştim bende. "O zaman yanlışlıkla bıçak yuttu o batıyor."dedi. Bu mantıklı gelmişti bana. O sırada içeri birden yetimhane müdürü girdi. Sonra da olanları anlattık işte. O da bize açıklamasını yapmıştı.
Neşe de yurda 16 aylıkken gelmiş. Onun olayı ise ailesinin trafik kazası sonucu ölmesi. Ailesinin akrabalarla arası olmadığından yurda gelmiş. Neşe'mde mavi gözlü esmerdi. Benim gibi mavi gözlü. Fizik desen hepimizde vardı zaten.
"Lan oksijen bitti."diye fısıldadı Neşe kulağıma doğru. Bu sırada suratını buruşturmuştu.
"Aynen ama az kaldı bir sonraki durakta ineceğiz."diye fısıldadım bende asık suratımla.
Minibüsteydik. Ve iğrenç kokuyordu içerisi. Hülya Hanımın evine gitmeye çalışıyorduk. Kendisi işte olduğundan biz bulacaktık evi. Tarif etmişti zaten. Minübüsten indiğimizde direk karşı sokaktaymış. Sokak dediğimiz de öyle normal bir sokak değil hani. Uzun bir sokak. 100 tane karşılıklı beyaz villalarla kaplı. Zengin yeriymiş.
Biz tam oraya layığız ya zaten.
İki gün önce Hülya gelip eşyalarımızı ve bavullarımızı almıştı. Zaten bu göt kadar minübüse o bavullarla giremezdik. Minübüs durunca indik. Sokak kendini direk belli ediyordu zaten. Bizde o tarafa ilerledik.
"Kaç numaraydı?"diye sordu kaşlarını kaldırarak Neşe.
"30."dedim etraftaki evlere bakarken. Bu sırada Neşe adımlarını hızlandırarak önden yürümeye başladı. Bu ev konusunda oldukça heyecanlıydı.
"Kızım beklesene."diye seslendim arkasından. Neşe de durdu ve bana doğru döndü. Sonra geri geri yürümeye başladı.
"Neden?"diye sordu kaşlarını kaldırıp gülümserken. O sırada Neşe'nin arkasından bize doğru gelen bir adam çekti dikkatimi. Takım elbise giymiş bizim olduğumuz tarafa doğru yürüyordu. Aynı zamanda elindeki telefona bakıyordu.
"Bir şey dicem olmayacak şimdi."dedim bakışlarımı Neşe'ye çevirerek. Neşe ise gülerek önüne döndü. Ama ne dönme. Ona doğru gelen adamı görmediği için adama çarptı ve yere düştü. Hemde adamın üstüne. Adamda telefondan başka bir yere bakmamasının bedelini Neşe'nin altında ezilerek ödüyordu.
Şu anki hallerine örnek arkadaş olarak tabiki güldüm. Ardından adımlarımı hızlandırarak yanlarına gittim. O sırada Neşe de adamın üzerinden kalkmıştı.
"İyi misiniz?"diye sordum yanlarına varınca. Adam da ayağa kalkıp üzerini düzeltti.
"Ne yapıyorsun sen be hayvan! Önüne baksana!"diye çıkıştı birden Neşe adama. Kaşlarımı çatarak Neşe'ye baktım. Bu ani yükselmesini beklemiyordum.
"Özür dilerim hanımefendi ama neden önünüze bakmadığınızı sorabilir miyim?"diye sordu adam Neşe'ye bakarak. Ne kadar kibar konuşuyordu. Bir de Neşe'nin verdiği tepkiye karışık, helal olsun valla.
"Sanane be! Bilerek çarptın kesin! Elledin mi lan beni? Doğru söyle elledin dimi? Pis sapık neremi elledin-"diye bağırmaya başlamıştı Neşe. Kaşlarımı çatarak ona baktım ve kolunu tuttum.
"He amına koyayım ayakta siktim seni! Deli midir nedir sabah sabah?"diye söylendi adam sinirle ve yanımızdan hızla ayrıldı. Kibar mı demiştim ben? Lafımı geri alıyorum. Gerçi Neşe'nin tepkilerine göre cevap vermişti.
"Terbiyesiz sapık!"diye bağırdı Neşe adamın arkasından. Adama baktığım da durmuştu. Bize doğru dönüp baktı ardından ellerini dua edermiş gibi açarak gök yüzüne baktı ve bir şeyler söyledi. Ardından yoluna devam etti.
Bende kahkaha attım.
"Kesin beddua etti sapık!"dedi Neşe de suratını asarak. Ardından bana baktı. "Komik mi Derin Hanım?"diye sordu kaşlarını çatarak. Bende gülmemi keserek özür dilerim bakışı attım.
"Yani adamı sapık yaptın iki dakikada."dedim.
"Sus, gidip şu evi bulalım."dedi sinirle ve yürümeye devam etti. 30 Numaraya gelince bahçe kapısından girdik.
"Ay çok beautiful."dedi Neşe. Kaşlarımı kaldırarak ona baktım.
"İngilizce seviyeni belli etme lütfen."dedim ve etrafa bakınmaya başladım.Bahçede salıncaklar vardı. Bir tanesi tekli koltuk misali diğeri 2-3 kişilik salıncaktı. Ayrıca yemek masası ve çiçekler vardı. Yan evle bahçemiz ayıran tek şey belime kadar gelen çitlerdi. Bu komşularla iyi geçinmeliyiz demekti. Umarım iyi insanlardır.
"Hadisene gerizekalı."diye bağırdı Neşe. Nasıl da kibar bir arkadaşım var. Neşe Eve giriyordu. Bende peşinde ilerledim. Eve girince ilk gözüme çarpan tam karşımda üst kata çıkan merdiven oldu. Aynı zamanda o merdiven alt katada iniyordu. Sol tarafım da mutfak vardı. Sadeydi. Beyaz renkli. Bir de yemek masası vardı. O da beyazdı. Uyumluydu. Sağ tarafta ise ayakkabı dolabı vardı. İlerisinde ise renkli bir koltuk takımı vardı. 2 üçlü 2 tekli koltuktan oluşan bir takım. Birde ortada masası vardı. Tabii duvara montalanmış televizyonu da görmezden gelemem.Merdivenlere yöneldim ve yukarı çıktım. Kapıların üstünde isimler yazıyordu. Hülya resmen salak yerine koymuş ve isimlerimizi yazmıştı kapıya. Benim ismimin yazdığı kapı koridorun sonundaydı. Bende oraya ilerledim.
Kapıyı açıp içeri girdim. İlk gözüme çarpan tek kişilik yatağım ve hemen yatağa bitişik olan ve yan bahçeyi gören camdı. Yataktan kalkmadan dışarı seyretmek güzel olacak. Odamda dolabım, boy aynam ve kendime ait tuvaletim vardı.
Eğer bu gün bir rüyaysa beni uyandıranı öldüresiye *bip* yani.
"Irıspı?" Diye odama girdi Neşe. Ona baktığım da gülümsüyordu. Daha deminki halinden eser yoktu.
"He."dedim bende cevap olarak.
"Acıktım ben."dedi ve yavru köpek bakışı yaptı.
"Bende."dedim ve alt dudağımı uzattım
"Harika."dedi ve ellerini birbirine vurdu. " İn aşağı yemek yap ve beni çağır o zaman."diye ekledi ve odadan çıktı. Gel de dövme...
~ ~
Siyah yapışık pantolonla siyah uzun kollu göbeği açık bir sweat giymiştim. Yurtta yardım için gönderilen kıyafetlerdendi. Bir dünya bu şekilde kıyafetim var. Daha doğrusu vardı. Bir çoğunu bırakmıştık. Çalışıp yenilerine alabilirdik sonuçta. Ama yurtta kalan kızlar bunu yapamazdı.
"Derin ağzına tüküreyim! Hızlı ol yaşlandım burada!"diye bağırdı Neşe alt kattan.
"Geldim!"diye bağırdım bende ve son kez kırmızı mat rujumun üstünden geçtim. Saçlarımı da omuzlarımdan sarkıtıp odadan çıktım. Kırmızı ruju çok seviyordum. Özellikle mat...
"Barda koca bulacak herhalde."dedi Hülya Neşe'ye ben merdivenlerden inerken.
"Öyle bir düşüncem yok değil hani."dedim ve güldük. Koca bulmaya her zaman varım.
"İyi bir koca ve baba adayı barda takılmaz hayatım."dedi Neşe sırıtarak. Hülya gülerken bende gözlerimi devirdim ve evden çıktık. Bu gece eniştemin isteği üzerine barda eğlenecektik. Bence güzel fikirdi.
~ ~
"Aha da benim sapık burda!"diye sinirle soludu Neşe kulağıma.
Neşenin baktığı yere bakınca sabah Neşeye çarpan adamın burda olduğunu gördüm ve gülmeden edemedim.
"Yakışıklı adam yanlız."dedim Neşe'ye imalı bir şekilde.
"O nerden çıktı. Yakışıklı falan değil. Çok tipsiz."dedi ve durdu. "Az tipsiz."dedi ve bana baktı. " Orta tipsiz."dedi sonra kaşlarını çatarak. "Of tamam, Gideri var."dedi ve adama baktı. "İdare ederde olabilir. Ya da Yakışıklı."dedi ve başını omzuma yasladı. Bakışları hâlâ adamdaydı. Adam ise oturduğu masada önünde ki içkiyi içip dosya karıştırıyordu. Burası iş yapılacak bir yer miydi Allah aşkına?
Bakışlarımı o adamdan çekip Etrafa bakındım. Çok fazla samimi insan vardı. Dans ederken resmen çifleşiyorlardı. Tamam çiftleşmek doğal bir şeyde gidin evde yapın. Dimi ama? Hülya ve sevgilisi Önder de tam karşımızda cilveleşip duruyorlardı zaten. Gerçekten burda çok fazla insan vardı. Pistteki insanların birbirleriyle olan samimiyeti ağzımı açık bırakmıştı. Daha önce hiç bara gitmemiş olan ben daha da gitmeyi pek düşünmüyordum. En azından kendi isteğimle. O kadar yüksek seste müzik vardı ki... Hele ki bu koku! Ter mi bok mu belli değil. Burada bir balkon olduğunu söylemişti eniştem. Oraya çıkıp biraz temiz hava alabilirdim.
"Ben biraz hava alıcam. Gelicek misin?"diye sordum Neşeye. Başını olumsuz anlamda salladı. Sapık dediği adamı izlemekle meşguldü.Kalkıp merdivenlere yöneldim. Merdivenlerde yiyişenlere değmeden üst kata çıktım. Bu katta bir sürü oda vardı. Ve inanın bana o odaların arkasında ne olduğunu merak etmiyordum. Balkon kapısını görünce oraya ilerledim.
Birden birinin elini kolumda hissettim ardından sırtım soğuk duvarla buluştu. Soğuk olduğunu tenimin açık olan kısmının duvara değmesinden anlamıştım. Bir anda ürperme gelmişti. Başımı kaldırıp bana bunu yapan kişiye baktım. Tanımadığım bir adam tutuyordu kolumu. Sarıyla siyahın karışımı bir renkte saça sahip olan bu adamın simsiyah göz rengi vardı. Bakışları dudaklarımdayken benim bakışlarım da onun dudaklarına kaydı. Bana iyice yaklaşmıştı. Dilini çıkartıp dudaklarını ıslattığında kaşlarımı çatarak gözlerine baktım.
"Eğlenmeye ne dersin?"diye sordu çocuk gülümseyerek.
"Ne diyorsun sen be"diye çıkıştım suratımı buruşturarak ve onu itmeye çalıştım. Ayı gibiydi mübarek. Yerinden oynamamıştı bile bunun yerine yüzünde ki gülüşünü büyültmüştü.
"Ne kadar para istersen veririm güzelim."dedi ve elini yanağıma koyup okşadı. Hızla elini tutup ittim. Ardından tekrar onu itmeye çalıştım. Ama olmamıştı.
"Al o paranı müsait olmayan bir yerine sok! Rahat bırak benide!"diye bağırdım ve çırpınmaya başladım.
"Harika bir vücudun var."dedi çocuk ve iki elimi, tek eliyle tuttu başımın üzerinde sabitledi. Ayaklarımı hareket ettirip onu tekmeleyeme çalıştığımda o boşta olan elini kalçama götürüp sıkmıştı. Gözümün dolmaya başladığını hissettim. Şu an taciz ediliyordum resmen ve kimsenin umrunda değildi.
"Rahat bırak beni!"diye bağırdım. O ise birden tüm vücudunu bana bastırdı. İğrenç! Ağlamaya başlamıştım. Aynı zamanda çırpınıyor ve ellerimi kurtarmaya çalışıyordum. Daha fazla ağlamamak için gözlerimi kapattım. Bu bir kabus olmalıydı.
"Lütfen... yapma-"
Üzerimdeki baskının kalkmasıyla cümlem yarım kaldı. Gözlerimi hızla açtığımda beni taciz eden şahsiyetin yerde yattığını ve üzerinde birinin onu yumrukladığını gördüm. Kaşlarımı çatarak bunu yapan kişiye baktım. İlk aklıma eniştem gelmişti ama o değildi.
Derin derin nefes alıp verdim. O sırada beni taciz eden malı döven kahramanım ayağa kalktı ve bana doğru döndü. Adama baktığım da siyah gür saçlara ve siyah kirli sakala sahipti. Yüz hatları oldukça güzeldi. Kaşlarından kirpiklerine kadar ben buradayım diye bağırıyordu. Nereden çıkmıştı bu taş? Tamam ben cidden kocamı ve çocuğumun babasını bulmuş durumdayım. Hem yakışıklı hem kahraman.
Ben ne olduğunu anlamadan yakışıklı kahramanım daha deminki sapığın yaptığı gibi beni duvarla arasına sıkıştırdı. Kaşlarımı çatarak başımı hafifçe yukarı kaldırıp adama baktım. Ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım.
"Bence güzel bir teşekkürü hakettim."dedi yakışıklı kahramanım ve dudaklarıma doğru yöneldi.
Yok artık!
Aradaki mesafeden yararlanarak erkeklik organına sert bir darbe attım. Oh olsun sana! Sen kimi öpüyorsun?Benim tekmemin şoku ve acısıyla sapık kahramanım yere düştü. Ardından acıyla inledi.
"Teşekkür ederim piç kurusu."dedim ve hızla oradan uzaklaştım.
Nerden bileyim fırsatçı bir piç çıkacağını? O kadar da yakışıklıydı oysa. Evlenip çoluk çocuğa karışabilirdik. Aklımın ucundan geçmemişti beni tacizcinin elinden taciz etmek için kurtardığı...