"KÜÇÜK KIZZ!"
Eflin
Hani hayat hiç olmadığın bir şekilde seni yerle bir eder yada hiç beklemediğimiz yerden bizi yıldıramaz.
Hani olur ya böyle ne bileyim? Tek kalırsın küçük on yaşındaki kardeşin ile hayatın acımasız yüzüyle uğraşırsın.
İşte bende tam o döngüdeyim. Yetimhane, Hala ve eniştenin evi derken hiç bir şiddet kaçınılmaz oldu.
Eniştem bana saldırıp, ben evden kaçarken çalıştığım lüks bir restoranda kaldım. Kardeşim tek kalmıştı o evde! Ve ben kardeşimi düşünmekten işimi doğru dürüst yapamıyordum.
"Elfin, tatlım... İyimisin?" Berna seslenince Korkup ona doğru döndüm. "Ah ponçik, korkuttun beni!"Dedim elimin tersiyle alnımı tuttum.
"Kuzum hiç iyi görünmüyorsun?"Diyip bana baktı. "Ponçik, ben bu halamın evine gitmek istemiyorum."Diyip sinir dolu ve üzüntülü sözler söylerken karşı masadan o yabancının bizi dinlediğini gördüm.
"Kuzum, gel bizde kal." Berna hep bana gel kal derdi ama benim kardeşim var hemde on yaşında.
"Biliyorsun Egemen okula gidiyor. Bana yaptıklarını Egemen 'e yapmıyorlar. En azıyla ben öyle biliyorum. Eve gidince Egemen 'i sıkıştırıp soruyorum ama aksine hep iyi şeyler söylüyor. Bunların Benimle bir garizi var ama ne?"Dedim Berna 'ya içimi döktüm.
"İyi bari o çocuğa iyi davransınlar."Demesiyle elindeki bezini lavaboya fırlattı. Üzgün bir şekilde o yabancının siparişlerini almaya gitti.
Yabancı bize bakmaya devam ederken ben ortalığı toplamaya başladım. Çünkü saat epeyce geçti. (Gece 00.30)
Yabancı sorun çıkartıp Rusça "x Пусть официант принесет меню." (Menüyü o garson getirsin.) Diyince Berna şaşkın gözlerle baktı.
Ben ne dediğini anladım, Ama müdahale edemedim. Çünkü adam Berna 'nın servis yapmasını istemiyordu.
Berna biraz daha uğraştıktan sonrası restoran yöneticisi geldi. O ilgilenirken bizim çıkış saatimiz geçmişti bile. Ben soyunma odasına girdiğimde Berna ağlamaklı gözlerle bakıyordu.
"Salak! Yemin ediyorum buraya böyle salakları nasıl alırlar?"Dedi sitem dolu sözler yağdırıyordu.
Omuzumu bir kere kaldırıp indirdim. "Böyle ünlü yada bilindik iş adamları için bu yer. Yani böyle şeylerle karşılaşmamız gayet normal."Diyince Berna beni öldürecek miş gibi bakıyordu.
"Adam Resmen benim servis yapmamı istemedi. Birde tuhaf tuhaf konuşup durdu ya. Senin şu en iyi bildiğin dilden." Sahi o tuhaf adam neredeyse üç metreye yakın üzerindeki takım elbise bile onun ne denli tehlikeli olduğunu belli ederken o önüne konulan neredeyse bir üç yüz bine yakın porsiyonu niye reddetti?
Ben bu durumu merak ederken patron kapıya vurup "Eflin, müsait misiniz?"Dedi tedirgin ses tonuyla konuştu.
Ben üzerimi değiştirmiştim. Berna bana bakarak başını sağ sol yapıp "Noluyor?"Dedi şaşkın gözlerle baktı.
"Bilmiyorum ki? Bir bakayım."Diyip Odadan çıktım. Patronu karşımda görünce "Halis bey,"Dedim konuşmasını bekledim.
"Eflin, Boris Vasilenko Senin servis yapmanı istiyor. Biliyorum çıkış saatiniz geçti ama bu promosyonun aşırı farklı olacak. Çünkü masadaki adam Rus mafyası."Diyince kalbim duracak gibi oldu.
Benim ne işim var Rus mafyasıyla? İşte kader insanı nereden vuracağını biliyor.
"Halis bey, o kadar garson var. Neden ben?"Diye sordum Çünkü aklım almıyordu. "Bilmiyorum."Diye cevap verirken ben giydiğim kıyafetlerle servis yapmaya başladım.
Bana pis pis bakarken ben servis yapmaya devam ettim. İstediği menü akıllara zarardı. Benim çalıştığım restorantda bir o kadar yemekleri ile ünlü bir restorantı.
"«Спасибо, маленькая леди» (Teşekkür küçük hanım,) Diyince Sinirlerim hopladı. Yanındaki adam tercüme ederken. İstemsizce böyle bir gülme isteği gelsede bu durumda gülmek ortalığı karıştırırdı.
Bir şey demeden başımla selam verip giderken,"«Я не хочу, чтобы ты уходил так скоро»" (Bu kadar çabuk gitmeni istemem doğrusu!) Diyip elindeki çatalı sert bir şekilde tabağa bırakınca korktum.
O adam yine tercüme ederken çatık Kaşlarla baktım. O yabancının yüzüne bakınca lacivert ve karanlıkdan daha siyahi rengini andıran gözleri, sim siyah saçları ve kumral rengi teni ile gözleri doldurup taşıran cinstendi.
Adam resmen devasa gibi bir şeydi. "Bir sorun mu var?"Dememle yanındaki adam tercüme ederken gülüp başını sağa sola doğru salladı. "Проблема в том, что вы сейчас не можете выполнять свою работу." (Sorun senin işini yapamaman) Diyip beyin hücrelerimle oynuyordu Adeta.
Yanındaki tercüme ederken "Özür dilerim. Ne istiyorsunuz peki? Ne yapmalıyım sizin için?"Dedim diğer adamın tercüme etmesini bekledim. Adam tercüme ederken, "Я не хочу, чтобы ты сидел за моим столом. «Я дам тебе столько денег, сколько ты хочешь». (Seni istiyorum masama. İstediğin parayı veririm.) Demesiyle gözlerim açıldı. Ne yapacağımı bilemezken, Aniden telefonu çaldı. Ben Korkak ve gerçekten delirmiş gözlerle bakarken gözlerim Halis beyi aradı.
Telefonu açıp Rusça sinir patlaması yaşarken masadan kalkıp gitmesi beni rahatlattı. Ama hayatım boyunca hiç bu kadar korkmadım.
Onlar bir toz tanesi gibi Yok olurken ben aceleyle arka taraftan çıktım. Berna beni beklerken üşümüştü. Onun üzerinde mont varken benim günlük giyecek elbisem bile yoktu. Üç gün Bir pantolon ve tişört giyip üzerine kapşonlu Hırka giyerdim. Birde halamın kızının eski montu vardı onu bana verip "Al bu bile çok sana!"Dedi yüzüme fırlamıştı. Kartım halamda olduğu için kendime kuruş para alamıyordum.
Bahşiş kalınca kardeşime bir şeyler alıp gizlice götürürdüm. Sırt çantamı alıp Berna ile yürürken Servisler gitmiş otobüsler çoktan bitmişti.
Berna 'nın evi yakın olunca yirmi dakikada vardık. "Hade gel kuzum, zaten baya geç oldu. Olmaz öyle."Diyince aklım Egemen 'de kalmıştı. Bu gün, yani dün proje ödevi vardı, Onun için gitemem gerekiyordu.
"Ponçik, Egemen 'in proje ödevi var. Benim gitmem gerekiyor,"Diyip dudak büktüm. "Tamam kuzum, Dikkat et." Diyince el sallayarak "Görüşürüz."Dedim yürümeye devam ettim.
Kulaklık takıp yoluma devam ederken İlerde boş bir arazide bulunan en az saydığım kadarıyla yirmi kişi falan bulunuyordu.
Korkup bakmamaya çalışarak hızlı adımlarla giderken "Abi Allah için yapma Nolur?" gelen sesten sonrası büyük bir gürültüyle silah sesi geldi.
Dönüp baktığımda adam aniden düşünce bağırmamak için elimi ağzıma kapattım. Şoka girmiştim. Hareket edemiyordum. Kendime gelip kaçacakken "Orda biri varr!"Diye ses duyunca var gücümle koşmaya başladım. Ama çantam düştüğü için geri dönemezdim.
Tekrar Var gücümle koşmaya devam ederken,"Hooopppooppp!"Birden bire sert bir şeye çarptım.
Başımı kaldırıp baktığımda siyaha çalan, karanlığın derin korkusunu andıran o silah gözlerden başka bir şey görmedim. Bayılmıştım.
Gözlerimi açtığımda depoya benzer Duman altı olmuş boş bir odadaydım. Polislerin sorgu odasında kullandığı o sorgu loş ışığına benzer başka bir şey Yoktu. 'Ben öyle sanıyordum.' Karanlık bir yerden uzakta değildi! yakındı ama göremiyordum. Ses geldi. "KÜÇÜK KIZZ!"