"Sensin deli!"
Korkuyla elini ağzına kapadı Deniz. Ne demişti adama; deli mi? Ama o başlatmış, ilk deli olup olmadığını o sormuştu. Ne var yani, o sadece sormuştu; öylesin dememişti ki.
Belki de hemen ardından özür dilese...
"Oradan bakınca pek akıllı görünmüyor olabilirim ama, gene de sen kadar deli olduğum söylenemez. "
İşte oda delisin demişti. Ne sanıyordu ki bu adam kendini; eski kafalı, annesi babasının emri altında, pasif birinin lafının altında kalacağına; deniz altında iki dakikadan daha fazla kalırdı, daha iyiydi.
" Nasıl göründüğüne bırak da başkaları karar versin "
Murat, elini arkaya atıp kızın o özensizce taranmış dalgalı saçlarını çekmek istese de; sabretti. Zira o kızla iş birliği yapmak zorundaydı, karşı cephe de annesi olduğu sürece buna mecburdu. Ne münasebet hiç bir şeye mecbur değildi, aslında? Gene kafasına göre davranacak, gene gece yarıları eve gelecek, gene bildiği hayatı yaşayacaktı ve sonuç olarak bu kızın bir işe yaramadığı düşüncesine kapılanlar onu evden göndereceklerdi.
İnşallah göndereceklerdi.
"Nasıl görünüyor muşum cadı gelin"
Kesinlikle deliydi adam, daha hakaretleri hangi noktaya gelecekti üstelik onu da bilmiyordu, Deniz. Ön koltukların omuzlarından tutup adama doğru yaklaşarak:
" Baksana sen bana" diye bağırdı!
Murat, bir anlık dalgınlıkla başını çevirdiğinde kızın deli bozuk tarafına gülüyordu. Deniz, gözlerine değen o koca iki çukur gamzeli adam için söylediği; kel, göbekli, çirkin ve yaşlı laflarının hepsini geri alıp arkasına yaslandı.
" Arsız mısın sen ne, bu atarlı tavırlar, babanın oğlu değilim ben! Haddini bil, bildirmeyeyim "
Bu ilk kavgaları mıydı şimdi? Saçma bir tutum yok muydu bunda? Hep evliliklerin ilk gününde erkekler eşlerini poh pohlamaz mıydı? Aman hangisi bildiği gibi olmuştu ki bundan sonrası olacaktı? Haklıydı, o babasının oğlu değildi. Babasının oğlu kendine küs, denizle teselli kalacaktı. Boğazına bir yumru oturdu o anda. Bu çirkin adamın... Hayır, adam çirkin falan değildi. Güzeldi be yahu, adam bildiğin erkek güzeliydi. Doğru olan e seçeneği idi oda iş kolik bir manyak olduğuydu. Gözleri yeniden yanmaya başladı, ağlayacaktı işte adamın ardından ağlayıp ona ilk günden kolay biri olduğunu gösterecekti. Kendine hayır derken direndi; ona kolay olduğunu göstermemek için çabalarken, araba bir anda durdu. Dikkatini dağılacağına sevinirken de, dayısının onlara doğru geldiğini gördü. Murat'ın camına yaklaşıp: "Beyim şurada bir mescid varmış, hanımım oyalamasın bizi, giyinsin orada dedi." deyince; Murat, kaşlarını arkaya doğru kaldırıp Kerim'e komut vererek indi. Önde ki araca annesinin yanına doğru giderken Deniz de bagajdan kıyafetlerini almak üzere araçtan indi. Murat'ın kendine doğru geldiğini gören Semiha, oturduğu koltukta dikleşti ve genç adam kapısını açtı:
"Sen benim arabaya geç de kız dayısı ile yolculuk etsin" dediğini duydu, oğlunun. Semiha, kolayca kabullenerek; genç adamın arabasına geçerken üzerini değişmiş bir halde dönen Deniz, bineceği aracın ön koltuğuna geçen kadını görünce durakladı. Ne yapması gerektiğini düşünürken gelinliğini taşıyan dayısı:
"Benim arabaya geç, arkaya oturma sakın orası Semiha Hanım'ın makamı, öne geç" dedi.
İyi de ne olmuştu şimdi?
***
Deniz, uyuyakaldığı koltukta dayısının sesi ile uyandı. Elinde bir tost ile ayran tutmuş ona uzatıyordu.
" Acıkmışsındır ye hadi "
Yerinden toparlanıp, koltuğunda arkasına yaslanırken fark etti feribotta olduklarını. Tostu ile ayranını aldığında kapısını kapadı Kerim ve yan tarafına geçti, sonra da usul usul konuşmaya başladı:
" Efendi, söz dinleyen, iyi bir gelin olacaksın, Deniz. Sen iyi olduğunda onlar da iyi olurlar; emin ol, incitmezler seni, her dediğini yaparlar. Ömür boyu evlerinde baş tacı olur, rahat yaşarsın. Hayatının sonuna kadar da ailene bakar, onları yokluğa atmazlar. Ben hep yanında olacağım zaten, Semiha hanımın sağ koluyum ben. Herkes de sever, sayar beni; ondan ötürü elini sıcak sudan soğuğa sokacak adam beni karşısında bulacağını bilir ve korkar kötülük yapamaz"
Deniz, açtığı ayranından içiyordu ki, dayısının son cümlesi ile ayrandan oluşan bıyığını dili ile yalayarak:" Aslan dayım " dedi.
Kerim kızın ciddiymiş gibi söylediği sözlerin ciddiyet kısmını ise henüz anlamıyordu. Çocukken her fırsatta ağlayan yeğeninin bu kadar kurnazca laf sokmaları becerebildiğine de şaşırıyordu üstelik. İştahla yemeğini yiyişini izlerken gülümsedi adam, o ağzının içinde uzun uzun çiğnenen lokmalar ise; hep çocukluğunda ablasının onu da dayınız yesin sözünü hatırlattı, ona.
"Güzel mi kız o kadar? Ben de yedim ama senin ki kadar iştahlı değildim "
Çocukluğunun anılarına sığınmaktan hep kaçan tarafına yakalanmıştı işte, Kerim. Hep ablası ve eniştesi için iyi olacağına inandığı bu evlilik ona da rant sağlayacaktı sağlamasına ama bu biçare kız ne kadar üzülecekti kim bilir?
Omzunu silkip hiç düşünmeden:
"Doymadı isen git beyin sana bir daha alsın. " diyen genç kızın laf sokuşuna; dişlerini sıktı. Bu hazır cevap küçük felaket her şeye müstahaktı ve Kerim vicdan yapmaktan o an itibariyle tamamen vazgeçip, hızla indi arabadan.
***
Sonunda gelmişlerdi. Deniz, hiç ummadığı ihtişamı yüksek duvarlarla çevrili avludan içeri girerken bir sürü çalışan eşliğinde açılan kapıda bulmuştu kendini. Sonrasında uzunca eve götüren patika yolda, sonra koca koca ağaçların gölgelediği devasa bahçede. Burası bir ev olamazdı, muhtemelen içeride elli kişi yaşıyordu ve burası bir şatoydu. Hayır, hayatında; şatolarından, izlediği filmlerden gören biri için bu villaya şato demek ise mübalağa yapmanın daniskasıydı.
"Hadi bakalım, in. Hoşgeldin evine"
Burası mıydı yani onun evi? Başını çevirdi, Murat onu umursamadan önden giderken açılan kapıdan çıkan iki genç kadına :
" Geline odasını gösterin." dedi, Semiha. Kimse ile tanışmadan, kimseye takdim edilmeden bakışlar arasından iki genç kadınla dayısının da böyle olmasını salık veren bakışları eşliğinde eve girdi. Genişçe bir salondan yukarı ayrılan merdivenlere doğru kızların peşinden giderken birinin ancak kendi yaşlarında bir diğerinin de; ancak, bir kaç yaş büyük olduğunu gördü. Kızlarla göz göze geldikleri anda gülümsemek ile selam vermeyi denedi ki, onlar anında başlarını ondan çevirdiler. Evin çalışanlarına belki de pek yüz vermiyor olabilirlerdi. Ne de olsa fazla zengin insanlardı ve herkese yüz vermenin bedeli ağır olabilirdi. Buna takılmaması gerektiğini düşünerek merdivenleri çıkarken bir yandan da etrafına bakıyordu. Evin karşılıklı iki merdiveni vardı ve o merdivenin başında da başka bir kadın öldürücü bakışlar fırlatıyordu ona. Pek korkak biri olmadığını teskin ederken kendine, bunun koca bir yalan olduğunu da bal gibi biliyordu.
"Buyurun gelin hanım " diyen kızlardan biri, gene fazlaca resmi durunca onlara karşı usulün bu olduğuna kesin kez emin oldu, Deniz. İçeri geçen Deniz'in ardından kızlardan daha büyük olanı:
" İyi istirahatler " deyince, heyecanla devasa odasına bakan Deniz, ani bir hamle ile onlara döndü ve:
" Durun, ben ne yapacağım şimdi " diye sordu?
Kızlar birbirlerine bakarken, ne söylemeleri gerektiğini tartıyorlardı ve tam da o esnada Deniz onlara yardım etti:
" Benim bir valizim var, şeyin, ımmm..." derken adama ne diye hitap edeceğinin derdine düştü sonra da en doğru olanı buldu ve: "Murat Bey'in arabasının bagajında valizim var. Şey dayım, yani Kerim ona söylerseniz o buraya taşır, olmaz mı? Bende..." ardına baktı, bir dolap yoktu, iki komodin dışında dolap yoktu odada, geri döndü ve: "Bu odada bir dolap neden yok?" diye sordu. Kızlardan birisi, yeni gelinin safça hallerine gülümserken daha olgun olanı: "Giyinme odasında var, merak etmeyin biz eşyalarınızı göndeririz. Tekrar iyi istirahatler" deyip kapıyı ikinci bir itiraza meydan bırakmadan çektiler.
Şimdi, koca odanın içinde bir başına kalmıştı, Deniz. Önce bolca bejlerin, kremlerin hakim olduğu odayı, sonra koca dolapların olduğu giyinme odasını ve sonra da abartılı taşların döşendiği banyoyu gezdi. Tavanda gerçekmiş gibi duran yüzen balıklara ait görüntüye dalmıştı ki kapı sesi ile kendini odaya attı. İçeride gördüğü yüz yabancı, yaşlı bir kadına aitti, üstü başı daha az gösterişsiz kadın ona doğru tebessüm ile yaklaşırken: "Hoşgeldiniz Gelin Hanım" dedi.
Deniz hemen düzeltme gereği duydu: "Adım Deniz"
"Bende Sultan, bu evin çalışanıyım. "
" Dayım gibi? "
" Otuz yıldır bu evde çalışırım, size eşlik eden hanımlar kızlarım, bir de oğlum var. Kocam da onlar gibi bu evde çalışır. "
Yaşayanlardan çoktu anlaşılan çalışanlar. Belki merdiven başında ki o öcü bakışlı kadın da bir çalışandı. Fazlaca güzel ve bakımlı olmasaydı bunu savunabilirdi.
" Semiha Hanım, sizi banyo yaptırmamı istedi. İzin verirseniz... "
Banyo yapmayı bilmediğini düşünüyor olamazlardı değil mi? Kadın öyle çok utana sıkıla söylemişti ki bunu, bir an öyle olduğuna emin oldu... Gene de kadını zor durumda bırakmamak adına:
"Valizim gelmedi henüz, gelsin ben yıkanırım" dedi.
"Şey, Gelin Hanım... Kıyafetlerinizi attı, Semiha Hanım. "
Bir an yanlış duyduğunu sandı Deniz, ne diye atardı ki o hadsiz kadın kıyafetlerini. Yutkunup, zira sesi çıkmayacak diye korkarken titreye titreye sordu:
" Neden? "
Sultan, bakışları kaçamak, kısık bir sesle:
" Nedenini sorarsanız, hepsinin balık koktuğunu söylememi istedi. Ben size uygun kıyafet aldırttım günler öncesinden, içeride dolaplarda... "
İçeride ki kıyafetleri görmüştü elbette Deniz ama kendi eşyalarını ona sormadan kimse atamazdı. Kadının sözünü yarıda kesip hızla odadan çıkarken avaz avaz bağırıyordu, artık dayısı olmadığına inandığı adamın adı ile haykırıyor bir yandan da ardından koşan kadına aldırışsız hızla merdivenleri iniyordu.
"Kerim! "diye bağırarak... Az sonra çalışanlar alt salona toplanırken Kerim de çıktı mutfaktan, panikle kızı susturmaya çalışarak üzerine yürürken hışımla atladı Deniz adamın yakasına:
" Sen eşyalarımın atılmasına nasıl izin verirsin? Getir valizimi, getir"
Kerim millete seyir olmaktan öte bir düşünce ile beylerin, hanımların bu rezaleti duyup daha nikah kıyılmadan kızı göndermelerinden korkuyordu.
" Kızım dur sakin ol, sana kralını alırlar"
" Kralını değil ben kendi eşyalarımı istiyorum. "
" Deniz kendine gel. "
" Gelmeyeceğim eşyalarımı istiyorum, anlıyor musun onlar benim, balık da koksa denizde koksa benim. "
Sonunda dayanamayıp ağlamaya başladığında, bakışları ile korktuğu genç kadının öfkeli sesini duydu Deniz:
" Ne bu rezalet? "