4.BÖLÜM

3631 Words
KARŞILAŞMA: Aksilikler Milas havaalanına inince başladı. Zorla bir taksi buldum, binebilmek için kendimden oldukça iri yarı bir adamı, en az otuz kilo fazla bir kadını iteklemek zorunda kaldım. Adam ters ters bakıp gitti, kadın ciyak ciyak bağırıyordu. “Taksi benim, ilk ben el ettim… Çekil çabuk” Yok öyle çabuk pes etmeyecektim “Nedenmiş o, ilk ben geldim. Kapı kolunu bile tutuyorum” Kadın ses tonunu düşürdü “Beni bekleyenler var, hastamın yanına acil gitmem gerek”  Kadının yalan söylediği çok barizdi, hastası olan insan yüzünde bir ton boyayla yola çıkmazdı… Ben İstanbulluyum bu numaraları yemem. “Benimde hastam olduğuna göre öncelik benim. Hadi teyze izin ver gideyim” kadının yüzü morardı… “Terbiyesiz, sen bana nasıl teyze dersin” Kadın hastam var sözünden ziyade, teyze diye hitap şeklime sinirlenmişti. Dua etsin haminne dememiştim. Sinirle uzaklaştı süslü kokana. En nihayet zafer benim olmuştu. Bavullarıma yardım eden şoförün hiç umurunda değildi. Adam böyle durumlara alışık olmalıydı. Son çantamı elime aldım etrafıma bakındım. Biraz oyalanınca, ben daha binmeden taksi hareket etti... Peşinden koşmaya başladım. Tam o anda nereden aklıma geldiyse ‘Yallah şöfer yallah ne bekliysen’ şarkısının sözleri beynimde dönmeye başladı. Ama benim şoför beklemiyordu. Kendimi taksiye zor attım. “Niye beklemiyorsun, be abicim” “Kapı kapanınca bindiniz sandım. İş için mi, gezmeye mi geldiniz” Bazı Şoförlerin muhabbetlerini severdim, gerginliğimi atmam için iyi olacaktı. Yaşlıca pos bıyıklı bir amcaydı. “Tatile geldim” Yol boyunca çevreme bakınıyor, tüm üzüntülerimi geride bırakmak için beynimi şartlamaya çalışıyordum. Her ne olursa olsun bu gezinin keyfini çıkarmaya kararlıydım. “Güzeldir buralar, gez gez bitmez” “İlk kez geliyorum, mümkün olduğunca çok yer görmek istiyorum” “İstanbullu olmalısın” “Doğru bildiniz” “Ah İstanbul’umu özledim, buraları dünyanın en güzel yerleri. Yerini tutmuyor” Sohbet muhabbet. Bodrum’daki otele vardık. Lazım olursa ararsın diyerek kartını verdi. Benimle aynı anda tur otobüsü geldi. Gelmez olaydı üç otobüs dolusu yolcu. İnsan yoğunluğundan eşyalarımı taşıtacak komi bulamadım. Uzunca süre Lobide ter döktüm. Ne zaman taşıtacak adama seslensem ellerim boş kaldı. Oturacak yer bile olmadığından bir bavulumun üzerine çökercesine oturdum. Nihayet beni görüp halime acıyan insaflı bir komi yardımıma geldi. Akrabamı görmüş kadar sevindim. Çocukcağız o kadar ufak tefekti ki, iki bavulumu da ben taşımak zorunda kaldım. Asansöre girdik kapılar kapanırken. Sanki bir an Yalçın’ı görür gibi oldum. Sonra hayal gördüğüme karar verdim. Otele ayak bastığım andan kırk beş dakika sonra nihayet odama geldim. Bildiğimiz gördüğümüz otel odalarından hiçbir farkı yoktu.  Yatak, komodin dolap ve olmazsa olmaz televizyon… Kıyafetlerimi yerleştirdim. Oraya kitap, buraya makyaj malzemeleri derken oda sanki benim odam gibi oluvermişti. Biraz dinlenmeliydim, yol beni yormuştu.  Aslında yol değildi beni yoran… Onunla nasıl karşılaşacağım,  neler yapmam gerekir diye düşünmekten yorulmuştum. Bir erkek nasıl tavlanır diye bir kitap var mıydı acaba? Ben ki lise çağlarımda bile erkek konusunda oldukça çekingen olmuştum… Şeyma ile erkek tavlamaktan çok, erkek gibi davranmayı seçerdik… Kız arkadaşlarımız süslenip, püslenip çocukların peşinde koştururken. Biz erkek gibi top peşinde koştururduk. Şeyma bacağını kırınca… Şayeste teyzenin yemin verdirmesiyle, oynamayı bırakmış.  Fanatik olarak seyretmeye başlamıştık. Kar kış demeden tuttuğumuz takımın maçlarında stadyumlarda dolaşır olmuştuk. Ben erkek tavlamaktan bir haber olan ben… Oldukça tecrübeli olan erkeği,  tavlamaya uğraşacaktım.  İşim çok zordu oldukça zor. ***** Otele geleli üç gün olmuştu. Birinci gün… Oldukça dar mini elbisemi ve yüksek terliklerimi giydim.  Nerede olduğunu aramaya başladım… Şans yüzüme gülmüş gibiydi. Karşıdan birisiyle konuşarak geliyordu… Şöyle salınarak yürüdüm… Bir an baktı başını çevirip sohbetine devam etti. Tam yanımdan geçerken aniden ayağım burkulmuş gibi yaptım koluna yapıştım… Şöyle bir döndü baktı. “Özür dilerim, düşüyordum”  Bu arada kendimce seksi sandığım gülücüğü yüzüme kondurmuştum. Sesini bile çıkarmadan. Kolunu tuttuğum elime baktı… Çekmek zorunda hissettim.  Arkadaşıyla konuşmaya devam ederek uzaklaştı… Morarmış bir şekilde arkasından baktım. İkinci gün… Havuzun yanında neredeyse sırt sırta oturuyorduk. Yok, adam gözünün ucuyla bile bana bakmıyordu… Nihayet cesaretimi topladım “Güneş kremimi unutmuşum sizde varsa alabilir miyim” gözlerimi bu arada gayet baygın bir hale getirdim sadece kremi uzattı ve gitti. Sahilde karşısına oturdum… Benim olduğum tarafa hiç bakmadı. Yemek salonunda özellikle beni göreceği masayı seçtim… Fark etmesi için çatalımı, kaşığımı. En sonunda bardağımı düşürdüm. Yok yine umursamadı. Yandaki yaşlı teyzenin “Kızım ellerinde sorun varsa ben sana yedirebilirim” demesine ve yakın masalardaki insanların bana acıyan gözlerle bakmalarına neden oldum… Utancımdan yerin dibine girmek üzereydim.  Üçüncü günün sonunda görünmez olduğuma karar verdim… Bu kadar cilve ve göz süzmelerime aldırmamıştı, Her gittiği yere gittim. Havuza, denize, yemeğe ve geceleri bara… Yok, anacığım adamda tık olmadı. Üç günde üç kadın değiştirdi. Sanki kadınlar ağaçta yetişen armut gibiydi. Olgunlaşanı koparıyor bir ısırık alıp atıyordu. Armut düşüncesi ayı ile çağrışım yaptı, Ayı adam ve armut kadınları. Kendi kendime kıkırdadım. Barmen bu kadın delirdi mi der gibi yüzüme bir bakış attı. Evet, sanki bu göbekli barmenle yatacakmışım gibi üç gece içinde oldukça samimi olmuştuk. Ah marul göbeklim ah tavlayacağım sen değilsin, şansına küs. Benim armut sever ayıyı tavlamam gerek. Düşünceler beynimden hızla geçiyordu ister istemez yine kıkırdadım. Sevgili barmenim dayanamadı “ İyimisin?” Tombiğimle siz olayını ilk geceden bırakmıştık. Senli benli konuşur hale kadar gelmiştik. “Bir kadeh daha kırmızı şarap alayım” yeni kadehim geldi büyük bir yudum aldım. “Sen beni kazıklıyor musun barmenciğim, vişne suyu verip şarap fiyatımı yazacaksın” Kocaman göbeğini hoplatarak güldü “ İkisinin de rengi aynı, içtiğin yeter, vişne suları benim ikramım olsun” Aslında haklıydı yavaştan başım döner gibi oluyordu. Sandalyemi döndürdüm. Benim armut sever yakışıklı ayım. Hala sarışını sömürmekle meşguldü. Kendi düşünceme, kendim şaştım. Adam beni tanımadan benim olmuştu. Bir senedir onunla yatıp onunla kalkıyordum. Otuz iki yaşında ve Aslan burcuydu. Resimleri odamın her yerindeydi. Kızgın Yalçın, gülen Yalçın, top oynayan Yalçın, karlar içinde gülerken Yalçın, Su kayağı yaparken Yalçın ve onlarca sarışın kadınla değişik pozlarda olan resimleri. Hangi yemekleri sevdiğini, sevmediğini bile biliyordum. En sevdiği yemek yaprak sarmasıydı, ıspanak böreğine bayılıyordu, pırasanın etli olanını sevmiyor, zeytinyağlısını bol limon sıkarak yiyordu, etin hiçbir şekline hayır demiyordu. Tek sevmediği sebze patlıcandı sadece salatasını yiyordu. Spor giyinmeyi tercih ediyordu, parfüm kullanmayı çok sevmiyordu çam kokusu olan parfümünü hafif kullanıyordu. Mükemmel derecede yüzüyor, kayıyor, basket oynuyordu. Lise ve üniversite de bu dallarda alınmış dereceleri bile vardı. Doğa sporlarını çok severek yapıyordu dağcılık, koşu. Hız yapmayı seviyordu, arabadan ziyade motor kullanmak daha hoşuna gidiyordu. Haksızlığa ve özellikle yalana hiç tahammülü yoktu. Yabancı dillere yatkındı, matematik onun hobisiydi. Kötü huyu çabuk sinirlenmesiydi, zaman içinde bu huyunu da kontrol altına almıştı. Kadınlarını tecrübeli olanlarından seçiyordu, bağlılıktan hoşlanmıyordu. Hayatı boyunca tek bir kez o da üniversitede okurken sekiz ay süren ilişkisi olmuştu, aldatıldığı için ayrılmıştı. Bir daha da uzun süreli ilişkilere girmemişti. Birliktelikleri kısa ömürlü ve sadece seks içerikliydi. Kadınlarda bu huyunu bildikleri için ilişkilerinde sorun yaşamıyordu. Aynı tip kadınları tercih ediyordu sarışın ve uzun boylu. Tek erkek çocuktu, ondan büyük evli olan bir ablası ve şu anda yurt dışında okuyan küçük kız kardeşi vardı. Ailesinin göz bebeğiydi. Kalçasına yakın olan beni bile biliyordum, öpülesi bir bendi. Aman Allah’ım ben neler düşünüyordum. Kendimi bu günlere hazırlamak için okuduğum aşk romanlarında ki erotik kısımlar. Hormonlarımın tavan yapmasına neden olmuştu. Geceleri rüyama giriyor, sarılıyor beni öpüyordu. Of karşımda başka bir kadını öperken,  beni öpüyor gibi hissediyordum… Gönlüm diyordu git şu sarışının saçlarına asıl, bir köşeye fırlat. Sen kollarının arasına gir… O dudaklar seni öpsün. Tabi ki böyle bir şey yapamayacağım için sadece yutkunmakla yetinmek zorunda kaldım. Bir süre sonra kadınlarla olan resimlerine bakamadığımı fark ettiğimden onları kaldırmıştım. Suat’ın onun her halini resimlediği belliydi. Hepsinin de gizli çekilmiş olduğu ortadaydı. Üç dört resimde birlikte gülerek poz vermişlerdi. Suat’ın ona olan aşkı resimlerden bile belli oluyordu. Harekete geçmem gerekiyordu ama nasıl? Sabah özenle hazırlandım. Beyaz,  oldukça açık bir bikini… Kırmızı pareo ve kırmızı oldukça yüksek terlikler.  Gözümde son moda gözlük… Çok havalı olmuştum canım. Aynaya öpücük göndererek, salınarak aşağı indim. Beyimiz her sabah arkadaşlarıyla birlikte iskelenin en ucundaki şezlonglarda ikamet etmeyi seviyordu. Onlara en yakın yeri gözlerimle araştırdım, yaşasın bir yer boştu. Sırtımı dikleştirdim, biraz daha alımlı yürümeye çalıştım… Evet, guruptan bana bakanlar vardı. O hariç… Yine yanındaki kadınla ilgileniyordu. Elimde ki çantayı özellikle yere düşürdüm. Almak için eğildim. Sapı tahta olan çanta oldukça ses yapmıştı. Çaktırmadan baktım göğüslerim bikinimden fırlayacak gibi olmuştu. Dikkatini çekmiş gibiydim. Yavaşça doğruldum saçlarımı elimle arkaya attım. Bikinimi gayet ağır hareketlerle düzelttim. Şimdi olmuş gibiydi. O grupta ki ve civardaki tüm erkeklerin gözü üzerime dikilmişti. Tam zaferimin tadını çıkartırken. Bir çocuğun bana çarpmasıyla, kendimi denizin içinde buldum. Şövalyelik damarları verdiğim frikiklerden,  kabarmış olan birkaç erkek. Beni kurtarma amaçlı suya atlamışlardı. Ellerinden zor kurtuldum. Sudan çıktığımda rezalet bir görüntüdeydim. Bikinimin açılmaması mucize gibiydi… Adamların elinden kurtulacağım diye üst giysim yer yer yırtılmış. O seksi terliklerimden bir tanesi kayıp olmuştu… Çantamı suya batmadan denizin üzerinden aldım. Neredeyse sürünerek sahile çıktım. Onun olduğu kısma utancımdan bakamıyordum…  Birkaç kişi açıkça halime gülüyordu. Karizmam yerlerde sürünüyordu “Sen cilveden ne anlarsın, işte böyle rezil olduğunla kalırsın” kendime söylenerek odama kadar geldim. Üzerimi değiştim, yüzücü mayomu giydim… Bu günlük bu kadar gülünç duruma düşmem yeterdi. Tekrar sahile indim… Onlardan oldukça uzağa oturdum, denize girme vaktiydi. Yüzmeyi çocukluğumdan beri çok severdim… Babam ders aldırmıştı, oldukça iyi yüzüyordum. Denize atladım açılmaya başladım… Soluk almak için durdum, geriye baktığımda sahildekiler küçücük görünüyordu. Tam o anda bacağıma bir şey değdi, panikledim. Hızla birkaç kulaç daha attım, yine dokunmayı hissettim, korkunca paniğimde arttı. Yüzme hocamın denizde asla panik yapmamalısınız sözü herhalde bu an için geçerli değildi… Yoksa geçerli miydi? Birkaç kez suya batıp çıktım kendimi toparlamaya çalıştım, bu sularda köpek balığı olmazdı ama cam gözlerde onlar kadar yırtıcıydı. Kendi kendime telkin veriyordum.  Irmak sakin ol, sakin ol… Sırt üstü döndüm biraz dinlenmem gerekiyordu. Yönümü sahile çevirdim. Tam kulaç atmıştım aynı dokunuşu hissettim. Of çok büyük bir balıktı oldukça büyük. Seri olarak yüzmeye çalıştım.  İyice nefesim tıkandı. Yine suya battım, yüzeye çıkmak için çaba veriyordum. Bir anda belimden yakalandım. O korkuyla çırpınmaya başladım. Tutan kişi bırakmadı,  yukarıya doğru itti. Nihayet yüzeye çıkmıştım. Ağzımdan burnumdan sular geliyordu. Nefes almaya çalıştım, genzim yanıyordu. Beni iki üç metre ileride olan kurtarma botuna doğru sürükledi. Bottan eller uzandı kollarımdan tutarak yukarı çektiler. Kendimi yere bıraktım, nefesimi düzenlemeye çalışıyordum. “Seni küçük aptal o kadar açılacak ne vardı, canına mı susadın” Biri başımda bas bas bağırıyordu, gözlerimi zor araladım oydu. Beni kurtaran Yalçın’dı “Yalçın bey bağırmayın lütfen, zaten yeterince korkmuş bayan” diyen adam sırtımdan destekleyerek beni doğrultmaya çalıştı, “ Neredeyse sahile vardık, sizi hastaneye götüreceğiz” “Hiç gerek yok ben iyiyim” sesim zor çıkıyordu. Boğazım hala yuttuğum tuzlu sulardan yanıyordu. Yalçın’ın yüzüne bakamıyordum, tam tanışma olmuştu. Adam “Yine de bir doktor görsün” diyerek ısrar etmeye devam etti, zaten çok utanmıştım. Yalçın düşmanına bakar gibi bakıyordu. “Bakın iyiyim dedim. Sadece odama gitmek istiyorum. Biraz dinlenirsem hiçbir şeyim kalmaz” Sahile varmıştık. Cankurtaranın yardımıyla iskeleye çıkmamla bacaklarımın kıvrılması bir oldu. Bir anda onun kollarında havalandığımı hissettim.“ Ambulans çağırmadınız mı? Çabuk arabamı hazırlayın, neredeyse boğuluyordu. Küçük bir çocuğun sözüyle mi hareket edeceksiniz. Ne biçim cankurtaranlarsınız” oldukça otoriter bir sesle konuşuyordu. Olaylar çok hızlı gelişiyordu, yarı baygın bir haldeydim. Kendimi doktorun odasında buldum. Kısa bir muayeneden sonra.  Çok su yuttuğum ve paniklediğim için bu halde olduğumu, önemli bir şeyim olmadığını. Dinlenirsem kendime geleceğimi söyledi. “Ben söylemiştim, buraya getirmemeliydiniz” nedense sinirlenmiştim, “İyilik yaptık, teşekkür edeceğine laf söylüyorsun. Senin yüzünden randevumu kaçırdım” Yalçın’ın koca yeşil gözleri kızgınlıkla bakıyordu. “Tamam, teşekkür ederim. Sana çok zahmet verdim. Kadınlarından ayrılmak çok zor gelmiştir. Yeniden randevu alırsın” sinirimi bozmuştu. “Sen benimle alay mı ediyorsun ve benim kadınlarımdan sana ne” “Bana ne olacak, çok umurumdaydı sanki senin kadınların. Tüm otel bahis oynuyor bu geceki kaç saat kalacak diye” Dilimin ayarı yok olmuş gibiydi. Ellerini yattığım sedyenin iki yanına dayadı… “Bana bak bacaksız, sen çok oluyorsun, senin dilini koparmak gerek” “Kısa ve uzun kadın hakkındaki deyimi bilmiyorsan sana diyecek bir sözüm daha yok” Yalçın daha da kızmıştı evet ben kaşınıyordum. “ Kurtardığıma pişman ettin. Benim çoluk çocukla laf yarıştıracak halim yok” “Çocuğa benzer bir halim mi var” Gözleri yüzümden aşağılara indi, “Biraz gelişmiş görünüyorsun ama hala çocuksun. Ne halin varsa gör benden bu kadar kızım” “Ben senin kızın değilim, sanki gel beni kurtar dedim. Randevuna git belki yetişirsin sarışın hala seni bekliyordur. İki dakikada,  küçük, aptal, çocuk, kızım, bacaksız sıfatlarını yakıştırdın. Esas benim seninle uğraşacak halim yok” Tam sözüme karşılık verecekken… Hemşire Yalçın’a baygın gözlerle baktı, gidebileceğimizi söyledi. Hemşirenin yanından geçerken yine dilimi tutamadım. “Şansına küs hemşire hanım. Bazıları sarışın sever, saçını sarıya boya. Seninle de belki bir gece yatabilir”  Kadın şaşkınlıkla ağzı açık bakakalmıştı. Sözlerimi Yalçın’da duymuştu, sinirle kolumdan tuttu “Seni edepsiz, kim oluyorsun. Beni ne kadar tanıyorsun ki, hakkımda konuşuyorsun. Sen iyi bir dayağı hak ediyorsun” Biliyordum, hatalıydım günlerdir onca uğraşmamın verdiği hüsranı içimden atamıyordum “Denemeni tavsiye etmem, karate bilirim. Çok çalıştırdığın bir yerin zarar görebilir” Gözümle belden aşağısını ima etmiştim, Bizim atışmamızı başından beri dinleyen cankurtaranlar. Artık kendilerini tutamamış olacaklar ki,  kahkahayla gülmeye başladılar. Yalçın’ın ters ters baktığını görünce sus pus oluverdiler. “Ne halin varsa gör, benden bu kadar” Sinirle yürüdü gitti. Önüme gelen şansı kullanamamıştım. Biraz kadınsı olup, yumuşak davransaydım ilgisini daha çabuk çekebilirdim. Kahretsin yine dilim başıma bela olmuştu. Yine de çok geç değildi, ilk temasımız boğulurken olsa da tanışmış sayılırdık. Cankurtaranlarla birlikte Otele döndüm, kısa bir duştan sonra yattım. Kalktığımda hava kararmıştı. Denizde ve sonrasında verdiğim çabalar beni yorgun düşürdüğünden deliksiz uyumuştum.  Aşağı inme vaktiydi. Göğüs dekolteli oldukça mini olan kırmızı elbisemi giydim. Saçlarımı havalandırdım. Siyah ayakkabı ve küçük çanta ile artık hazırdım. Yemek saati neredeyse bitmek üzereydi gözlerimi etrafta dolaştırdım burada yoktu. Barda şansımı denemeye karar verdim, Bingo onu bulmuştum. Yalçın Bey ve tayfası her zaman oturdukları masadaydılar. CD ‘de gördüğüm gençlerden birkaç tanesi yanındaydı.  Beni fark etmemişti. Tombik barmenim sormadan bir kadeh şarap verdi. Aramızdaki iletişim mükemmeldi. “Geçmiş olsun, neredeyse boğuluyormuşsun” “Fark etmeden çok açılmışım, oldukça büyük bir balık vücuduma değince panikledim” “Denizin şakası olmaz” “Biliyorum hata ettim” Bar iyice kalabalık olmuştu, kadehimi elime aldım. Omzuma sert bir darbe yedim. Elimde ki şarap kadehi o anda içki söylemeye gelen kadının üstüne döküldü. Kadın resmen ciyakladı.“Dikkat etsene, mahvettin elbisemi ay rezil oldu” “Özür dilerim ama suç benim değildi” “Ne demek senin hatan, dikkatli olmalıydın ne kadar pahalı olduğunu biliyormusun” Derin bir nefes aldım, tüm arızalar beni buluyordu… “Benimde omzuma vurdular, bir an boş bulundum. İnanın bende çok üzüldüm” “Dikkatli olsaydın, dökülmezdi” Kadının tavrı sinirlerimi bozmaya başladı “Kaç kere daha özür dilemem ve benim hatam olmadığını söylemem gerekiyor” “Bu en ünlü modacının özel dikimiydi, şarap lekesi çıkmaz rezil ettin güzelim elbiseyi. Bin kerede özür dilesen. Hatanı telafi edemezsin. Bir eşi daha yok bu elbisenin” Hala bağırıyordu, sesini kesecek gibi değildi. Dayanma sınırımı geçtim ve kibar çenemi açtım. “Hiç özelmiş gibi durmuyor, Salı pazarında bunun gibi kıyafetler çok. Hatta geçen hafta ayni modeli gördüğüme eminim. Yanımda duran bayanın ne çirkin bir model dediğini bile duydum.” Kadının gözleri fincan tabağı gibi açıldı, duyduklarına inanamıyor gibiydi.“Terbiyesiz” deyince, sinirlerim iyice hopladı, daha fazla kendimi ezdirmeye niyetim yoktu… “Bana bak sarışın, kaza olduğunu söyledim, özür diledim sen hala şirretleşmeye devam ediyorsun. Sinirimi daha fazla bozma istersen, temizlemeye gönder ücreti neyse öderim” Bana çarpan adamda özür diliyordu. Kadının gözü dönmüş halde, adamı duymuyordu… “Hadi Hande uzatma kaza olduğu ortada” Yalçın gelmişti, bu sarışının onun sevgilisi olduğunu anlamalıydım. Kadın kırmızı ojeli çapa gibi uzun tırnaklı parmağıyla beni gösterdi, sanki çok uzakta oturuyordum “Bak sevgilim, bu kadın güzelim elbisemi mahvetti” Yalçın bana bakmıyor, sadece kadınla ilgileniyordu “Uzatma Hande. Temizlenince geçer” “Sevgililerinde senin gibi sinirli” Kısa sert bir bakışla ödüllendirildim, kadını kolundan çekerek götürdü. Bara geri döndüm arkalarından bile bakmamıştım, artık canım yanıyordu.  Ben bu değildim, bir erkek için daha fazla küçülemezdim. “Sizden de özür dilerim, inanın istemeden kolunuza çarptım” diyen adam otuz yaşlarında iyi görünümlüydü. Gerçekten pişman olduğu belli oluyordu. “Özrünüz kabul edildi” “Dökülen içkiniz yerine. Bir kadeh daha şarap ısmarlamama izin verin” “Gerek yok” “Lütfen ısrar ediyorum, ismim Vedat” Tekrar yok dememe fırsat vermeden, iki kadeh şarap istedi. “Bende Irmak” “İstersen ilerideki masaya geçelim, buraya gelen giden çok oluyor” “Şimdilik burası iyi”  İlk kadehler içilmeye başlanmıştı, neşeli hoş sohbet bir adamdı. İstanbul’da büyük bir beyaz eşya markasının ana bayiliğini yaptığını ve çok sevdiği bir nişanlısı olduğundan bahsetti. Her an tetikte olan sinirlerim bu itirafla gevşedi. Nişanlısıyla nasıl tanışıp aşık olduğunu. Cadaloz kaynanasından çok çektiğini bir bir dinledim. Olayları çok komik bir şekilde anlatıyordu. Bir süre sonra kahkahalarımı tutamaz olmuştum. Gülmelerimizden insanlar rahatsız olmaya başlamışlardı. Lavaboya gitmek için izin aldı, ‘sakın kaçma’ demeyi de ihmal etmedi. Gülümseyerek ardından baktım… “Yeni tanıdığın birisiyle bu kadar samimi olmaktan korkmuyor musun” Yalçın yanıma gelmişti, içkileri tazelemesi için barmene işaret etti, Yüzüne bile bakmadım“Ben sadece muhabbet ediyorum, senin gibi birkaç saat tanıdığım birini koynuma almıyorum” içkimden bir yudum daha içtim. “İstersen al… Bana ne” “İşte bende sana onu söylüyorum… Sana ne”  “Senin dilini koparmak gerek. Üç gündür bana yanaşmaya çalıştığını fark etmediğimi mi sanıyorsun, amacın ne” İyice yanıma yanaşmıştı. Bar ve onun arasında kalmıştım, kıpırdayamıyordum… “Sence ne olabilir?” “İkide bir kadınlarımla ilişkilerimden bahsediyorsun. Niyetin benimle macera yaşamaksa başka kapıya derim. Çocuklarla işim olmaz ve tipim değilsin” “Ben çocuk değilim. Yirmi dört yaşındayım ve sen beyefendi zorla seninle yatacak değilim. Burada onlarca adam var. Tipimden hoşlananı elbet bulurum” “Sen ateşle oynadığının farkında mısın, senin gibi tecrübesiz birini yakarlar” “Tecrübesiz olduğumu nereden biliyorsun?” Saçımdan ayağıma kadar şöyle bir süzdü, bakışları küçümseme doluydu “Fahişemisin?” söylediği söz sondu… “Seni soysuz herif” İki elimle göğsünden ittim. Dağı yerinden oynatmaya çalışmak gibiydi. Ayağımla tam dizine tekme attım. Bir anda ne olduğunu şaşırdı. Hemen çantamı kaptığım gibi kaçtım. Arkamdan  ‘ Seni elime geçirirsem öldüreceğim’ diye bağırıyordu. Koşarak odama geldim. Peşimden gelmesinden çok korkmuştum, aslında çok da haksız değildi. Üzerimde ki elbiseyi hırsla çıkardım yırtmaya çalıştım, esnek kumaş olduğundan bunda bile başarılı olamamıştım. Yatağa sırtımı yaslayarak yere oturdum kollarımı bacaklarıma doladım. Ben bu kadar basit biri değildim, parasızlık elimi kolumu bağlıyordu… Karakterime ters gelen hareketleri yapmaya mecbur olduğum için doyasıya ağladım. ***** Yine sabah olmuştu, ağlamaktan bitap düşmüş olduğum yerde halının üzerinde uyuyup kalmıştım. Her yerim ayrı ağrıyordu… Suat’ın istediğini yapamayacaktım. Bu iş bana göre değildi. Tamam, kendimi ona hazırlamıştım. Görünce hislerim daha da çok yoğunlaşmıştı. Adam açıkça tipi olmadığımı, beni istemediğini söylüyordu. Daha fazla zorlayamazdım. Hem kendimi hem de onu. Şimdilik Suat’a hiçbir şey söylememeye karar verdim. Bir ay daha buradaydım. Ona görünmeden tatilimin tadını çıkartacaktım. Yüksek topukları, seksi bikinileri bir kenara attım, rahat ettiğim mayomu, şortumu, terliklerimi giydim, çantama bir kitap attım ve aşağı inmeye hazırdım.  Havuzun etrafı her zaman ki gibi çok kalabalıktı. Zaten havuzda yüzmekten hoşlanmıyordum. Deniz kenarına doğru yürüdüm. Asla iskelenin olduğu tarafa gitmeyecektim. Yine orada oldukları belliydi. Sahildeki şezlongların birine geçtim. Aramızdaki mesafe oldukça uzaktı. Beni bulunduğu yerden zor görürdü. Fazla açılmadan yüzdüm çok rahatlamıştım. Denizin serinliği iyi gelmişti. Kurulandım uzandım. Elime kitabımı aldım, tam okumak için konsantre olmuştum ki,“ Dün gece nereye kayboldun” soran kişi Vedat’tı, kolunda çok sevimli görünen bir kızla birlikteydi, “Acil gitmem gerekti kusura bakma” “Bak sana dün gece bahsettiğim, hayatımın aşkı, uzatmalı nişanlım Sevgi. Bu arkadaşta dün gece seni anlatıp kafasını şişirdiğim Irmak” “Aman Vedat yine komikliğin üstünde”  Çok samimi insanlardı yanıma oturdular, bir süre sonra aramıza dört beş kişi daha katıldı. Muhabbetleri çok güzeldi. Neşeleri bulaşıcıydı, hepsi de birbiriyle arkadaşlardı. Beni de içlerine aldılar, hiç yabancılık çekmiyordum. Yine kahkahalar, havalarda uçuşuyordu, hep birlikte denize girdik. İşte bu gerçek bendim her zaman gülen, rahat olan ben. Tatilimin keyfini çıkarmaya kararlıydım. Yalçın sosyete gurubuyla istediği gibi takılabilir. İstediği kadar sarışını koynuna alabilirdi.  Kalbimden ince bir sızı geçti. Sus dedim kalbime sus o doğru adam değil, kalbim bir daha sızladı ben hala onu istiyorum der gibi. Vücudumdaki yumruğum kadar organa pabuç bırakacak değildim. Sızlanmalarını duymazdan gelmeye karar verdim. ****  Sırf gündüzlerim değil gecelerimde neşelenmişti, otel içindeki her aktiviteye katılıyorduk. Bir ara animatörlerin gösterisinde Vedat kadın kılığında sahneye çıktı. Başında sarı kalın yünden yapılmış örgülü bir peruk. Altında Hawaii’li kızların giydiği gibi sazdan bir etek vardı... Devasa sutyeninin içine kocaman balonlar koyulmuştu. Göğsündeki kıllarla iğrenç gözüküyordu. Çok aşırı şekilde makyaj yapılmıştı, mavi koyu far ve kıpkırmızı bir ruj. Sahnede yaptırdıkları komikliklere tüm izleyenler gülüyordu “ Ben bu adamı böyle görseydim, kaçar giderdim” Sevgi gülmekten fenalık geçiriyordu.  Vedat sahneden indi bir erkek, kadın gibi davranıp ne kadar seksi yürürse o halde Sevgi’nin yanına geldi. Kıpkırmızı dudaklarıyla nişanlısını öpmeye çalışıyordu, nihayet başardı, bana baktı  “Seni de yanağından öpeceğim”  Bu sözün üzerine kaçmaktan başka çarem yoktu o da peşimden koşmaya başladı. Gülerek kaçıyordum Sevgi’de ‘ben kadınımı kimseye kaptırmam’ diyerek peşimizden koşuyordu. Bir duvara tosladım, kolları olan bir duvar düşmemem için vücuduma sarılan bir duvar Yalçın. Vedat’la, Sevgi hala koşturuyorlardı. Kendi hallerindeydiler beni fark etmemişlerdi. “Bırak beni” alevler bedenimin etrafındaydı, “Kollarımın arasında olmayı istemiyor muydun?”  vücudumu biraz daha sıktı, “Sen beni istemediğini söyledin” kurtulmak için çabaladım…“ Maceranı yaşayacak erkek bulamadın mı?” “Şimdilik eğleniyorum, hoşuma giden birini elbet bulurum” yüzüne bakabilmek için başımı iyice geriye atmak zorunda kalmıştım, koca gözleri çakmak çakmaktı…“Hala aramaktan vazgeçmedin mi?” “Vazgeçmedim, şimdi beni bırak gideyim” Vedat ve Sevgi yanımıza geldiler… “Ne oluyor burada” Vedat’ın sesi sertti, üzerindeki kıyafetle uyuşmasa da beni korumaya çalışması hoşuma gitmişti. Yalçın kollarını bedenimden çekti. Yangının içinden buz gibi suya  atılmış gibi hissettim. “Düşüyordum bu… ABİ… Beni tuttu, hadi gidelim çocuklar” yürürken kıkırdıyordum, Yalçın’ın “Hey Allah’ım, bu kız beni deli edecek” dediğini duydum, hak etmişti kasıntı… Arkadaşları kahkahayla gülüyorlardı. Arkama bakmadım, beni izlediğini hissediyordum. Ne kadar istemesem de gözlerim hep onu arıyordu. Birkaç gündür yanında sarışın sevgilisi olmuyordu. *****
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD