6.Bölüm

2133 Words
İyi okumalar dilerim... Kartal Piroğlu'ndan anlatım... Misk; Ateşe değmişçesine yanıyordu ellerim. Yapmam gereken onca iş varken yerimden kıpırdayamıyordum. Gözlerimi bir an kırpmadan sadece onu izliyor ve içiyordum. Saçlarına bulanan kanın rengi çürümüş olsa da içimi eziyordu. Bu kadının beni hedef alan kurşunun önünde ne işi vardı? Geride bıraktığım dört gece sadece bunu düşündüm. Her şey o kadar anlamlı bir o kadar da anlamsız geliyordu. Duyumsadığım mistik koku beni ona çağırırken yapmam gereken tek şey bu camın ardından onu izlemekti. Sabırlı olmak ise ilk kez bu kadar zoruma gidiyordu. Gözlerim anlık ellerime takıldı. Zorla yıkadığım ellerimin arasından onun kan izleri aktı. Peki bu masumiyete bulaştırdığım leke bir damla su ile temizlenecek miydi? Sıkıntıyla soluk alıp sol elimdeki kadehi dudaklarıma yasladım. Her yudum boğazımı yakarken içimdeki acıyı bastıramaması sinirlerimi daha çok geriyordu. Yerimden kalkıp salona yöneldim. Ağrıyan boynumu ovup içeride beni bekleyen ekibe baktım. Mario beni ilk fark eden kişi oldu. Ayağa kalkıp sıkıntıyla soluk alırken "dur dostum biraz bekle" diyerek araya girdi Daniel. Yorgunca tekli koltuğa oturup başımı arkaya doğru attım ve gözlerimi kapattım. Petro daha üç gün daha uyutma işlemine devam edeceklerini söyledi. Yarın ise ciğerlerindeki tüpü çıkartıp doğal nefes almasını sağlayacaklar. Başıma giren ağrı ile çenemi kasmaya başladım. "Kartal konuşmamız gerekiyor. Kendini toparla ve dört gündür ertelediğin şu toplantıya katıl". Sert bir soluk alıp oturduğum yerden ayağa kalktım. "Kimin yaptığını buldunuz mu? Kimler benim mekanımı bastı karşıma getirdiniz mi? Cevap ver Mario bana içeride yatan kadının hayatına sebep olanları buldun mu?". Hiçbirinden ses çıkmazken öfke ile ortada duran sehpaya tekme atıp "cevap versenize" diyerek haykırdım. Daniel yerinden kalkıp karşımda durdu. "Malikaneye geç, duş alıp üzerini değiştir. Bir saat sonra hepsi o masada olacak dostum". Duyduklarımla bir adım atıp ona daha çok yaklaştım. "Söz veriyorum Kartal. O masada olacaklar". Başımı hafifçe sallayıp kapıya yöneldim. Hızlı adımlarla Malikaneye geçerken Brandon belirdi yanımda. "Efendim bu zarfı avukatınız göndermiş". Duraksayıp elinde bulunan büyük zarfı parmaklarımın arasına aldım. Daha hızlı adımlarla yürümeye başladım. Açık olan kapıdan içeri girip kimseye bakmadan merdivenlere yöneldim. Kendi odama girip derin bir nefes aldım. Sakin adımlarla yatağa geçip yavaşça oturdum. Bu zarfın içinde o yatakta yatan mis kokulu kadının hayatı yer alıyordu. Peki neden kendimi bu kadar güçsüz hissediyordum? Bu zarfın içinde yer alan kağıt parçaları korkutuyordu beni. Hayatını merak ettiğim kadının gerçekleri bir adım geri durmamı sağlıyordu. Yastığımın altına yerleştirdiğim zarfı bugünlük unutma kararı aldım. Oturduğum yerden kalkıp banyoya adımladım. Üzerimdekileri çıkartıp küvete attım bedenimi. Yorgundum, ılık su vücuduma akmaya başladığında nefesimi tutup bekledim. Tüm düşüncelerimi kenara koyup tuttuğum nefesi dışarı verdim. Gözlerimin önüne serilen görüntüler ile ellerimi fayanslara dayayıp var gücümle vurdum. Gün hesap günüydü. *** Markus aracı sağa çektiğinde başımı kaldırıp etrafıma bakmaya başladım. Burası cehennem kapanıydı, burası benim evim celladı olacaklarımın ise mezarıydı. Brandon kapımı açtığında sakince inip başımı gök yüzüne çevirdim. Ceketimi düzeltip etrafı saran adamlarımla tek tek göz göze geldim. "Hadi dostum kurbanların içeride seni bekliyorlar". Daniel'in kurduğu cümle ile başımı indirip önümde açılan kapıdan içeri girip aslanlı yoldan yürümeye başladım. Uzakta olan masayı inceledim. O an şaşkınlık beni afallatırken adımlarımı biraz daha hızlandırdım. Simo Rodriguez Tam karşısına geçip oturdum. Ekibimde benimle birlikte yerlerini aldığında Raul konuşmak için ortaya attı kendini. Elimi kaldırıp masaya birkaç kez sakince vurdum ve susmalarını işaret ettim. "Benim mekanıma saldıracak kadar ne yaptım sana?". Sorduğum soru ile her birinin de yüzü gerildi. Başımı kaldırıp gözlerinin içine bakarak ekledim. "Kızın Maria'ya rağmen nasıl yapabildin merak ediyorum Rodriguez. Anlat". Sessizliği canımı sıkarken çok konuşmaya hevesli olan Raul'e çevirdim bakışlarımı. "Çünkü ölmen gerek piç kurusu. Senin gibi piçlerin ölmesi gerek". Bu söylemi beni oldukça güldürdü. Öyle ki yerimden kalkıp deliler gibi gülmeye başladım. Mario yerinden kalkıp masamın başına geçti. Aniden duraksayıp başımı sertçe onlara çevirdim. "Kızını kovdum, canımı sıktı üstelik fazla seks meraklısı. Onu doyurmak için tüm İspanya seferber olsa bile yetmez. İnan bana dostum kızın çok azgın bir sürtük". Raul yerinden kalkmaya çalıştığında arkasında bekleyen Brandon omuzlarından bastırarak onu durdurdu. "Annenden bahsetsene Kartal. İstanbul'da yemediği mal kalmamış hatta büyük fahişeymiş. Anlat dostum bak şimdiden kasıklarım sancılandı. Ölümü kötü o doyumsuz sürtüğü altımda inletmek isterdim". Belimden çıkarttığım silahı hiç düşünmeden çıkarttım ve ona doğrultarak tetiğe bastım. Kafasını hedef alan kurşunla masaya serilirken adımlarımı Simon Rodriguez'e çevirdim. Korku; gözlerini esir alan o saf korkuyu görmek delirtiyordu beni. "Çok vaktin yok piç kurusu. Nedenini söyle ve geber". Dudaklarını birbirine bastırıp arkasına yaslandı. Kızını, oğlunu kurban eden adamın şu tavrı bile ölme sebebiyken hissettirdiği ukalalık sinirlerimi daha çok bozuyordu. Başını dikleştirip konuşmaya başladı. "Ateşe değdin Piroğlu. Beni öldürmem hiçbir şeyin sonu değil. Aksine hayatının savaşını başlatmış olacaksın. Cehennemde seni bekliyor olacağım". Bu adamın ölümü bu kadar kolay olmamalıydı. Onunda hassas olduğu bir nokta kesinlikle vardı. Bunu bulmak benim için zor değildi. Oyun oynamak istiyorsa ben varım. Bakışlarımı Daniel'e çevirip ufak bir baş işareti ile yerin altını gösterdim. Cehenneme gitmeye bu kadar meraklı olan adamı mahrum bırakmayacak kadar şefkatli biriydim. Brandon elindeki siyah kumaş parçası ile pisliğin gözlerini kapattı. Mario onun tarzı olan dikenli kelepçelerle yanıma geldiğinde başımı hafifçe sağa sola doğru salladım. "Hâlâ daha en sadistimiz sensin dostum. Benim kelepçelerime bakıp göz devirme". Dudaklarımdan çıkan kahkahamla hepsinin bakışları üzerime çektim. "Onun içinde çok ilginç fakirlerim var Mario merak etme. Ölümü hiç kolay olmayacak". Daniel Rodruigez'i yerinden kaldırıp uzun dar koridora doğru sürüklemeye başladı. Anlaşılan ilk el onun olsun istiyordu. Onları gerimde bırakıp çıkışa doğru yürümeye başladım. "Nereye Kartal?". Duraksayıp omzum üzerinden başımı çevirerek Mario'ya baktım. "Yılanın kıçı elimizde dostum. Başını bulmaya gidiyorum". Elindeki kelepçeleri yere fırlatıp sert adımlarla yanıma yöneldi. "O zaman birlikteyiz Kartal. Merkeze gidelim ilk önce. Sonra listelerden başlarız yok etmeye". Hafifçe başımı sallayarak onu onayladım. Birlikte araca binip yol almaya başladığımızda yine burnumun direği sızladı. Aklımda kokusu ile beni saran kadın vardı. Hafızamdan silinmeyen gülüşü, sertliği ve vurulduğu an. Sertçe burnumu çekip gözlerimi kapattım. Dudaklarıma dokunduğu o an canlandı göz kapanlarımın perdelerinde. Kendime gelmek adına gözlerimi aralayıp camı açtım. Sert rüzgar yüzüme vurduğu an derin bir nefes çektim içime. Kalbimi sızlatanın ne olduğunu çözümleyemiyordum. Bu döngü içinde karanlığıma kapıldığım gibi tüm dünyayı da içine çekmek istiyordum. "Dostum o kadın iyi olacak". Bakışlarım yanımda oturan Mario'yu buldu. "Seni ona çekenin ne olduğunu inan bana bende çok merak ediyorum ama iyi olacak. Ve biz bunu ona yaşatanları bulacağız". Hafifçe başımı salladım. Konuşup daha fazla dikkatimin dağılmasını istemiyordum. Önümüzde uzun bir süreç vardı. Güven dolu bakışları üzerinde hissetsem de ben kendime güvenmek istiyordum. Kurtulamadığımın geçmişin ve o çamurlaşmış hayatın zehrini unutmalıydım. Araç durduğunda düşüncelerimi zihnimden savurdum. Kapımı açıp hızla indiğimde Mario "yine yakıyorsun bebeğim" diyerek takıldı. Onun bu ifadesi gülme sebebim oldu. Yanıma gelip "gerçekten şu kızlardan birini götürmek aklının ucundan geçmedi mi Kartal?" diye sordu. Yüzümde beliren sert ifade ile geri çekilip ellerini havaya kaldırdı. "Tamam dostum sormadım say". Bir gün şu lanet çenesini zevk ile kıracaktım. Ceketimin iliklerini açıp plazanın kapısına doğru yürümeye başladım. Karşılama hostesi tüm nezaketi ile karşımda eğilirken biraz önce Mario'nun söyledikleri canlandı gözümde. Tüm çalışanları es geçip yönetime ait olan özel asansörlerin bulunduğu alana doğru ilerledim. Ekip haberi almış gibiydi. Başımı yukarı kaldırdığımda üst kat personelinin nefes almadan çalıştığını cam tabanlardan görebiliyordum. Bundan sonraki sürecin daha yoğun olacağını varsayarsak gerçekten de nefes alamayacaklardı. Asansör Mario'nun düğmeye dokunması ile açıldı. İçeri girdiğimde sakinliğimi koruyordum fakat hala daha biraz önceki konuşmaya takılıydı zihnim. Kapanan kapıların ardından Mario'nun boğazına yapışıp onu havaya kaldırdım. "Bir kez daha yanımda çalışanlara kötü gözle baktığını görürsem tanrı şahidim olsun ki yok ederim seni. Ne dostluk düşünürüm ne de birlikte büyüdüğümüz o çocukluğu. Duydun mu beni?". Nefesi kesilen Mario dudaklarını araladı ama konuşamadı. Öfke ile onu yere çarpıp üzerimi düzelttim. Adam olacaklardı, yanımda duran herkes insan olmayı başaracaktı. Sertçe burnumu çekip duran asansörün açılan kapıları ile yürümeye başladım. Hoş geldiniz sesleri yükselirken bakışlarım dar koridoru hedef aldı. Burası bizim sığınağımız ve dünyayı yönettiğimiz üst. Özel kapıyı açtığımda Mario'nun sürünerek yanıma geldiğini gördüm. Onun böyle bir derse ihtiyacı vardı. Ona kendimi hatırlatma bir hayli geç kalmış olan ben beynine bir kez daha öfkemi kazıdım. Arkadaşım olmasının hiçbir önemi yok. Yanlış ata oynayan şah ve mat olmayı göze alır. Güvenlik şeridini geçip kapıyı arkamızdan kapattığımız gibi bir diğer asansör ile en üst kata çıkmaya başladım. Yüzüme bakmıyordu, kesik kesik soluk alıyor ve sırtını bana dönük kendine gelmeye çalışıyordu. Onu görmezden gelerek asansörün durmasını bekledim. Kısa sürede açılan kapılardan dışarı çıkıp büyük salona doğru yöneldim. Ekip karşımda hazır bir halde beklerken Valentine konuşmaya başladı. "Bay Daniel arayıp durum hakkında bilgi verdi efendim. Tüm listeleri kontrol ettik ve yeniledik. Özel dosyalar ile birlikte masanızda". Başımı sakince sallayıp ona yaklaşmaya başladım. Karşımda her daim kendinden emir bir halde duruşu olan bu adama her koşulda güvenirdim. Gözü pek adamlarımdan biri ve oldukça zeki. Ellerimi kaldırıp omuzlarına yerleştirdim. "O masaya bıraktığın bilgilerden daha fazlasına ihtiyacım var Valentine. Bana daha fazlasını vermelisin adamım". Başını dikleştirip sertçe salladı. Ellerimi üzerinden çekip arkamı döndüm. Rodruegez'in arkasında başka isimler vardı. Bana baş kaldıracak kadar kuvvetli bir adam değildi. Üstelik geçen yıl iflas edip göz bebeği olan holdingini kaybetmiş biri olarak. Odama geçip masaya doğru yürüdüğümde Mario'nun çoktan çalışmaya başladığını gördüm. "Ne durumda?". Sorumu duymazlıktan gelerek elindeki telefona sarılıp birini aradı. Yerinden kalkıp boydan camın önüne dikildiğinde kaşlarımı çatarak dikkatle onu izlemeye başladım. "Brandon merkeze gel hemen. Sana vereceğim şifreleri Daniel'e ulaştır. Yanına Mustafa'yı da al". Telefonu kapatıp yüzünü bana döküp sert bir ifade ile gözlerimin içine baktı bir süre. Ardından "Erdal amcanın hayatı tehlikede Kartal. Köşkü arayıp güvenliği iki kat seviyeye çıkart hemen" dedi. Öfke ile soluk alırken "nasıl anladın?" diye sordum. Masaya dolanıp beyaz bir kağıt aldı eline. Koordinat ve şifreli konuşmalar olduğunu gösteriyordu. İkinci satırda yazan Tilki ifadesi ile dişlerimi sıkmaya başladım. "Orospu çocuğu. Bu Gercia Esperanza'nın işi". Aslında elimdeki şifrelerle kimin en büyük düşmanım olduğunu da bulmuş oldum. Kapı birkaç kez tıklanıp açıldığında başımı sertçe o yöne doğru çevirdim. Valentine elinde küçük bir kağıtla gözlerimin içine baktı. Konuşması için baş işareti verdiğimde "Gercis Esreranza" dedi. O andan itibaren merkezde olan yüz elli kişi kırmızı alarm verilmiş bir halde operasyon hazırlığına başladılar. Bilişim servisinin başına geçtiğimde sistemlerin bütün kilitlerinin kırıldığını gördüm. Yüz tarama sistemini parmak izi okuyucuları ile birleştirmişler. Rose öfke ile yerinden kalkıp "olmuyor" diyerek bağırdı. Mario "Erdal amca burada Kartal" dedi bir anda. İçimin rahatlaması ile Rose'nin yanına geçip bilgisayarı kontrol etmeye başladım. Valentine ana bilgisayarda kod girip şifreleri kırarken başını kaldırıp "128-421-682" numaralarını bana verdi. Hemen sisteme girip karşımda beliren kimliği onayladım. Eşleştirdiğim blok kimlik ile onay kodu alıp yanımda oturan Semih'e ekranı gösterdim. "Bu kodları kullanıp Esrepanza ailesinin tüm banka bilgilerini ele geçir. Ardından sanal hesaplara dağıt ve dışarıdaki ekibi yönlendir". Omuzlarımda yıllardır hissettiğim dayanağın sıcaklığı belirdi. Derin bir nefes alıp başımı usulca salladım. Baba bildiğim onu ömrümce ata olarak kabul ettiğim çınar ağacım nefes olmaya gelmişti. Yerimden kalkıp tam karşısına geçtim. Varla yok arası bir tebessüm vardı yüzünde. Bir adım atıp daha yakınıma gelerek dudaklarını araladı. "Ben oğlumun her daim yanındayım". Bu güven kokan sözcükleri ondan duymak yaşadığım dünyada daha çok ayakta kalmama sebep oluyordu. İşimiz silah değildi. İşimiz günümüzün en tehlikeli savaşlarından biriydi. "Merak etme zenginden alıp fakire dağıtacağım". İşte en büyük ilkemiz buydu. Haksız kazançları elde edip insanların hayatlarına zulüm eden hainleri en sevdikleri tutku ile, paraları ile vuruyorduk. Burada çalışan herkes bunun için yemin etmiş insanlardı. Mario babamı odama götürürken ana bilgisayara geçip durumları kontrol etmeye başladım. Daniel nefes nefese içeri geldi. "Valentine bu flaşh bellek ile bütün dağılan işleri toparla. Devreye soktuğun andan itibaren kırk beş saniyen var". Rose "operasyon tamam" diyerek yerinden kalktı. Semih "kelebekler uçuşa geçti" dedi ve gururla yüzüme bakmaya başladı. Hepsi insan üstü çaba sarf edip bu işin hakkında geldiler fakat en önemli görev Valentine'deydi. Erkanda beliren saniye geriye doğru akarken Daniel yerinde duramıyordu. "Bu kadar, bu iş bu kadar". Kendime hakim olamayarak yine kahkaha atmaya başladım. Şimdi sırada bu işi kadim düşmanlarıma bildirme zamanıydı. "Kartal birkaç dakikalık zamanın var mı oğlum?". Babamın seslenmesi ile başımı o yöne çevirdim. Mario başını onaylar anlamda sallarken hızlı adımlarla onların yanına doğru yürüdüm. Hep birlikte odama geçtiğimizde babamın yüzü aniden gerildi. Anladığım kadarıyla pekte hoş olmayacak bir konuşma gerçekleşecekti. Beklentiyle babamın gözleri içine baktım. "Oğlum tek seferde söyleyeceğim". Sıkıntıyla soluk alıp ekledi. "Babanın durumu gittikçe kötüye gidiyor". Hiddetle ellerimi masaya geçirip "sakın baba, sakın bir daha bunu söyleyeyim deme. Benim bir tek babam var o da sensin" dedim. Ağzını açacağı an elimi havaya kaldırıp susmasını sağladım. Hayatımda en son isteyeceğim şeydi onun kalbini kırmak. Kendime hakim olmaya çalışarak ona yaklaştım. "Benim soyadım Piroğlu. Kimin sikinden düştüğümün bir öneminin olmadığını sen öğrettin bana. Şimdi o piçin evladı hayattaymış ya da gebermiş bir önemi yok. Yıllar önce beni ve kız kardeşini buraya kaçırdığın günü sakın unutma. Ben o günü bir an olsun unutmadan yaşıyorum". Onları ardımda bırakıp içimdeki kanayan yaram ile çıktım odadan. Nefesim ciğerlerimi zorlarken kendimi balkona attım. O adam benim babam değildi. Beni doğuran kadını satan o adam asla kanım değildi. Derin bir nefes alıp başımı gökyüzüne kaldırdım. Zihnimi işgal eden her şeye inat bir kez daha haykırdım. "Ben Erdağ oğlu Kartal Piroğlu. Ben dünyaya bizim için kafa tutan o adamın canıyım. O adam benim babam". Bölüm bitti...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD