CÜRETKAR +18Güncellenme zamanı May 12, 2024, 10:14
İki yan ayırdığı bacaklarının arasında duraksadığımda küfür ettiğini duydum. Saf bir halde başımı kaldırıp ona baktığımda ne kadar yanlış bir şekilde durduğumu anlamam uzun zamanımı almadı.
Dizlerimin üzerindeydim, bacaklarının arasında duruyordum. Tek fark o sandalyesinin üzerinde, ben ise yerdeydim. Gözlerim usulca gözlerine değdiğinde çakırlarının çoktan koyu mavilere çaldığını fark ettim.
Seslice yutkunması ile boynunda kendini belli eden adem elmasının yukarı, aşağı doğru hareket etmesini izledim.
Yüzündeki acımasız ifade dalgalanmış, bedenimdeki sıcaklığın büyümesine sebep verecek kadar cezbedici bir yüz ifadesine bürünmüştü. Yanaklarım kızarmış, yüzüm alev almıştı. Bedenimi böyle bir ateşin içerisine atan şey onun erkeksi bedeniydi.
Bakışlarındaki karartı beni korkutmuyor, aksine arzunun pençesine sürüklüyordu. Gözleri yanaklarımdaki kızarıklığa, kaküllerime, yüzümdeki mahzun ifadeye değdiğinde dolgun dudaklarını birbirine sürttüğünü gördüm.
Yutkundum.
Yutkunuşumu görmesi ile bedeni seğirdi sanki, iri olan bedeni mümkünmüş gibi git gide büyüdü önümde.
“Siktir…” Tek kelimesi, çenemi titretmeye yetti.
Ne oluyordu bana?
“Ben…”
Konuşamadım, benden daha hızlı davrandı. Uzandı ve sandalyesini şiddetle geri iterken, kollarımı kavradı. Bedenimi kuklaymış gibi masanın altından çıkarttığında, zorlukla ayaklarımın üzerine bastım.
Kalçalarım sertçe arkamdaki masaya dayanırken, kollarımı karayan ellerini tenimden çekti. Sert homurtusu ile gözlerimi kırpıştırdım. İlk defa yanında büründüğüm ürkek bir bakışla gözlerinin içine baktım.
Kendini zorlukla tutan bir boğa gibi duruyordu şuan önümde.
“Sen…” dişlerini birine sürterek gıcırdattı. Gözlerini kısa bir an yumdu ve kendine hakim olmaya çalıştı.
Kollarını iki yanımdan masaya dayayarak beni kapana kıstırdı. Kendimi peynir çalarken kediye yakalanmış fare gibi hissetmem normal miydi?
“Ne işin var bu odada?”
Kendini sakinleştirmeye çalıştığı belliydi. Sesini duyunca ılımlı olacağını düşünerek kendimi telkin etmeye çalıştım. Yüzünü yüzüme eğmesi ile ellerimi arkamdan masaya yaslayıp sırtımı geriye doğru gerdim.
“Ben…yanlışlıkla girdim.”
Fısıltımı duyunca dişlerini birbirine bastırdı, kısa sakallarının arasından dudaklarına bakmamak için kendimle büyük bir savaş verdim ancak ondan bana gelen her neyse, beni ona ittiriyordu.
Engel olamıyordum.
Gözleri kaküllerime değdi, daha sonra iri harelerime. “Yalancı, peri.” Onun gibi bir adamın bu söylediğime inanmayacağı aşikardı ancak aklım, onun bana yaklaşması ile ancak bu kadar çalışıyordu.
“Yalan söylemedim.”
Mümkünmüş gibi iri bedeni ile daha da üzerime geldiğinde kalçalarım, masanın kenarlığına resmen yapıştı. Ona temas etmemek için çabalarken onun bunu istemesi, aramızdaki tezatlığı ölçüyordu.
Göğsüm, gövdesine sürtünürken aramızda tek nefeslik bir boşluk bıraktı. Yüzü, yüzüme doğru düştü. İrislerinin içindeki yansımama bakıyordum, o kadar yakınımdaydı ki kokuş her yanımı işgal etmeye başlamıştı.
Masanın kenarına dayamış olduğu elini usulca yanağıma doğru yükseltti. Ona neden karşı koymadım bilmiyordum. Aklımı bir hayli karıştıran bedeni belki de ona izin vermemi istiyordu.
Sıcak parmağını usulca yanağıma sürttü. “Masamın altında ne yapıyordun peri?” Boğuk fısıltısı ile titredim, karnımdan bacaklarıma, kasıklarıma doğru inen sızı ile inleyecek gibi oldum.
Bacaklarımı birbirine bastırmak istiyordum, bu ne biçim bir histi böyle?
Pantolonunun kemeri karnıma batarken, göğsüm ağırlığı altında ezildi. Kısa bir an nefesim kesilirken, göğsünden yayılan kokusu başımı döndürdü. Odanın içindeki cinsel gerilimi hissetmemek imkansızdı.
Aramızdaki elektrik, birbirimizi çarpacak kadar şiddetliydi.
Sırtım geriye doğru eğilmekten dolayı acıyordu, yüzüm bedenimin hissettikleri yanında acıyla sızlarken yüzü, yüzümü teğet geçerek kulağıma doğru eğildi. “Bacaklarımın arasında ne yapıyordun?”
Edepsiz fısıltısı ile onu durdurmak istedim. Yüzüm kırmızının bilmem hangi tonuna bürünürken utançla gözlerimi kaçırdım. Parmaklarımı masadan çekip üzerime çullanmış olan bedenine değdirdim.
Parmaklarım gömleğinin açık bıraktığı boynuna, göğsüne dokundu. Bedeninin sıcaklığı, soğuk parmak uçlarıma dolandı.
“Çekilir misin?”
Aramızdaki gerilim o kadar kuvvetliydi ki aklımı dolduran beni ona iten şeytani düşünceleri bir yana itemiyordum. Zira şuan çekip öpse, sesim çıkar mıydı bilmiyordum. Karnımdan usulca kasıklarıma inen sızıların şiddeti her saniye büyürken nefesini usulca boynuma üfledi.
Gıdıklandım.
Boynumu kapatmak istediğimde yanağımdaki parmakları çenemi kavrayarak ondan kaçırdığım bakışları zorlukla gözlerine hapsetti. İrislerinin içinde sanki denizin içinde bir şeyler patlıyormuşçasına şiddetli bir arzu ile kaplanmıştı.
“Çekil…”
Damağım, kurumuştu. Sözlerimin kesilmesinin sebebi dudaklarımın kuruluğundandı. Kan, revan içerisindeydim. Beni bahtsız bedevi gibi çöllere düşürüştü. Bir tutam su damlası içinden ondan medet umuyordum. Aklımın içinde sadece dudaklarının ıslaklığı vardı.