
“Kimi yollar yürünmek için değil, hatırlanmak içindir.”
Bir adam...
İsmi Emir.
Kendi hayatının yıkıntıları arasında nefes almaya çalışan bir enkaz.
Aldatılmış bir âşık, terk edilmiş bir çocuk, unutulmuş bir evlat.
Ve sonra...
İstanbul’un gölgeli sokaklarında, geçmişin sisine saplanmış bir sokak simitçisiyle karşılaşır: Sadık.
Ne tam yaşlı, ne tam bu dünyaya ait.
Bir bilge mi, bir meczup mu, yoksa kadim çağlardan kalma bir iz mi?
Sadık, Emir’e bir defter uzatır.
İçinde ne para, ne teselli vardır.
Yalnızca tek bir söz:
“Her iyiliğin ardından bir sınav gelir.”
Ve böyle başlar Emir’in 100 gecelik yürüyüşü…
Her gece bir yara sarar, her adımda bir hayal gömer, her iyilikle bir sınav kazanır.
O artık yalnız bir adam değil;
Kendinden kaçarken kendine dönüşen bir yolcudur.
Ama bu hikâye sadece bir adamın kurtuluşu değildir.
Bu, kadim zamanlardan bugüne uzanan bir hatırlayış öyküsüdür.
Çünkü Sadık, yalnızca bir simitçi değildir.
O, Lokman’ın sessizliği, Hızır’ın gölgesi, Dede Korkut’un kelamı, zamanın içinden süzülen bir bilgelik varlığıdır.
Ve şimdi, gölgesini Emir’e devretmektedir.
Bir Adamın Güncesi
Her bölümü bir kandil, her satırı bir iz.
Ve sonunda, hakikatin kapısında duran bir insan... ya da bir efsane.

