Alp Aslan Dumrul... Aklı ve kalbi arasında sıkışmış bir adam. Geçmişin yüküyle geleceğe yürürken, kendi iç savaşında kaybolmuş bir kahraman.. ..
Bir görev…Bir aşk…Ve gizlenemeyen bir kalp.
Alp Aslan Dumrul, düşmanın ortasında kendi duygularına esir düşerken, Meryem’in saf dünyasında en büyük savaşını verecekti....
Alp Aslan Dumrul… Aklı keskin, yüreği vatanla çarpan bir Türk askeri. Cesaretiyle nice zoru aşmış, düşmanla gözünü kırpmadan yüzleşmişti. Ama bir gün, adı bile başka biriyken girdiği bir mahallede, bir kadına yenildi.
Meryem.... ..
Meryem… Gülen gözleriyle onu sarsan, zerafetiyle içine işleyen kadındı. Aşık oldu. Meryem'in gerçeğiyle sarsıldı.
Ama artık çok geçti.
Çünkü aşk, eksik sandığın yerleri tamamlayan bir şeydi gözleriyle gülen bir kadına çoktan kalbini emanet etmişti... Görev belliydi, kimliği gizliydi. Ama kalbi saklanmayı reddetti.
Koşar gibi merdivenleri çıkarken sesindeki endişe içimde büyük bir korku oluşturmuştu.
Lara'nın korku yada endişeli bir halini daha önce görmemiş oluşum içimdeki panik ateşini Körüklüyordu.
Lara, gibi bir kadın korkmazdı.
Asansörü bile beklemeye uğraşmadan üçüncü kata kadar merdivenleri ikişer ikişer çıktım. Kapıya gelip düğmeye dokunmayı bile zaman kaybı sayarak elimle retçe kapıya vurup seslendim.
"Lara, aç kapıyı!"
Sanki kapıda bekliyor gibi bir an açılan kapıyla bedenimi bir çırpıda içeri sokup telaşla etrafıma bakınırken arkamda kapı kapanma ve kilit sesi geldi. Aynı hızda arkamı dönünce...
Onu gördüm.. Lara..
Gözlerim üzerinde, tepeden tırnağa süzüp anlamamış bir şekilde konuştum.
"Lara hanım, iyi misiniz?"
Üzerine giydiği kırmızı geceliği, önü açık sabahlığından görünüyordu. Gözlerimi hızla üzerinden çekip söylendim.
"Ne bu haliniz?"
"Neden bu tarafa bakmıyorsun Tuncay?"
Sesi hep naif olurdu ama bugün farklı tonda çıkan kadının sesi ile yutkundum.
"Size bir şey oldu sandım."
Konuşarak geldiğim gibi çıkmak için hamle yapınca anahtarı kapıdan çekip aldı.
"Oyun mu oynuyorsunuz Lara hanım?"
"Neden bana böyle davrandığını anlatmadan bu evden çıkamassın."
Sinirle kafamı sallayıp elindeki anahtara uzanınca anahtarı göğüslerine sokup bana baktı.
"Hadi gelde al."
Afran dışardan duyulan gürültülü seslerle oturduğu yerden hızla ayaklanıp dama doğru koştu.
"Afran ağa, ne olur bakasın buraya..!"
Duyduğu sesi tanır gibi olurken aşağıya doğru hızla merdivenlerden indi.
"Ne oluyor Hasan...? Bu ne cürret."
Hasan kolundan tuttuğu kızını sanki çöp fırlatır gibi Afran'ın önüne atıp yalvarır gibi konuştu.
"Ağam, kulun köpeğin olam.Kıymayasın oğluma, al bunu aşiretten kime verirsen ver. Ama oğluma dokunma...!"
"Oğlun yaptığını ödeyecek Hasan...!"
Hasan gözlerinde acıyla Afran ağaya baktı. Afran ağayı bilirdi. Dediğini yapardı.
"Ağam benim oğluma ölüm olan senin bacına da ölüm olur."
Afran duyduğu gerçeklikle yumruğunu sertçe sıkıp Hasan'ın yüzüne indirdi.
"SEN BENİ TEHDİT Mİ EDİYORSUN LAN... !"
Göğsü sinirden inip inip kalkarken öfkeden yere düşen Hasan'ı elleriyle boğmak istiyordu.
"Afran... ! Hasan doğru söyler. Esila içinde ölüm hükmü verilir."
Afran'a yaklaşıp kulağına konuşan eniştesi. Yani kayın pederiyle Afran usul usul karısının babasına döndü. Adamın bir diyeceği var gibiydi.
"Berdel olsun. Aşireti toplayalım. Bu kıza uygun biriyle evlendirirsek Esila ölmez."
***
Xezal(Ceylan) annesi onu doğururken öldü diye babası tarafından suçlanmıştı. Suskun bir kız çocuğu şimdi koca bir aşirete berdel olurken sessiz çığlıklarını bir duyan olacak mıydı...?
***
Küçük bir Ceylan'ın hikayesi....
Herkesin hikayesi kendini yansıtır derler.. Benim hikayem de öyleydi. Kendime yaptığım kötülüğü hiç unutmayacak yep yeni İlayda ile yeniden hayata tutunacaktım. Ancak hayat bana ikinci şansı verecek mi? Bunu ancak yaşarsam görecektim.
****
Bir insan kaç kere ölümle yaşam arasında kalır, kaç kere ölümle burun buruna gelir? Bütün bildikleri yalansa o zaman ne yapar?
***
" Yirmi üç sene." Dedim. Ağlamaktan kuzarmış gözlerimi Aziz'de tutarak. Benden tarafa bakmıyordu bile. Tabiii yaa.. O da biliyordu.
" Sende biliyorsun, seninde bilgin var. Belki tek bilmeyen, haberi olmayan bendim." Dedim. Kızmıştım. Yirmi üç sene ben bir yalanı yaşarken hepsi bilmezden gelmişler.
İKİ KİMSESİZ VE YARALI KALP
" Ben de gelirim seninle nereye gidersen git gelirim. "
Benim vereceğim cevabı bekleyen sabırsız kendiliğinden sürme çekilmiş gibi siyah gözleri yeşillerime sabit ağzımdan çıkacak tek olumsuz cümleye tahammülü yok gibi bakıyor du.
" Ya kendine her kızdığın da yine benim canımı yakarsan."
" Yakmam."
*****
Temiz, masum küçük bir Çiçek dalından kopup solacak mı?
Güçlü, korkusuz bir adam Çiçeğin yeniden kök salması için toprak olabilecek mi?
Elimi tutup parmağıma, beğendiğimiz yüzüğü takarken elimden bedenime elektrik verir gibi titredim. Bakışlarım parmağımda takılı kalmıştı.
" Çok yakıştı " dediğinde kendime geldim.
Boğazımı gıcık tutmuş gibi ses çıkarıp yüzüne çevirdim bakışlarımı. Böyle değerli bir şeye bakar gibi bakıyordu. Bir insan bu kadar güzel bakmamalı diye geçirdim içimden. Hızla kendimi toparlayıp konuştum.
" E-e- evet güzel gerçekten. Şimdi bandajı değiştirelim." Diyerek hızla dün ilk yardım çantasını bıraktığım yere gittim alıp yanına vardım. Malzemeleri sehpaya koyup Araf bey'e baktım. Tek kaşını kaldırıp arkasını döndü. İyide böyle ayakta ben bu yaraya nasıl yetişecektim hiç düşünmüş müydü acaba?
" Araf bey!! Böyle nasıl olacak söyler misiniz?"
" Hay! senin bey'ine " diye ağzında gevelemişti ama duymuştum. " Efendim "
" Yok bir şey yok! " diyerek yatağa oturdu bende arkasına yatağa tırmanırken konuştum.
" Hem siz bugün hastaneye gitmediniz mi? Neden yaranıza baktırmadınız? " Yandan kısacık bakıp konuştu.
" Dedim, karım bayılır, bensiz yapamaz,hemen koştum geldim."
" Ne! " Adam benle dalga geçiyordu birde. Omzundaki yapışkan bandı hızla çekip çıkardım.
" Iııhhh" diye bir ses çıkardı kendini sıktığını sırt kaslarının gerilmesinden anlamıştım.
" Tamam sakin! Şaka yaptım."
" Siz hastanedeydiniz, sizin nasıl haberiniz oldu ?" diye soruma Araf bey'in cevabı daha çok şaşırmama neden oldu.
" Geldiğimde bir dingilin kucağındaydın." diyerek ağzında başka bir şey daha geveledi ama bu sefer anlamamıştım.
" Anlamadım" diyerek yüzüne doğru eğildim. Kısacık bakışları yüzümde ve saçlarımda oyalandı gibi gelmişti ama hızla çekip telaşlı bir sesle konuştu.
" Ihım ıhıımm! Hadi işini bitir artık gelin ağam üşüdüm."
Gelinliği üstünde eve getirdiğim kıza hepsi şaşırmışça bakıyorlardı. Şimdi akıllarında bu deli Halil İbo bir düğünü basıp gelini kolundan tutuğu gibi alıp gelmiştir diye geçirmiyorlarsa bende Halil İbo değilim. Hepsinin gözünde o ifade vardı.
Ee bizim meslekte insan analizi yapmak önemliydi neticede...
" Ne sanıyorsun lan sen kendini! "
Tarık ağamın sert sesi odada yankı yaparken etrafta saklanacak bir yer aradım.
" Ben neyse onu dedim ağam."
Bir anlık öyle bir şeyi nasıl dedim niye çıktı ağzımdan bilememiştim. Ama Tarık ağamın ölmüş anama laf etmesi gururuma dokunmuştu. Sinirle bana doğru iki adım daha atarken ellerimi önüme bağlayıp olduğum yerde büzüldüm. Sert sesi yeniden kulağıma gelince hafif kafamı kaldırdım. Sertçe kaldırdığı eliyle kendimi yüzüme inecek olan tokada hazırladım. Ben alışıktım dayak yemeye.
" Demek karım olmaya bu kadar mereklısın öyle mi? "
Şaşırıp gözlerim ilk kez gözlerinin içine bakarken ne olduğunu anlamadan beni arkamda duran yatağa omzumdan tek eliyle ittirdi.....
****
Bedenimi acıyla yatağın dibine çekerken sinirle kapıya yaklaşan ağama kısık sesimle konuştum.
" Keşke tokat atsaydın ağam! "
****