Bana istgrm sayfam dreame_yazari\'inden destek olur musunuz...
Göğüs kafesine sığdıramadığın en ağır yük, yaşadıklarını ve gördüklerini hak etmediğini bilmektir...
İki acı ruh birbirini tanır ve iyileştirir...
Savaş sırasında düşman eline geçen fakir köylü kızı Meva, Türklerden nefret edip Meva'yı esir alan bir binbaşı Andrew Wilson...
"Kararını verdin mi Türk kızı? Benim altıma mı yatacaksın? Yoksa seni tüm askerlerimin altından mı geçireyim?" diyerek küçümseyici bakışlarını önünde kızın bedeninde gezdirdi.Meva ne yapacağını düşünürken
"Allah senin belanı versin" diyip Andrew'in ayaklarının dibine tükürdü. Andrew sinirle Meva'nın kolunu kavrayıp onu askerlerin önüne itti.
"O artık sizindir, ona istediğinizi yapın" diye bağırdı.
Askerler Meva'ya bakıp sırıtırken, Meva'nın kalbi son derece hızlı atıyordu...
Hikayede tecavüz, aşağılama, hor görme, Aldatma v.b şeyler olacaktır. Hikaye ağır bir anlatımla devam edecek ve çok fazla ters köşe olacaktır. Ona göre okuyun 😉
"Berdel olmak zorunda değilsin Zehra. Kimse benim kardeşimi istemediği bir evliliğe zorlayamaz"
Gözüme hücum eden gözyaşlarımı geriye iterek Atahan abime baktım. Kurallar belli, karar verilmişti. Abim bu şehrin en sözü geçen ağası olsa da hüküm belliydi.
"Ben berdeli kabul ediyorum abi. Sadece Serdar ağa ile değil üvey erkek kardeşi Alaz ağa ile berdel olmak istiyorum. Bunu sağlarsan senden başka bir isteğim yok" dedim.
Abim şaşkın gözlerle bana bakıp
"O gencin aksak olduğunu biliyor musun? Yani onunla evlenmek istediğine emin misin?"
"Aksayarak yürüdüğünü biliyorum ama ben Serdar ağayı istemiyorum abi" dedim.
Abim bana sorgulayan bakışlarını yollarken
"Sadece Alaz ağa ile evlenmek istiyorum. Ona kalbim ısındı" dedim.
Daha adamı hiç görmemiştim ama abime yalan söylemek zorunda kalmıştım.
"O şerefsiz Boran'ı öldüreceğim. Bir kadın neyine yetmedi de birde kız kaçırıyor" diye dişleri arasından konuşan abim haklıydı.
Boran abim Yaren yengemin üzerine kuma getirince, yengemin babası kızını alıp götürmüştü. Bende abim yüzünden berdel olmak zorundaydım...
"Sen benim ruh eşim misin?"
"Kapat çeneni yok öyle bir şey"
"Nasıl yok? Dokunduğun yerlerden kıvılcımlar yükseliyor"
"Sana çeneni kapatmanı söyledim, biri bunu duyarsa seni gebertirim"
İçimden burukça bi tebessüm bıraktım kendime
"Ruh eşini mi öldüreceksin?"
"Sen benim değil ruh eşim fahişem bile olamazsın. O yüzden kapat çeneni"
Kolumu sıkıca kavrayan adamdan kaçmaya çalışırken, bu onun hiç umurunda değildi.
"Bırak kolumu" diye bağırdım.
"Sen bana vaat edilen gelindin, nasıl evlenip kendini başka bir adama verebilirsin? Bunun bedelini sende, abin de ödeyeceksiniz"
"Ne?" diye sordum anlamayarak. Ben ona mı vaat edilmiştim? Tamam da neyin karşılığı olarak?
"Bilmiyormuş gibi davranmak seni kurtarmaz" diyerek beni sürüklemeye devam etti.
"Metresim olacaksın" derken sesi sahiplenici çıkmıştı. Sanki soru sormuyor bilgi veriyormuş gibiydi. Hatta bilgi vermekte değil bir emirdi bu. Mayra'nın gözleri büyüdü. Ten rengi yüzünden çok kez hakarete ve zorbalığa uğramıştı ama bu hayatında duyduğu en korkutucu şeydi.
"Ne diyorsunuz Çağhan bey? Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu?" gözleri dolmuştu üzüntü ve sinirden.
"Duyuyorum Mayra. Benim olacaksın, seni istiyorum" dedi Çağhan Mayra'yı köşeye sıkıştırmak için.
"Seni terbiyesiz Ahlaksız pislik" dedi patronuna diklenerek. Çağhan önüne gelip kolunu kavrayınca, boşta kalan elini kaldırıp yüzüne tokat atmak için hamle yapsa da Çağhan önce davranıp elini havada yakaladı. Mayra'nın bu hareketine oldukça sinirlenmişti. Çağhan tüm gücünü kullanıp ona karşı koyan kızı duvarla arasına aldı.
"Seni hiç kimseyi arzulamadığım kadar arzuluyorum Mayra. Ben ne istersem onu alırım. Buna sende dahilsin"
Mayra bu ruhsuz sapık adamdan hoşlandığı için kendinden nefret etmişti. Adamı ağır başlı, otoriter zannederken tam aksine sapığın teki çıkmıştı.
"Bırak beni" dedi titreyen sesiyle. Çağhan hareket eden dudaklarına bakıp
"Bırakamam sütlü çikolata, seni yemeden duramam" dedi ve kızın dudaklarına yapıştı. Öpüşü sahiplenici ve sertti. Mayra tutulan ellerini kurtarmaya çalışsa da başaramadı. Sonunda kendini kurtarmak için Çağhan'ın dudağını dişledi ve Çağhan'ın geriye çekilmesini sağladı. Gözleri yaşlardan dolayı bulanık görüyordu ama Çağhan'ın vurmak için kalkan elini görmüştü. Çağhan elini yumruk yapıp sert şekilde geriye çekerken bir boğadan farksızdı.
"Bana bak Mayra! Ben bu şehrin hatta gideceğin her yerin sahibiyim. Bana boyun eğmezsen senin ve ailenin hayatını mahvederim. Sana seçenek sunmuyorum, benim olacaksın diyorum" dedi dişleri arasından.
"Bu asla olmayacak" diye çığlık attı Mayra. Kapıya doğru koşarken
"Bütün aileni esir alacağım o kapıdan çıkarsan" diye kükreyen adamla kırık olan kalbi korkuyla attı. Yapabilir miydi? Belki de yapabilirdi. Şu an mantıklı düşünemiyordu...
10 yıl önce
"Bu kadın ve kızlarının artık isimleri bu şehirde anılmayacak" dedi adam gözlerinin içinden ateş çıkacak gibi bakarken.
"Bu köy evinin etrafından farklı hiç bir yer görmeyecekler. Eğer sınır koyduğum alandan bir adım dahi çıkarlarsa kendinizi ölmüş bilin" genç anne emirler yağdıran ağaya hayal kırıklığı ile baktı.
"Bu yaptıkların için pişman olacaksın Şiyar ağa. Belki bu dünya da sana bir şey olmaz ama diğer dünya da iki elim yakanda olacak bilesin" Şiyar ağa kadının üzerine yürüyüp 8 yaşında kızının gözü önünde yüzüne sert bir tokat indirdi. Bahar kadın hamile haliyle kendini yerde buldu. Küçük kızı anne diye çığlık atıp yere düşen annesine koştu.
"Birde konuşuyor musun aşağılık kadın? Senin yüzünden kardeşim öldü benim. Bunun bir bedeli olmayacak mı sandın?..."Bir yanlış anlama kaç kişinin hayatını mahvedebilirdi? Onlar bir köy evine tutsak yaşayan bir anne ve iki kızıydı...
"Lakabımın canavar olması seni yanıltmasın küçük kız, ben gerçek bir canavarım. Yani o sözleşmeyi imzalarsan bir senelik tüm bedensel ve ruhsal hakların bana geçer, sana istediğimi yaparım. Canını yakmaktan zevk duyarım, en ufak bir hatanda ceza veririm. Burda ki tek kural ben ne istersem onu yaparım. Bunu kabul ediyorsan imzala" dedi kağıdı önüme sürerken.
Canımı en fazla ne kadar yakabilirdi ki? Ben zaten tüm ilik, kemiğime kadar onu seviyordum. Onu her zerrem de hissediyordum.
"Kabul ediyorum" diyerek kalemi elime aldım ve tuhaf olan imzamı atarak sadece bir sene onun oldum...
Uzun geçen bir nikahın ardından onu başka bir eve götürdüler. Gerdek odasına girdiği zaman işin ciddiyetini daha iyi kavradı. O üvey abisi yüzünden berdel olarak verilmiş bir kurbandı. Az sonra bakışlarıyla bile onu küçümseyen, aşağılayan kocası odada olacaktı. Çektiği nefesler bile titriyordu artık. Saatlerce gelmesini bekledi.
Saat 12'yi geçince artık gelmez diye düşündü. Yine de fazladan bir saat bekledi. 01:00 gibi bunaldığı nikah elbisesini çıkarmak için ayağa kalktı. Başında ki şalın iğnelerini çıkarırken odanın kapısı kırılır gibi açıldı. Dağ ayısı kocası kapıyı sertçe kapatıp önüne gelirken Şimal'in burnuna içki kokusu doldu. Bu kokuyu biliyordu evdekilerden.
Alphan tam önüne gelip ona bir bakış attı.
"Soyun" dedi ceketini çıkarırken. Ceketi bir kenara fırlatınca elini kravata attı.
Homurdanarak kravatı çıkarıp attı. Önünde ki kızın hala hareket etmediğini görünce sinirle soluyup.
"Soyun dedim sana" diye tısladı.
" Sa-sarhoşsun" dedi Şimal sessizce. Alphan dahada sinirlenip kızın saçında ki şalı çekip attı. Şalı tutan iğneler yüzünden Şimal'in canı yanmıştı. Elini saçına koyup acıyan yerleri ovuşturdu.
"Seninle sevişmek için içmeye ihtiyacım vardı anladın mı?"
Şimal duyduğu şeyle dondu kaldı. İnsanın düşmanına bile söylemeyeceği şeyi kocası ona hiç düşünmeden söylemişti. Kalbi kırıldı gözleri doldu. Hayatının bundan sonrası hiçte kolay geçeceğe benzemiyordu...
Kolumun kavranmasıyla geriye doğru sendeledim. Beni kendine doğru sert şekilde çekerken elimi göğsüne koyup onu ittim. Onunla herhangi bir temas istemiyordum. Kirli ellerini üzerimde istemiyordum. Sinirli solukları ard arda kulağıma doldu. Karşı karşıya, göz göze geldik.
"Bana bak ufaklık" dedi dişleri arasından.
"Ne var?" dedim aynı sinirle.
"Kiminle evleneceğini unutma"
"Bunu unutmak ne mümkün?"
"Eğer okumaya devam etmek istiyorsan bir daha yakınında hiç bir erkek görmeyeceğim. Hareketlerine dikkat edecek, kimi temsil ettiğini unutmayacaksın" kaşlarım sinirle daha da çatıldı. Kolumu geriye çektim bıraktı.
"Koynuna aldığın kızların haddi hesabı yokken benim çocukluk arkadaşımın bana yaklaşması mı sorun oluyor? Ne büyük adalet ama"
"Merak etme yakında seni de koynuma alacağım" dedi ifadesini ciddi bir ifadeye evirirken. İçime bir tiksinti girdi. Yüzümü buruşturmamak için çabaladım.
"Sen tam bir pisliksin" dedim yüzüne karşı. Onu tanıdığım güne lanet ediyordum. İfadesi sertleşti.
"Karım olacağına güvenip sakın haddini aşma. Yoksa gerçek yüzümü sana göstermekten memnuniyet duyarım" gözlüğümü geriye itip bir boğadan farksız nefesler almaya başladım.
"Kaç tane daha yüzün var?" diye sordum bir cesaretle.
"Senin hiç bir yüzünü de seni de görmek istemiyorum" Siniri katlanarak arttı. Tekrar kolumu kavramak isterken geriye doğru adım atmaya başladım. Üzerime gelirken kalbim korkuyla atmaya başladı. Geriye geriye giderken popomun üzerine yere düştüm. Kolumu kavrayıp beni sert şekilde kaldırdı. Beni sürüklemeye başlarken yanan canımı umursamayıp
"Bırak beni seni pislik" diye bağırdım. Beni hiç duymamış gibi yaparak çekiştirmeye devam etti. Çocukluk arkadaşım ile göz göze geldik. Beni kurtarmak için müdüre gideceğini biliyordum. Ona gözyaşlarımın arasında başımı sağa sola salladım. Görüşüm daha da bulanıklaştı ve beni spor salonuna çekip duş alınan kabine sokuşunu izledim. Kolumu bırakıp beni duvara itti.
"Sana bana itaat etmeni, karşı gelmemeni söyledim. Diğerlerinin önünde beni aşağılayabileceğini kim söyledi sana lan? Kim söylesene? Sen kimsin lan? Kimsin ki beni aşağılayabiliyorsun?" korkudan sesim içime kaçmıştı. Sesi tüm duvarları yalayıp geçerek kulağıma ulaşıyordu. Bense duvar ile bütünleşmeye çalışır gibi ona sığındım. İlk defa ona bu kadar ağır şeyler söylemiştim ve anladım ki hiç iyi şeyler yapmamıştım. Tam önüme gelince dar kabinde kenara kaydım. Eli boğazımı buldu. Ne çok acıtıyordu nede bırakıyordu. Ellerimle elini itmeye çalıştım ama tek eliyle bile beni sabit tutabiliyordu. Gözümde ki gözlüğü eline alıp kapıya fırlatıp parçaladı. O gözlüğü almak için günlerce temizlik yapmış para kazanmıştım ben. Hemde bu pisliğin evinde çalışırken.
İlk karşılaşmamız konağa yengemin doğum yapmasıyla yerine geçmemle başladı. 3 aylık arada harçlığımı biriktirmek için onların büyük konağına gitmiştim ve bu şekilde bana musallat olmuştu. Aynı üniversiteye gideceğimizi bilmiyordum. Konakta başlayan işkenceleri okulda devam etmeye başladı. Sonunda babam onunla evleneceksin diyince hayal kırıklığına uğradım. Bu hayatımda duyduğum en kötü şeydi.
Benim sessiz kalacağımı anlayınca elini çeneme koyup biraz sıktı. Dudaklarım öne doğru çıktı. Bakışları gözlerim ve dudaklarım arasında dolaşırken ben panikle yüzümü çevirmeye başladım. Nefesi yüzüme vururken korku ve paniğim arttı. Dudaklarını dudaklarıma bastırıp sert şekilde emmeye başlayınca onu itmeye çalıştım. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatıp onun eline dökülüyordu. Dakikalarca öptükten sonra dudaklarımdan ayrılıp duvara dönüp tükürdü iğrendiğini belli etmek için. Hayal kırıklığıma yeni hayal kırıklığı eklemişti.
"Beni bir daha kızdırmaya kalkma karıcığım" dedi ve çenemi bıraktı. Benden uzaklaşırken bacaklarım beni tutamayıp duvarın dibine çöktüm. Ağlama krizine girdiğim için her şey bana uğultu gibi geliyordu. Beni darmadağın edip gitmişti. Bu hep böyle olacaktı, o ne isterse o olacaktı.
Ensesinde hissettiği nefesle irkilip ıslanan gözlerini baktığı yerden çekti. Arkasına döndüğü zaman
"Karan bey"
"Evet benim Çilem"
"Neden sessizce yaklaşıyorsunuz?"
"Aslında ben sessiz değildim ama sen dalgındın. Sahi merak ediyorum şu çirkin adamın izlenecek nesi var? Onu senin için, benden daha özel kılan sebebi merak ediyorum?" Çilem'in gözleri büyüdü.
"Siz ne diyorsunuz Karan bey? İstediğim kişiye veya yere bakarım" Karan'ın kolunu sıkmasıyla Çilem'in yüzü acıyla buruştu. O olanlara anlam veremezken
"Seni bundan sonra benim ilan ediyorum Çilem Karadeniz. O kötü ağaya olan borcunu kapatacağım. Artık ona bağımlı olmayacaksın" Çilem'in gözleri büyüdü. Kolunu kurtarmaya çalışarak
"Sizin bir sevgiliniz var duyarsa ne olur? Lütfen bir daha böyle saçmalıklar bana söylemeyin"
"Seni istiyorum Çilem. Sende benim olacaksın" Çilem korkuyla geriledi. İstediği kişi kesinlikle sevdiği adamın, ondan nefret eden amca oğlu değildi.
"Bu asla olmayacak Karan bey. Bir daha bana böyle bir teklif sunmayın" diyerek koşar adım Karan denen manyağın yanından uzaklaştı. Onun borcu Tuna Han ağayaydı, tıpkı kalbinin ona ait olması gibi...
İki ezeli düşman arasında kalan Çilem ne yapacaktı? Ya kalbinin ona götürdüğüne gidecek, yada onu tehdit edenle olacaktı.
Ama o boyun eğen bir kız değildi. Korkularının üzerine giden, ne istediğini bilen akıllı bir kızdı. Şimdi ise kalbi ve mantığı arasında kalmış, geleceğin bilinmezliğine karşı savunmasızdı... Ne yapacaktı...? Ne yapmalıydı...?
"Bana o tecavüzcülerin cezasını vereceğine söz vermiştin komutan?" diye sordum hayal kırıklığı ile. Komutan derin bir nefes alıp
"Ne zamandır bana komutanım yerine, komutan diyorsun Asena?"
"İşi bırakmaya karar verdiğimden beri, yani bugün."
1 yıl önce Büyük bir çığlık yankılandı o gece, o lanet dağ evinden ormana. O gece bir kızın pembe hayalleri söndü, sesi geceyi acıyla bölerken gözyaşlarının akacak bir yeri bile yoktu. Ağzı kapanmış gözyaşları bile katilinin eline akıyordu.Bir yemin yapıldı o gecenin ardından, ölümüne gidilecekti intikamın peşinden.. Bedel ödetecekti, bedel ödeyecekti genç kız. İntikam alacaktı, hemde hiç görülmemiş bir intikam diye söz verdi kendine...
Perla görkemli Şato'ya girerken soğukluğu karşısında tüyleri ürperdi. Onu zorla alıkoymuş, ellerine bağladıkları gümüş kelepçe yüzünden elleri tahriş oluyor ve onlardan kurtulmasını imkansız hale getiriyordu. Perla'yı büyük bir kapının önüne getirdikleri zaman içeriye seslenen vampirle sert bir soluk bıraktı. İçerden yükselen ses tüylerini ürpertirken, burdan kurtulmak için çarelerinin tükendiğini hissetti.
Büyük kapı açılınca Perla'yı iterek içeriye soktular. Kırmızı bir halının üzerinde yürürken bakışları sadece yerdeydi. Adamlar durunca oda durdu. Bakışları hiç istemese bile yukarıya doğru çıkıp tahtta oturmuş kendisini süzen sert bakışlı adama kaydı. Kaşları çatılırken
"Benden ne istiyorsunuz majesteleri?" diye sordu karşısında ki vampir kralına.
Kral bir süre sessiz kalıp kızı izledi. Aradığı kan o muydu gerçekten?Perla sorusuna cevap vermeyen adamla iyice sinirlendi ve
"Beni buraya getirmeniz de ki sebep nedir?" diye sordu sert sesiyle.
Perla'nın sert sesiyle kralın yüz hatları daha da sertleşti.
"Bana sesini yükseltme küçük kurt" dedi tıslayarak. Sonuçta bir kraldı ve böyle şeylere tahammül edemezdi.
"O zaman beni buraya neden getirttiğinizi açıklayın?" Perla sesini alçaltmıştı korkarak.
Vampir kralına karşı hiç bir şansı yoktu çünkü. İsterse onu şu an öldürebilirdi.
"Safkan kanından mı geliyorsun?" diye sordu.
Perla'nın kokusunu içine çekerek.Perla'nın kaşları çatıldı. Bunu neden soruyordu bu adam?
"Neden soruyorsunuz?"
Kral sinirle soluyup
"Soruma cevap ver" diye emretti otoriter sesiyle.
"Hayır, yani evet." Perla bıkkın bir nefes verip.
"Babam saf kan kurt kralı olsa da annem sıradan bir kurt. Yani melezim, halk dilinde piç prenses"
Vampir kral sinirle Safkan prenses'i kaçırmaları için yolladığı askerlerine baktı.
"Bu ne demek oluyor?" diye bağırınca sesi tüm duvarda yankılanıp geriye döndü. Perla ve yanında ki adamlar bir bir titrerken
"Biz onu kokusundan saf kan zannettik majesteleri. Zaten gezintiye çıktığını haber alıp onu kaçırdık. Saraya girmemiz imkansızdı. Saray vampirlerin giremeyeceği bir büyü ile kaplı." diye cevap verdi korku dolu sesiyle.
Kral sinirle tahtın kenarına vurup
"Bunun bedelini ödeyeceksiniz. Şimdi çekilin gözümün önünden" diye tısladı.
Adamlar korkuyla tek tek çekilirken Kral'ın bakışları altında titreyen Perla düştüğü duruma lanetler ediyordu. Prenses'in takip edildiği duyulmuş onun yerine Perla geçmiş ve sonuç olarak kaçırılmıştı. Kurt adam ve vampirler arasında olan düşmanlık bilinen bir gerçekti ve Perla'nın bu sarayda hayatta kalmak için hiç bir şansı yoktu. Derince yutkunup kral'a baktı. Kral boğazına bakıp bakışlarını yukarıya kızın gözlerine çıkardı.
"Ba-bana ne yapacaksınız?" diye sordu bulduğu sesiyle.
"Eğer Safkan kurt prenses'ini kaçıramazsak bana bir bebek yapacaksın"
Perla'nın tek kaşı ilgiyle havalandı. Yok canım yanlış duyuyordu o. Bu kesinlikle mümkün olamazdı. Dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldı ve sonunda sesli şekilde gülmeye başladı.
"Şaka yapıyorsunuz herhalde?" diyerek gülmeye devam edince vampir kral tahtın kenarına vurarak onu korkuttu. Perla gülmeyi bırakıp
"Siz ciddisiniz" dedi yutkunarak.
İyi de bu nasıl mümkün olabilirdi. Kendisi ona nasıl bir bebek verebilirdi? Henüz 18 yaşına aylar önce girmişti. Tamam eşini kendi seçecekti normal kurtlar gibi ruh eşi sorunu yoktu ama hayalinde bir vampir Kralı ile çiftleşmekte yoktu...
"Ablanı kaçırdıktan sonra, o gitti yerine beni bıraktı demek kolaydı Sahra hanım. Şimdi onun yerine beni sen tatmin edeceksin. Verdiğim paraya değmezsin ama, paramın boşa gitmesini istemiyorum."
Sahra boğazı acıyacak şekilde yutkundu.
"Neden ablası kaçtı nasıl olsa kardeşini mi düzeyim diyorsun?" dedi sinirle.
Atahan önünde ki paspal kıza bakıp tükürürcesine
"Onu bulup cezasını keseceğim elbette ama madem onun yerine kendini feda ediyorsun seni kırmak istemem. Altıma aldığım en çirkin kadın olacaksın belki ama buna değer. Bana çektirdiklerinin bedelini ödeyeceksin"
Sahra boğazına takılan yumru ile acıyan boğazını temizleyip
"Senin altından bilmem kaç tane kadın geçmiş olsa da benim üstümden kimse geçmedi. Evleneceğim adama kendimi sakladım bugüne kadar o yüzden evlenmeden olmaz" dedi son kozunu kullanarak.
Atahan'ın tek kaşı ilgiyle havalandı.
"Demek evlenmek istiyorsun benimle?" dedi dalga geçerek.
"Evet" dedi Sahra kararlı bir şekilde. Çünkü Sahra ile evlenmek istemezdi büyük ihtimalle ve bu onun kurtuluşu olabilirdi. Yani belki.
"Peki bu isteğini bakire olmanın hatırına kabul ediyorum ama sadece imam nikahı kıyacağım sana" dedi son seçeneği önünde ki kıza sunarak.
Sahra kuru boğazının inadına yine yutkundu. Şimdi ne yapacaktı?...
"Ciddi misin?"
"Evet. Ne oldu? Kabul etmeyeceğimi düşündün değil mi?"
Yan sırıtışla gülen yüzüne yumruğunu geçirmek için can atsa da gücü yoktu.
"Abla mı sevmiyor muydun sen?"
Atahan sesli bir şekilde gülerek
"Güzelliğinden dolayı onu seçtim. Babana para teklif edince hiç düşünmeden onu bana sattı ama o küçük sürtük benden kaçtı" dedi.
"Ablama sürtük deme" diye tısladı Sahra. Onun gibi şerefsiz biri sevdiği adamla kaçan ablasına sürtük diyemezdi. Atahan sinirle soluyup
"Kapat çeneni ve yarın akşam ki nikah için ayarla kendini. Seni hamama yollayıp ordan güzellik merkezine yollayacağım umarım bir şeye benzersin. Yoksa seni altıma alırken başına çuval geçirmek zorunda kalmak istemem" dedi önünde ki genç kızın hislerini umursamadan.
Sahra karşısında ki adama nefretle bakarken, karşısında ki adamın bakışları boş ve küçümseyiciydi...
Gözlerim şokla açıldı o basit hizmetkâr nasıl benim gibi veliaht Prensin ruh eşi olabilirdi
Onu asla kabul edemezdim
"Bencede onu kabul edemeyiz Lucas baksana şuna çok basit duruyor"
"Kesinlikle katılıyorum Owen"
"Ne yapacağız o zaman"
"Onu saray'a götürüp özel bir oda açarız sıkılınca reddederiz"
"Ona bile değmez bence"
"Değer dostum ruh eşiyle sevişmek çok başka hissettiriyormuş bunu deneyimlemeliyiz"
"Tamam o zaman sorun yok ama bu şekilde değil biraz değişmesi lazım"
"Merak etme onu saray'a götürünce güzel bir kadın olması için tüm imkanlarımı seferber edeceğim eminim ki bakiredir onunla sevişmek için için sabırsızlanıyorum"
Kıza çok baktığımı düşünüp gözlerimi Prenses'e çevirdim hayatımda gördüğüm en güzel kızlardan biriydi resmen gözümden kalpler çıkmaya başlamıştı tek kare iki sevişeceğim kadın gözümün önündeydi bu düşünce sertleşmemi sağladı
Yavaşça Kral'ın önüne yaklaşıp reverans yaparak selam verdim
Sonra Prenses'in narin elini elime alıp nazikçe öptüm kumral güzeli bir kızdı kahverengi saçlı mavi gözlü beyaz tenli 165 civarında 50 kilo civarındaydı
Bana o güzel gülüşünü sundu yanakları hafif kızardı
"Hoşgeldiniz prens Lucas"
"Hoşbuldum prenses Sophia"
Ben prensesi sürerken bir boğaz temizleme sesi geldi
"Kahvaltı hazır aç olmalısın Lucas"
"Evet majesteleri gerçekten çok açım teşekkür ederim"
Masaya oturunca servisler açıldı gözüm ilerde saygıyla başını eğmiş Prenses'in yardımcısına kayıyordu yüzünü çok net görememiştim göz rengini bile anlayamadım inşallah bakım yapılınca güzel birşeye benzerdi çirkin kızlara asla tahammülüm yoktu
Kahvaltı tanışma faslıyla geçti masadan kalkıp bahçeye çıktık Prenses bana etrafı gösteriyordu yardımcısı her zaman iki adım gerimizden geliyordu arkamı dönüp bakamasamda onun beni izlediğini biliyordum
Arkamı dönüp merak etme görmekle yetinmeyeceksin seni altıma alacağım diyemedim
Bir süre Prenses'in beni gezdirmesine izin verdim çok şükür aklı yorgun olduğumu hatırlayınca beni saray'a geri götürdü
"Biraz odama çekilmek istiyorum müsaadenle prenses az dinlenmeliyim"
"Tabi prens Lucas müsaade sizin"
"Teşekkür ederim yardımcın bana odamı gösterebilir mi unuttum yolu"
Hâlbuki yolu gayet iyi biliyordum o hizmetli parçasını sıkıştırmak için çok iyi bir fırsattı bu ve kaçırmak istemedim
"Tabi prens Lucas iyi dinlemeler" diyerek önümde reverans yaptı
"Teşekkür ederim görüşmek üzere"
Hizmetkar kız önümüzde reverans yaparak beni odama doğru götürmeye başladı
Arkadan yürüyüşünü ve ve kıvrımlarını inceliyordum taş gibiydi be poposu çıkık tam istediğim gibiydi Prenses kadar zayıf değildi dolgundu onu becermek için can atıyordum bu düşünceler sertleşmemi sağlıyordu
Ah şu kadınlar onlar olmasa hayat ne kadar sıkıcı olurdu
Beni odamın önüne getirdi reverans yaparak içeri girmemi bekledi yavaşça yürüyerek odaya girdim tam kapıyı kapatacağı sırada bileğini tutarak onu içeriye sürükledim o sırada bir çığlık attı böyle birşey beklemediği kesindi kapıyı kapatarak onu kapı ile arama sıkıştırdım
Kalbim acıyla yanarken hızla yürümeye devam edip, merdivenleri ikişer ikişer çıkmaya başladım. Önüme çıkan kapının kilitli olup olmadığını bilmeden, kapıya en güçlü tekme mi atarak kapının duvara çarpıp parçalanmasını sağladım. Göreceğim görüntünün kalbimi kıracağını bilerek içeriye daldım. Dylan'ın gömleği çıkmış, yanında ki kadın ise iç çamaşırı ile yanında duruyordu. Sinirle soluyup bakışları mı muhatabım olan adama çevirdim. Sinirle karışık şaşkın bakışları nemli gözlerimi buldu.
"Sen ne halt ettiğini zannediyorsun Layla? Odaya bu şekilde nasıl dalarsın?"
Sinirle soluyup kızın yanına giderek kolunu kavradım. Dylan'ın şaşkın bakışları arasında dehşete düşmüş şekilde benden korkan kızı odadan dışarıya fırlattım. Kadın dengesini korurken ona en sinirli bakışımı yollayıp.
"De-defol" dedim lanet dilim yine kekelerken. Kadın korkuyla hızlı bir şekilde merdivenleri inerken odaya döndüm. Dylan bana sinirli bakışlarını yollayıp üzerime doğru gelirken, hiç tepki vermeden beni duvara yaslamasına izin verdim. Tenime dokunmamaya özen gösteriyordu, kurt adam olmasa bile arada ki kıvılcımları hissediyordu. Bunu kabul etmek onun için zordu ve kabul edip etmeyeceği belli değildi.
"Sen ne yapıyorsun Layla? Sana bu hakkı kim veriyor?"
Ben onun için bir çalışan dan fazlası değildim ama o benim ruh eşimdi.
"Ben varken başka biri ile sevişemezsin"
Dylan'ın bakışlarına saf bir şaşkınlık eklendi. Normalde kekeleyerek konuşacağım cümleyi tek hamlede söylemiştim. Kalbimin ağrısı dilimi açmıştı sanki. Dylan bana yaklaşıp nefesini dudaklarıma verdi. Dudakları dudaklarıma yaklaşırken
"Seninle sevişmemi mi istiyorsun?"
Boğazıma takılan yumruyu yutmaya çalışarak başımı yukarı aşağı sallamaya başladım. Başkası ile sevişmesindense gerçek ruh eşi ile sevişmesi daha iyi bir seçenekti. Hem bu şekilde onu kendime aşık edebilirdim. Edebilirdim değil mi?
Bırakın abimi nereye götürüyorsunuz onu?
Tüm düşünme yetimi kaybetmiştim ne düşüneceğimi şu an itibariyle bilmiyordum
Maskeli adam bana bakıp
"Gideceğim demiyor muydun işte sana fırsat abini öldüreceğim seni evine göndereceğim"
Öldürmek mi?
"Ne öldürmesi borcunu yavaş yavaş öderiz"
Adamın sadece gözleri göründüğü için tepkilerini anlayamıyordum
"Ordan bakınca hayır kurumuna mı benziyoruz? Veysel Engin'i işkence odasına götürün bir adamda şu kızı evine bıraksın bu akşam yeterince dram izledim fazlasını midem kaldırmaz"
Ne kadar duygusuz bir herifti öldürmek onun için ne kadar kolaydı
Abimi tekrar götürmeye çalıştıkları sırada önlerine geçtim
"Bırakın onu"
Maskeli adam sinirle soluyup yanıma geldi
"Ne istiyorsun be kadın onun borcuna karşılık altıma mı yatacaksın"
Bu soruya cevap veremezdim
"Hizmetinizi görebilirim ölene kadar sizin için çalışabilirim"
Adam beni şöyle bir süzdü
Şu an saçım başım dağınık üstüm başım olmayacak bir halde olduğuna emindim makyaj yapan bir insan olmadığım için makyaj aktı derdim yoktu ama perişan halde olduğuma emindim
"Senin bana hizmetin 5 milyon eder mi sence abini öldüreyim sende kurtul bende kurtulayım bu dertten"
"Olmaz onun ölümüne göz yumamam"
"O zaman kararı sen vereceksin ya benimle kalacak bana itaat edeceksin yada onu öldüreceğim yarım saat zamanın var"
Şimdi ben ne yapmalıydım abimi bu katillerin eline bırakırsam onu kesinlikle öldüreceklerdi ama kalırsam bana ne olacaktı
"Engin'i götürüp bağlayın kız kalmaya karar verirse onu ikinci villama götürün eğer kararı evine gitmekse sağ salim evine götürüp abisinin icabına bakın"
Kölelik sözleşmesi:
Kaşlarım gerçekten şaşkınlıkla çatılmıştı.
"Hizmetçi sözleşmesi yazılacaktı sanırım bir yanlışlık oldu?"
"Hiç bir yanlışlık yok, seni kölem olarak ilan ediyorum"
"O zaman üzgünüm ama bu teklifinizi reddetmek zorundayım"
Bu dönemde kölelik mi kalmıştı?
"Sana teklif sunmadım imzala"
Sinirle soluyup, kendinden hiç ödün vermeyen sert yüzüne baktım. Beni köle olarak istemesinde ki amaç neydi?
"Seni diğer kadınlar dan özel kılan nedir?"
Derin bir nefes alıp gözlüğümü çıkardım ve sandalyenin üzerine koydum.Elimi saç örgüme koyup tokayı çıkarıp gözlüğün yanına koydum.popomu kapatan uzun dalgalı saçlarım omuzlarımdan aşağıya döküldü.
Dolu gözlerimi yok saymaya çalışarak ellerimi elbisemin düğmelerine koyup çözmeye başladım.Elbise ayak ucuma düştü.
Üzerimde ki iç çamaşırları bile pazardan alınmış, birbirine zıt iki renkti.
Yüzüme gelen bir tutam saçı geriye iterek adama baktım.Boş bir ifade ile yüzüme bakıp
"Bunun anlamı nedir?"
"Ben bakireyim. Benden fazlasıyla zevk alacağınıza eminim."
Bakışları bir an için değişse de kendini toparlayıp sert ifadesine geri döndü.Bildiğim tek şey ilgisini çektiğimdi...
Eşyaları mı bir bir toplarken birden kolumdan kavrayan güçlü kolla sendeledim.
Yüzümü Tolga bey'e çevirince sinirli şekilde bana baktığını gördüm.
"Ne yaptığını zannediyorsun?"
"İstifa mektubum masanızda Tolga bey ben şirketten ayrılıyorum"
"Giderken kimden izin aldın? Bir senelik sözleşmen var"
"Beni bırakın artık burda durmak istemiyorum. Bana ihtiyacınız yok çok daha iyisini bulursunuz"
Kolumu kurtarmaya çalışırken beni duvara itti. Duvara vurmanın etkisiyle sırtım acıdı, ellerimi duvara sabitleyip yüzüme baktı.
"Gitmeyeceksin hem bir sene çalışıp sözleşmeyi bitirecek, hem babaannen için harcadığım 100 bini bana ödeyeceksin"
Hayal kırıklığı ile yüzüne baktım nasıl fark etmemiştim bu kadar kötü olduğunu.
"Yeni bir iş buldum her ay maaşımı alabilirsiniz"
Ellerimi kurtaramadıkça dolu olan gözlerim akmaya başladı.
"Ben gitmene izin verene kadar burada kalmaya devam edeceksin"
"Bunu bana neden yapıyorsunuz?"
"Seni ilgilendirmez"
Sinirle ayağımı kaldırdım ama tekmemi fark edip beni durdurdu. Bacaklarımı bacakları arasına alıp beni duvara büsbütün yapıştırdı.Şu an erkekliği kasıklarıma değiyordu.Yetmemiş gibi kendini bana iyice bastırıyordu.
"Seninle yatak koltuk tartışmasına girmeyeceğim önünde sonunda sevişeceğiz değerli bedenimi koltuklar da hiç yoramam"
Bana cevap vermemişti tuhaf herif
"Adın ne?"
Sorduğu soruyla şaşkınlıkla siluetine baktım
"Banu"
"Gerçek adını soruyorum"
Bir süre düşündüm uzun süredir adımı soran olmamıştı
"Banu diye seslene bilirsin"
Sinirli bir soluk bırakıp
"Gerçek ismini söyle"
"Gazel"
"Anlamı nedir"
"Neden merak ediyorsun?"
"Bana her şeyi iki kez tekrarlatma"
Sinirli sesiyle konuşunca tüylerim diken diken oldu ne kadar tuhaf biriydi
Birde ben etrafımdakileri tuhaf sanırdım
"Kuru yaprak gibi bir şeydi sanırım"
Bir süre sessizlik oluşunca yatağa uzandım dün gece hiç uyuyamamıştım
Örtüyü üzerime çekip
"Eğer beni öldürmek istersen beni uyandır olur mu? Uykumda ölmek istemiyorum"
"Neden?"
"Sana benim hakkımda bir sır vereyim mi? Nede olsa buna şahit olmak zorunda kalacaksın ben rüyalardan korkarım ve sürekli kabuslar görürüm yani yanında sıçrayarak uyanırsam korkmanı istemem yani demem o ki ben uyurken ölmekten korkarım en azından beni öldürmek isteyen kişi bu kadarını bana borçlu diye düşünüyorum"