Odanın toplanması lazım denilerek gittiğim katta kapının önünde duruyordum. Kapıyı çaldım, her ihtimale karşı ama hiç ses yoktu. İçeri girdiğimde yüzümü buruşturdum. Nasıl dağıttılar odayı bu kadar. Ayağıma takılan şeyle yere bakıp elime aldım. Tam gözümün önüne kadar getirdim ki banyo kapısı açıldı ve içeriden yunan heykeli kılıklı acayip ateşli bir adam çıktı. " Çok sapığım oldu ama hiçbirinin kondomumu kokladığını sanmıyorum " Yani bu elimde tuttuğum şey, hayyyııırrrrrrrr. Ailesinin evlen baskılarına bir çözüm arayan Yağız ve babasının kumar borcunu ödemeye çalışan Gamzenin hikayesi. Bu kadar klişe olup nasıl kendine özgün olabilir diyeceğiniz bir hikaye. Deli bir kız ve kimseye güvenmeyen olgun bir adam... Anlaşmalı evlilikten doğan müthiş bir aşk... HERKESTEN YANA ÖZGÜR, SENDEN YANA ESİRİM...
#1 Dreame’s BESTSELLER +18 için uygundur. Sahneler detaylıdır. “Bana bedeninden başka ne sunabilirsin ki?” Çeki masanın üstüne bıraktı. “Meral için kan parası getirdim. Bunu al ve mesele kapansın. Bedenimden başka sunabileceğim bir şey varmış demek ki!” “Kan parası, tabii ya ben bunu niye düşünemedim ki,” dedim ona bir böcekmiş gibi bakarken. Çeki masadan aldım. Yazdığı mevlaya baktım. “Benim kardeşimin canının karşılığı bu mu? 1 milyon mu?” “Evet, biliyorum yeterli değil. Ama bankada olan tüm param bu kadar. Eğer daha fazlasını istiyorsan çalışır veririm. Gider kredi çekerim. Ailemden isterim. Bir şekilde istediğin parayı denkleştiririm.” O çeki alıp avucumda yumru haline getirdim. Öfkeyle ayağa kalktım. Sert ve ağır adımlarla masanın etrafını turlayıp Gülay’ın tam önünde durdum. Sandalyenin iki kolluğuna ellerimi dayayıp onun gözlerinin hizasında durdum. İyice anlamasını istiyordum. Benimle böyle pazarlık yapamayacağını, istediği gibi ofisime gelip gidemeyeceğini idrak etmeliydi. “Benim Uyg.r köpeklerinin iki kuruşuna ihtiyacım mı var ha!” diye bağırdım. Sandalye de adeta küçülmüştü. Gözleri korkuyla titreşirken “Ama,” dedi ve sustu. Avucumda sıktığım kağıt yumrusunu Gülay’ın çenesini tutarak “Aç ağzını aç!” diye bağırdım. Gülay açmamak için diretince o kağıdı zorla ağzına tıkıştırdım. “Bir daha karşıma çıktığında bunu hatırla müstakbel karıcığım!” Gülay’ın sandalyesini itip bileğini tuttum. Bırakırsam sırt üstü düşecekti. Bıraktım. Yere sandalyeyle birlikte kapaklanırken tıpkı bu şekilde tüm aşiretini böcek gibi yerde sürünürken görmek istiyordum. Birini değil, katil ortaya çıkıp suçunu kabul edene kadar en masumu bile acı çekecekti. Gülay korkuyla yüzüme baktı. Ağzındaki kağıtları tükürürken gözümde bir paçavradan farkı yoktu. Deren elinde çay tepsisiyle içeri girdiğinde şaşkınlıkla yerdekine baktı. Deren tepsideki çayları masaya bırakırken sorarcasına gözlerime bakıyordu. İki kadını da aydınlatmak için “Müstakbel karımla tanış Deren,” dedim. Deren’in yüzü asıldı. Gülay ise kendi çabasıyla ayağa kalktı. Deren’in yanına gidip kolumu beline doladım. Deren’i dudaklarından Gülay’ın gözlerinin önünde öpüp “Ve sen de metresimle tanış Gülay,” dedim. İki kadın bana bakarken ben ise umursamazca koltuğuma geri döndüm. *** Kan davası yüzünden nefretle başlayan bir evlilik! İntikam hırsından gözü dönmüş bir mafya! Abisi için ateşe atılmış masum bir kadın… Tutkunun ve şehvetin esiri olmuş bedenler! Aşk masalı hiç bu kadar can yakıcı olmamıştı… instegram: kumruyazar
Hem çok yakın iş arkadaşı hem de ailecek dosttular... Ama aşk insan seçmez... Ne zaman geleceği de belli olmaz... Hiç ummadık zamanda kapınızı çalabilir. Onun için de öyle oldu. En yakın aile dostu, karşı masadaki iş arkadaşıyla ilişkileri nasıl gelişti? Gerçekte neler yaşandı! Neler oldu?
Karşımdaki kapıya yaşlı gözlerimle bakarken, herşeyin yalan olması için dua ediyordum..."Allah'ım ne olur yalan olsun, ne olur.."Gösterişli evin gösterişli kapısının zilene giden elim titrerken, içeride yankılanan zil sesini duyabiliyordum...Açılmayan kapıya tekrar elimi uzatmıştım ki, sert bir şekilde açılmasıyla bulunduğum yerde kalakalmıştım...Karşımda iki gecedir eve uğramayan adam vardı...Kocam...Üzerinde ise iki gece önce evden çıkarken giydiği takım elbisesi...Gömleğinin düğmeleri açık ve saçları dağınık bir şekilde karşımda duruyordu...Tutmaya çalıştığım göz yaşlarım, içeriden seslenen kadının sesini duyunca yanaklarımdaki yerini almıştı..."Burak kim gelmiş..."Hala bir heykel gibi karşımda dikilmiş bana bakan adam şaşkınlığını üzerinden atıp ismimi söyleyerek, yanıma gelmek için bir adım atmıştı ki elimi kaldırarak durmasını sağlamıştım..."Sakın..." dedim zar zor çıkan sesimle...O ara içeriden çıkan kadın Burağın yanındaki yerini alınca, ikisinede iğrenerek baktım...Onunda yüzünde şaşkın bir ifade vardı...Burağın üzeri ne kadar darma dağınıksa, yanındaki kadınında üzeri o kadar düzenli ve iş için giyildiği belli olan bir kıyafet vardı..."Güneş'im.." dediğinde hızla bana doğru atılmıştı ki, nasıl attığımı bilmediğim bir çığlık çıktı ağzımdan..."YAKLAŞMAAA...Sakın bana yaklaşma...Sen, sen bizi bitirdin..."Başını inamazcasına sağa sola sallarken, daha fazla bu görüntüye dayanamıyacağım için arkamı döndüm ve titreyen bacaklarımı hareket ettirmeye çalışmıştım...Bahçe kapısından çıkmak üzereyken, kolumdan çekilmemle durmak zorunda kalmıştım..."Güzelim dinle beni, göründüğü gibi..." diyerek konuşmaya çalışmıştı ama yüzüne indirdiğim tokat yankılanmıştı resmen açık havada...Avuç içim acıdan sızlarken, kalbimin acısı yanında hiç kalıyordu..."Senin yanında bulduğum huzur, gökyüzünün maviliğinde bile yoktu biliyor musun...Ama sen benim huzurumu, mutluluğumu yerle bir ettin Burak..."Onun bendeki en güzel simgelerinden biri olan yüzügümü yavaşça parmağımdan çıkardım ve göz yaşlarım için ayaklarının dibine attım...Dizleri üzerine çöktüğünde, daha fazla burada duramıyacağımı anlayarak son sözümü söyleyip göz yaşları içinde orayı terkettim..."BİTTİ..."Biz diye bir şey yoktu artık...Biz bitmiştik...
Öncelikle hoş geldiniz. Bu kurgum, şiddete uğrayan kadınlara farkındalık kazandırmak amacıyla oluştu kafamda. Kadına şiddete özendiren ve küçümseyen bir davranış asla yoktur. Kadına şiddet, büyütülmesi gereken bir şey ve tüm kitaplar, tüm filmler, tüm diziler, tüm medya abartmalı. Bir can, bir anne, bir evlat her gün toprağa kaybolup gidiyor. Küçümsenecek, unutulacak bir konu değildir bu konu. İyi okumalar... Sızılar, acılar ve yaralar... Yazımları kısa, yaşaması ve dayanması en uzun olan kavramlardandır. Bir sızıya dayanmak, dayan demekten kaç kat zordur. Her insan dayanamaz, güçlü kadınlarsa her insan kapsamına girmezler hiçbir zaman. Her kadınınsa bir kurtarıcısı vardır muhakkak. En büyük kurtarıcısıysa kendi gücü ve yıkılmaz duvarlarıdır. Ama bazen kadının bu kurtarıcısına dışarıdan bir el uzanır ve kadın sabrettiği acılar, sızılar sonunda özgürlüğüne kavuşur.Cem Adrian- Kül
Babasının ölümünden sonra annesi başkasıyla evlenen genç kızın üvey abisiyle yaşadığı yasak aşkın hikayesi… “Benden uzak dur! Sen benim üvey babamın oğlusun!” “O gece seni günahkar bir geceye davet ettim. Sen de kabul ettin. Artık benim sınırlarım içine girdin! Gidemezsin!”
“Eee?” dedi Emir Ali. “Kuzenim yerine benimle evlenmeni istiyorum.” Burçin ayaklanıp herkesin onlara bakmasına neden olan bir çığlık attı. “Sen ne saçmalıyorsun Eylem!” “Neden sizinle evleneyim?” dedi Emir Ali. “Sizde ondan iyi olan bir şey göremiyorum!” Burçin savaşı kazanmıştı. Rahatlamış bir nefes alarak kuzenine bakarken o samimiyetsiz gülümsemelerinden birini maske edinmişti. “Yalnız görüşebilirsek size neyin daha iyi olduğunu gösterebilirim!” dedi Eylem. Emir Ali, ayaklanan kızın peşi sıra ayağa kalktı. “Ne saçmalıyorsunuz siz!” diye çığlık atan kızı görmezden geldi. Kolunu Eylem’in beline dolayarak onu çıkışa doğru yönlendirdi. Peşlerinden gelmeye çalışan Burçin, herkes onları izlediği için çaresizlik içinde yerinde kalakalmıştı. *** “Evlendiğin gece ne işi?” dedi bir bahane aranırken. “Beni yalnız bırakıp nereye gideceksin?” “Lan kalsam sanki sevişeceğiz!” diye isyan etti Emir Ali. Eylem, “Ne işin var ki?” dedi ağlamaya hazırlanırken. “Benden önemli ne işin var senin? Hem belki, belki sevişeceğiz?” Emir Ali, kısık sesli bir kahkaha attı. “Belki mi?” dedi gergin bir tonda. “Belki için işimi bırakamam. Çocuk gibi davranmayı bıraktığında, gerçekten istediğinde söyle. Oyunlarınla uğraşamam.” Yine de kızın sırtını okşamaya devam ediyordu. Neden devam ettiğini bile bilmiyordu ama onu rahatlatmadan gidebileceğini de sanmıyordu. Eylem, kararsızlıkla dudaklarını ıslattı. Sonunda “Gecelik bile giydim!” diye fısıldadı. “Yani?” dedi Emir Ali. Onun gecelik giydiğinin farkındaydı ama bunun bir davet olduğunu anlamamıştı. Bir an düşünerek daha önce karısının kendi eşofmanları ve tişörtüyle yattığını anımsadı. Bakışları aşağı kaydı, kızın dekoltesinden neredeyse tamamen görünen göğüslerine bir bakış attı. Zaten tahrik olmuştu. Günlerdir onun peşinde gezip istediğini alamadığı için rezil hissediyordu. Şimdi de yarıda kalacak bir sevişmeye başlayacak hevesi kendinde bulamıyordu. “Emir,” dedi Eylem kalçasını hafifçe kımıldatırken. “İstiyorum.” Emir Ali, gözlerini sımsıkı kapayıp yeniden açtı. Derin bir nefes aldı. Karısından yayılan çiçek kokusunu içine çekti. Eylem ‘istiyorum’ dediği an kalbi, mümkünmüş gibi daha bir hızla atmaya başlamış, bacaklarının arasındaki organ, canını yakacak kadar kabarmıştı. Kendini tutmak, kıza bir hayvan gibi saldırmamak için tüm iradesini kullanması gerekiyordu. Onun berrak tenine, terden vücuduna yapışmış, ikinci bir deri gibi göğüslerini saran zar kadar ince geceliğine, gecelikten bile belli olan göğüs uçlarına bir an baktı. Son bir çabayla kendine hakim oldu. “Eylem, sonra bırak dersen bırakamam. Oyun oynuyorsan hiç sırası değil bilesin.” Eylem, “İyi,” diye mırıldandı. Daha fazlasını söylemeye dili bir türlü varmıyordu. Teklifsizce onu öpüp duran, sevişmek için zorlayan adamın neden geri adım attığını anlayamıyor, zihninden elli tane fikir geçiriyordu. En baskın olanı artık beğenilmediği, adamın hevesinin kaçtığı yönünde olanıydı ki, bunu dillendirmeden duramadı. “Artık istemiyorsun beni demek,” deyip başını eğdi, adamın kucağından inmeye çalıştı. Emir Ali, “Ne?” diye sordu, kısa, sinirli bir kahkaha daha atarken. “Ne dedin?” “Başkasının yanına gidiyorsun. Git madem,” dedi Eylem en tatlı sesiyle. Onun bu narin, tatlı halleri Emir Ali’nin dayanmasını güçleştiriyordu. Son sabır kırıntılarını kullanırken “Lan ne başkası, ne istememesi?” dedi sinirle. “İşinin de amına koyim, gitmesinin de… Sen bir baksana bana?” deyip kızın başını yukarı kaldırdı. Gözlerinin içine alev alev yanan gözleriyle uzun uzun baktı. “Eylem, salak mısın kızım sen? Hiçbir şeyden anlamıyorsun da şunu da mı hissetmiyorsun?” diyerek kıza artık pantolonunu zorlamaya başlamış olan şişkinliği gösterdi. Mafyanın Karısı Mafya Töre
“Gör beni.” Dudaklarımdan firar eden kelimeler benden izinsizce dökülürken, koyu kahverengilerinin esiri olan kalbim fırlayacakmış gibi atmaya devam ediyordu. Hüznün çöktüğü gözlerimde biriken yaşlar görüşümü bulanıklaştırırken, tenimin karıncalandığını hissediyordum. “Duy beni, yakarışlarımı, isyanımı duy artık Sahir Karahan.” Titreyen ellerimi iki yanımdan usulca doğrulturken, sol göğsümün üzerine kalbime bastırdım avucumu. Boğazımda var olan yumruya rağmen devam ettim. “Anlamıyor musun, seni istemiyorum.”
Adımdan mıydı kaderime sükut düşmesi... Adımdan mıydı her söze lâl olmak... Adımdan mıydı cevabım olduğu halde her soruya susmak... Hz. Meryem hürmetine koynuştu babam adımı. Ben Meryem, Allah'tan korkmamakla, kirlenmekle suçlanan ben anamın doğurduğu günkü kadar tertemizim... kimse bana inanmayı tercih etmesede ben susarak veriyorum savaşımı. Sabır ile sebata çıkacağım Hz. Meryem gibi...