Uzay, hayatımda unutamayacağım tek kişiydi. Kaymayacak olan yıldızım, asla tutamayacağım dileğimdi. Uzay, anlaşılması zordu ama sevilmesi en kolay kişiydi. O, Uzay'dı. Ben ise boşluğunda sürüklenen değersiz bir taştım.
Kolu tutup hızla kendime çektim. Kapının rüzgarı ile saçlarım yüzüme ağır çekimde serpildi. Karşımdakinin gözleri hızlıca üzerimde gezindiğinde yanakları kızardı. Telaşla kapının iki kenarına ellerini koyarak biraz eğildi. Şaskınca gelen kişinin kızarmış yüzüne bakıyordum! Bana doğru bir adım attı, nefesimi tuttum. Mesafemiz çok azdı ve solukları, ipini koparmış uçurtma gibi alnımdan usulca süzülüp geçiyordu. Nereden nefes alıyorduk? Gözlerini bir süre kapatıp açtı. Üzerime doğru iyice eğildi, olabildiğince geride kalanların görüş açısını kapatmaya çalışıyordu. Titreyen işaret parmağı, havada süzülüp usulca burnuma dokundu. Elektrik çarpmış gibi gerildim, nabzımın atışları hızlandı. İşaret parmağını bana doğru çevirdiğinde un tozlarını gördüm. Cadı kardeşim bilerek un yapmıştı! Yüzüme sabitlediği bakışları omzuma ve bağrıma kaydığı her seferde göz bebekleri büyüyordu. Nedenini sorgulayıp farkındalıkla üzerime dogru baktığımda, gögüs çatalım bana arsızca merhaba dedi! Askılı mor bir badi, pembe kalpli pijama altı ile onun karşısında öylece dikiliyordum! O güzel gece gözleri gözlerimden düştü, dudaklarımdan, boynuma biraz daha aşağılara... Acelesi varmış gibi gezdiği yerlere kara delikler açan bakışları göğüs kafesimde dolandı. Islık çalar gibi bir nefesi içine çekerken kulağıma yaklaşıp fısıldadı. "Kapıyı böyle açmamalısın." Düştüm! Çok fena hemde...
Çıkmaz serisinin 2. kitabıdır. Kılıç ne kadar keskindi? Veya bir kurşun ne denli yakardı canı? Hangi insan ölümle dik başlı halde karşı karşıya dururdu? İnsanoğluydu işte. Ne keskin kılıçlar, ne de kavuran kurşun yarasına karşın ölümle göz göze gelmeye cesaret edemezdi. Yıkılan tabular yıllar arasında kaybolurken hatırlamazdı evlat denen mahlukat kendi kurallarını. Bir gün bir ormanda veya bir çöp konteynırında göğsünde bir kurşun yarası, cildinde ufak tefek morarmayı bekleyen kızarıklık ve karın boşluğundaki bıçak darbeleri insanın hayatının bittiği değil başladığı yerdi. Hiç olmadı bir çatıda son alınan nefes olduğu zannedilen oksijen yeni bir güne bambaşka nedenler için uyanmak demekti. Ve bir adam için o başlangıç Hera Amine'nin berbat geçen günü ile karşı karşıya gelirdi. ---- Hera Amine & Aren Rollas
Her şey bir rüya ile başladı... Adam kadını rüyasında gördüğü an aşık olmuştu. Peki ya kadın? "Ben sen olmadan sevdim seni beklerim de peki ya sen sever misin benim seni sevdiğim gibi?"
"Belki birgün," dedi aynada kendi gözlerine bakarak. "Biliyorum, sevilmeyen misafirdim ben. Ama belki birgün çatkapı gelir, bu sefer kalıcı olarak yerleşirim gönlüne. Gerçi ne faydası var, cennetim. Ölsek bile aynı yerde buluşamayacak kadar farklıyız seninle..." Kaburgası sızladığında, gözlerini kapatarak güçlükle yutkundu ve başını geriye, koltuğa yasladı. "Öldürmek için nefes kesmeye gerek yoktur, ben seni çoktan öldürmüşüm. Nasıl ki, gerçekten ölene çare yoktur," diye fısıldadı acı içinde kıvranarak. "Kalben ölene de deva yoktur..."
"Bugüne kadar , 'aman sosyete ne der!' diye yaşadım. Artık 'aman ne derlerse desinler!' diye yaşıyorum. Neden mi? Çünkü aşık oldum." Sosyetik, saygın bir ailenin aykırı kızı olan çılgın karakterimiz Arya, çocukken yolları ayrılan ilk aşkı Aras ile gittiği yeni lisesinde tesadüf üzerine tekrar karşılaşır. Aşkı ve arkadaşları için ailesine karşı baş kaldıran Arya, bir yandan aile sırlarını çözmeye çalışırken bir yandan da edindiği yepyeni arkadaş grubuyla lisenin ve birbirinden eğlenceli çılgınlıkların tadını çıkartmaktadır.
Bir kadın: eli zikir, kafası fikir tutanından. Bir adam: eli kadın, kafası iş tutanından. Ünü ile cazibesi birleşince efsunlaşan bir adama, ahlakı ile hayran olunan bir kadın rast gelse n'olur ki? Hayır olsun, şerler uzak dursun.
Benim gönlüm sarhoştur yıldızların altında sevişmek ah ne hoştur yıldızların altında... Bu kitap samimi mahalleleri çocukluğunun o pamuk şeker kokusunu özleyenler için yazılmıştır. Samimiyet sevgi ve mutluluk...
“Sen plan yaparken başına gelen şeylerdir hayat” Onların hikayesinin de özeti tam olarak bu. Umdukları, planladıkları ve hayal ettiklerinin dışında gelişen her şeylebaş etmeye çalışarak, her şeye rağmen birbirlerinden vazgeçmeyerek devam eden insanlar bulacaksınız bu hikayede. Acılarının ardından gözyaşlarını silip de yine ayağa kalkan kadınları, sevdikleri kadınlar sabır ve mücadeleden vazgeçmeyen adamları tanıyacaksınız. Onlar sizinle büyüdü. Hadi gelin, bakalım şimdi neler yapıyorlar.
Çıkmaz serisinin ilk kitabıdır. Kılıç ne kadar keskindi? Veya bir kurşun ne denli yakardı canı? Hangi insan ölümle dik başlı halde karşı karşıya dururdu? İnsanoğluydu işte. Ne keskin kılıçlar, ne de kavuran kurşun yarasına karşın ölümle göz göze gelmeye cesaret edemezdi. Yıkılan tabular yıllar arasında kaybolurken hatırlamazdı evlat denen mahlukat kendi kurallarını. Bir gün bir ormanda veya bir çöp konteynırında göğsünde bir kurşun yarası, cildinde ufak tefek morarmayı bekleyen kızarıklık ve karın boşluğundaki bıçak darbeleri insanın hayatının bittiği değil başladığı yerdi. Hiç olmadı bir çatıda son alınan nefes olduğu zannedilen oksijen yeni bir güne bambaşka nedenler için uyanmak demekti. Ve bir adam için o başlangıç Hera Amine'nin berbat geçen günü ile karşı karşıya gelirdi. ---- Hera Amine & Aren Rollas