KURTARICI (+18) (sözleşmeli evlilik)Updated at Oct 6, 2025, 04:03
Kişiler, olaylar tamamen hayal ürünüdür ❗
🔞 Sahneler mevcuttur. Ayrıntılı anlatım vardır ❗
.....
“Sen Allah değil misin?!” diye haykırdı ilk. Sözleri, boğazını yırtarcasına döküldü.
“Ben senin kulun değil miyim?!”
Hıçkırıkları yükseldi, kelimeleri parçaladı.
“Kulunsam... neden bu haldeyim? Sen neredesin?!”
Kalbinde bir sancı, dilinde şirke yaklaşan cümleler vardı ama artık düşünemeyecek kadar aklını yitirmişti. Yorgundu. Bitmişti.
Sesi inceldi, titredi, yalvarırcasına:
“Hâlâ sana inanıyorum... Hâlâ bekliyorum mucizeni.”
“Tercih benimdi, evet... ama bu kadarını hiç istemezdim. Sevdim. Sevildiğimi sandım. Yanıldım! İnsanım işte... Yanıldım, dövüldüm, eziyet gördüm, aldatıldım...”
Nefesi yetmeyince duraksadı. Gözleri boşluğa daldı, sonra yeniden yükseldi sesi:
“Sınavdır, dedim. Senin bildiğin vardır, dedim Allah’ım... Sana sığındım her gece! Ama artık dayanamıyorum.”
“Gör şu kulunu! Gör... Dayanamadığını gör!”
Sesi artık bir dua değil, bir cankurtaran çağrısıydı.
“Yalvarırım Allah’ım... Beni her şeyle sınadın ama çocuğumla sınama! Dayanamıyorum!
Kurtar beni... Çocuğumu kurtar...
Bir şey olsun artık!
Ne olur... ne olur, bu çaresizlikten kurtar!”
Orman susmuştu.
Kadının çığlıklarından sonra gelen sessizlik, ölüm gibi çökmüştü ağaçların arasına. Rüzgâr bile esmekten vazgeçmişti sanki.
Ve o anda…
Karşısında bir siluet belirdi.
Adam yaklaştıkça detaylar belirginleşti. İki metreye yakın boyu, geniş omuzlarıyla devasa bir karartı gibi ilerliyordu. Üzerinde simsiyah deri bir ceket, altına uyumlu koyu pantolon… Ellerini cebine sokmuş, adımları sessiz ama kararlıydı.
Ay ışığı, yüzünü tam ortaya vurduğunda, sol kaşının üstünden yanağına doğru inen derin bir yara izi parladı. İfadesizdi. Ne merhamet vardı gözlerinde, ne öfke…
Sadece karanlık.
Adam önünde durdu. Hiçbir şey söylemeden, sadece gözlerinin içine baktı. Sanki kalbinin en gizli yerine bakıyordu.
Kız, boğuk bir sesle sordu:
“Sen… kimsin?”
Adam başını hafifçe yana eğdi.
Sesinde hiçbir duygunun izi yoktu. Ne sıcaklık, ne yabancılık…
Sadece hakikat gibi duran bir kelime döküldü dudaklarından:
“Karun.”
Kızın kaşları çatıldı.
Ne demekti bu?
Karun... Efsanelerden mi gelmişti bu ses? Bir azap mı, bir umut mu?
Adam, bir adım daha yaklaştı.
Aynı soğukkanlılıkla, biraz daha derin, biraz daha anlaşılır bir tonda yineledi:
“Karun KURTULUŞ.”
Ve orman, bir kez daha nefesini tuttu.